1. Müslüman zekâtını sadece Allah'ın rızâsına kavuşmak için vermeli, bu farîzayı "başa kakmadan" ve "ezâ vermeden" yerine getirmelidir. Yüce Allah sırf kendi rızâsı için yapılan harcamaları kat kat mükâfatlandıracağını, malını gösteriş için sarf edenlerin bu ödemelerinin boşa gideceğini bildirmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir.
Allah dilediğine kat kat verir. Allah'ın lutfu geniştir. O her şeyi bilendir. Mallarını Allah yolunda sarf edip, sonra verdiklerinin ardından başa kakmayan ve ezâ etmeyenlerin ecirleri Rableri'nin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Güzel bir söz ve iyilik, peşinden ezâ gelen bir sadakadan daha iyidir.
Allah müstağnidir, halîmdir. Ey inananlar!
Allah'a ve âhiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını veren kimse gibi, sadakalarınızı başa kakma ve ezâ etmekle boşa çıkarmayın. Böyle kimsenin durumu, üzerinde toprak bulunan kayanın durumu gibidir. Sağanak yağan bir yağmur isabet ettiğinde onu sert kaya haline getiriverir. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah inkâr eden kimseleri doğru yola eriştirmez. Allah'ın rızâsını kazanmak ve kalplerini sağlamlaştırmak için mallarını sarf edenlerin durumu, yüksekçe tepede bulunan, bol yağmur aldığında yemişlerini iki kat veren, bol yağmur almasa bile çisentisi olan bir bahçenin durumu gibidir. Allah yaptıklarınızı görür" (el-Bakara 2/261-265).
2. Müslüman mükellef temiz ve helâl kazancından zekât vermeli, eğer zekâtını aynî, yani mal olarak veriyorsa, bu malın iyi cinsten olmasına özen göstermeli, kendisine verilmesini istemediği malları başkalarına zekât olarak vermemelidir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey inananlar!
Kazandıklarınızın iyilerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarf edin. Gözünüzü yummadan ve severek alamayacağınız derecede kötü ve değersiz şeyleri vermeye kalkmayın. Allah'ın müstağni ve övülmeye lâyık olduğunu bilin" (el-Bakara 2/267).
3. Zekâtın, alanın onuru zedelenmemesi ve gösteriş şaibesinden olması için gizlice verilmesi daha iyidir. Zekât dışındaki gönüllü ödemeleri de gizlice vermek faziletlidir.
Yüce Allah şöyle buyurur: "Sadakaları açıkça verirseniz iyi olur. Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha iyidir. Böyle yaptığınız için Allah sizin günahlarınızı bağışlar.
Allah yapmakta olduklarınızı noksansız bilir" (el-Bakara 2/271).
4. İbadetlerin en faziletlisi vaktinde eda edilenidir. Zekât mükellefleri de zekât ibadetlerini eda etmede acele davranmalı, onu meşru bir mazeret olmaksızın geciktirmemelidirler.
5. Mükellef, Allah'tan korkan, hayâsından dolayı ihtiyacını insanlara söyleyemeyen kimseleri araştırıp bulmalı ve zekâtını onlara vermelidir. Çünkü verilen zekât onların iffetlerini korumalarına, Allah'a daha çok ibadet etmelerine yardımcı olur.
Yüce Allah şöyle buyurur: "(Yapacağınız hayırlar) kendilerini Allah yoluna adamış, Allah'a ibadetten başka düşüncesi olmayan, o sebeple yeryüzünde dolaşıp kazanmaya imkân bulamayan, durumunu bilmeyen kimselere karşı gösterdikleri iffetten dolayı onlarca zengin sanılan fakirlere verilmelidir. (Habibim) sen onları görünce yüzlerinden tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Yaptığınız ve yapacağınız hayırları Allah eksiksiz bilir ve karşılığını verir " (el-Bakara 2/273).
Anılan âyetlerde teşvik edilen hayırlardan ve sadakadan birinci derecede kastedilen zekât, sonra da gönüllü malî ödemelerdir.
AKRABA ÖNCELİKLİ
6. Zekâtın, kendilerine zekât verilebilecek akrabaya ödenmesi daha faziletlidir.
Zekât öncelikle -varsa- muhtaç olan erkek veya kız kardeşlere, bunların çocuklarına, sonra muhtaç amcalara, halalara, bunların çocuklarına ve daha sonra da diğer akrabalar, komşular ve meslektaşlara verilmelidir.
7. Zekât, öncelikle malın bulunduğu yerde yaşayan fakirlere verilmelidir. Ancak o bölgenin dışında fakir akraba veya daha muhtaç kimseler varsa onlara göndermek tercih edilebilir.
8. Zekât verenin "Allahım, bu zekâtı faydalı, ihtiyaç giderici kıl!", zekât alanın da "Allah mallarını bereketlendirsin" gibi şükür anlamlarını taşıyan dua etmeleri iyidir.
9. Zekât veren kişinin, fakire verdiği şeyin zekât olduğunu bildirmemesi daha iyidir. Çünkü bu zekâttır diye bildirmek, alanı, özellikle zekât aldıklarını gizlemek isteyen veya muhtaç oldukları halde almaktan çekinen kişileri tedirgin edebilir, onları incitebilir. Ahmed b. Hanbel'in, "Zekâtı verirken bunun zekât olduğu söylensin mi?" sorusuna "Bu sözle incinmesine ne gerek var, zekâtını verir ve susar. Yüzüne vurmasına ne gerek var" dediği nakledilir.
(Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan İlmihal adlı eserden yararlanılmıştır).
CENAZE SAHİBİ YEMEK VERİR Mİ?
CENAZE sahiplerinin ölümün birinci, üçüncü günlerinde veya haftasında yemek vermeleri konusunda herhangi bir sünnet veya tavsiye bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, cenaze sahiplerine eziyet olmamak, gereğinden fazla önemsememek yani dinî bir görev saymamak şartıyla ve daha ziyade fakirlerin doyurulmasına yönelik olarak bu zamanlarda yemek verilebilir. Komşuların ilk üç gün içerisinde, cenaze sahipleri için yemek hazırlayıp getirmeleri, ülkemizde yaygın olarak yapılan güzel âdetlerdendir.
HANGİ GÜNLER ORUÇ TUTULMAZ
ORUÇ tutmanın yasak olduğu günlerin başında bayram günleri gelir. Peygamberimiz iki vakitte oruç tutulmayacağını bildirmiştir ki birisi Ramazan bayramının birinci günü, diğeri kurban bayramı günleridir (Buhârî, "Savm", 67). Ramazan bayramının sadece birinci gününde ve kurban bayramının dört gününde oruç tutmak haramdır.
BİR HADİS
"BİR kimse kardeşinin namus ve şerefine yahut malına haksız olarak tecavüz etmiş ise altın ve gümüş bulunmayan (yani altın ve gümüşün geçerli olmadığı) kıyamet gününden önce onunla helalleşsin. Aksi halde yaptığı haksızlık oranında onun iyi amellerinden (yaptığı iyi amellerle kazandığı sevaplarından) alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp ona —haksızlık edene— yüklenir" (Buhârî, "Mezalim", 10).
BİR DUA
ALLAHIM! Verdiğin nimetlerin son bulmasından, verdiğin sağlık ve afiyetin gitmesinden, azabının ansızın gelmesinden ve her türlü gazabından sana sığınırım.
PROF.DR.ALİ KÖSE