'ANNENE HİZMET ET'
Hz. Peygamber yetim olarak yetişti. Ana-babasına bizzat hizmet etme imkânı bulamadı; fakat anne ve babanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Nakledildiğine göre Câhime isimli bir sahabî, Rasûlullah'tan savaşa katılmak için izin istemişti. Hz. Peygamber ona annesinin sağ olup olmadığını sordu. "Evet!" cevabını alınca, "(Git) Annene hizmet et! Çünkü Cennet annelerin ayakları altındadır." buyurdu. Rasûlullah'ın eşlerinden Esma (r.a.), bir defasında, henüz Müslüman olmamış annesi kendisine geldiğinde; "Ya Rasûlallah! Annem bana geldi. Benden ilgi bekliyor. Kendisiyle ilgilenip yardım edeyim mi?" diye sormuş, bu soruya Hz. Peygamber, "Evet! Onunla ilgilen!" cevabını vermiştir. Kur'an'ın yanı sıra, bu hadiste de belirtildiği gibi anne veya baba gayr-i müslim bile olsa, onlara ilgi göstermek, dünya ile alâkalı hizmetlerinde kusur etmemek gerekir. Bütün bu karşılıklı hak ve görevleri ideal düzeyde yerine getirebilmek için empatinin içselleştirilmesi gerektiğinde ise şüphe yoktur. Hz. Peygamber'in aile hayatı empati örnekleriyle doludur. O, eşlerine sevgi ve şefkatle muamele eder, onlara ev işlerinde yardım ederdi. Keçisini sağar, söküklerini diker, kendi işini kendisi görürdü. Ashabına, "Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en iyi davrananınızdır." derdi. Hz. Aişe devamla der ki: "Bir bayram günüydü. Siyahîler, mescidde kılınç-kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Resûlullah'tan taleb ettim, yoksa o mu kendiliğinden arzuladı (hatırlamıyorum). "Seyretmek ister misin?" buyurdular. Ben, "Tabii!" dedim. Kalktı, beni arka tarafına aldı, yanağım yanağına dayalı olduğu halde dikilip seyrettik. O, "Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)!" diyordu. Ben usanıncaya kadar böyle devam ettik. Usandığımı farkedince, "Yeter mi?" buyurdular. Ben, "Evet!" dedim. "Öyleyse git!" dediler." Hz. Peygamber, namaz kıldırmada bile empatik davranır, arkada ağlayan çocuk sesi duyunca namazı kısa keserdi. Enes'ten (r.a.) nakledildiğine göre, bir gün Rasûlullah (s.a.v.), "Bazen uzun tutmak niyetiyle namaza başlarım. Fakat namaz esnasında kulağıma çocuk ağlama sesi geldiği olur; çocuğun ağlamasından annesinin duyacağı elemi bildiğim için bu kez namazı uzatmaktan vazgeçerim." buyurdu. İnsanların kusurlarını asla yüzlerine vurmaz, azarlayıp ayıplamazdı.
Gördüğü hatalardan dolayı insanları uyarırken, herhangi bir şahsı hedef almaz, isim zikretmezdi; dolaylı ifadeler kullanır; "Bazı kimselere ne oluyor da şöyle şöyle yapıyorlar." [80] diyerek, sadece o hareketin doğru olmadığını açıklardı. Statüsü ve konumu ne olursa olsun herkese eşit davranır, insan olarak herkese aynı değeri verirdi. Makam ve statüsünü kullanarak hiç kimseyi ezmediği gibi başkalarının ezmesine de müsaade etmezdi.
EMPATİYLE İKNA EDERDİ
Hz. Peygamber'in kendisinden, "zina" etmek için izin isteyen gençle arasında geçen diyaloğu hatırlayalım: Allah Resulü bu gence tek bir soru sordu: "Söyle bakalım. Bir başkasının senin annenle zina etmesine razı olur musun?" Genç: "Hayır razı olmam" deyince: "Hiç kimse annesiyle zina edilmesine razı olmaz" buyurdu ve devamında aynı soruyu kızı, kız kardeşi, halası, teyzesi için de tekrarladı. Delikanlı her seferinde "Hayır" cevabını verince onu ikna etmek için aynı yorumu yineledi. Sonunda fahr-i kâinat, empatinin neticesini açıkladı gencin kulağına: "Tabii ki razı olmazsın, hiç kimse razı olmaz." Bu konuşmanın sonunda delikanlının ikna olan aklı ve empati duygusu kabaran nefsani hislerine galip geldi... Sözün özü Hz. Peygamber'in; "Sizden biriniz kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz" sözü empatinin temelini oluşturmaktadır. Bu ifade herhangi bir birey veya bireylere karşı sergilenecek davranışın, karşı taraftan bakarak belirlenip sergilemesini ön görmektedir. (C.Ağırman, "İdeal Bir Davranış Biçimi Olarak 'Empati' ve Hadislerde 'Empati' Örnekleri, isimli makaleden yararlanılmıştır).
BİR HADİS
"Kulun kıyamet gününde, hesabı ilk önce sorulacak ameli namazdır. Eğer namazı dürüst çıkarsa kurtulmuş ve kazanmıştır. Eğer namazı düzgün çıkmazsa kaybetmiştir." (Tirmizî, "Salât", 305).
BİR DUA
"Allah'ım, hamd sana mahsustur. Göklerin ve yerin nuru, nur vereni sensin, hamd sana mahsustur. Gökler ve yer seninle senin emrinle ayakta durmaktadır. Hamd sana mahsustur, göklerin, yerin, göklerle yerdekilerin Rabbi sensin, sen haksın, va'din haktır, sözün hak, sana kavuşmak haktır. Allah'ım, ben sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim, sana sığınıyorum. Sana güvenerek mücadele ediyorum. Düşmanımla aramızda ancak senin hakemliğine baş vurdum. Benim gerek evvelce işlediğim ve gerekse bundan sonra işlemem muhtemel bulunan günahlarımla, gizli ve aşikar yaptıklarımı bağışla. Benim İlâhım sensin, senden başka hiçbir ilâh yoktur..." (Buhârî, "Tevhid", 7).
PROF. DR. ALİ KÖSE