TÜRKÇE MEALİ
28. Ondan sonra onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de.
29. (Cezaları) korkunç bir sesten ibaretti; sönüp gidiverdiler.
30. O kullara yazıklar olsun! Kendilerine bir peygamber gelmeye görsün, onu mutlaka alaya alırlardı.
31. Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve onların artık kendilerine dönüp gelmediğini görmezler mi!
32. Elbette onların hepsi toplanıp huzurumuza getirilecek.
33. Onlar için ölü toprak açık bir kanıttır. Ona can verdik ve ondan taneler çıkardık; işte bundan (ekmek vb. yapıp) yiyorlar.
34. Orada nice hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik, içinden sular fışkırttık;
35. Onun ürünlerinden ve kendi elleriyle ürettiklerinden yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
36. Toprağın bitirdiklerini, kendilerini ve daha bilmedikleri nice şeyleri çift çift yaratan Allah her türlü eksiklikten uzaktır.
37. Gece de onlar için açık bir kanıttır. Gündüzü ondan çekip alırız da karanlıkta kalıverirler.
38. Güneş kendisine ait yerleşik bir düzene göre (yörüngesinde) akıp gider. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
39. Ay için de menziller belirledik; sonunda o, hurma salkımının (ağaçta kalan) yıllanmış sapı gibi olur.
40. Ne güneşin aya yetişip çatması uygundur ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzüp gider.
41. Ve âyetüI Iehüm ennâ hameInâ zürriyyetehüm fiI füIkiI meşhûn
42. Ve haIâknâ Iehüm min misIihî mâ yarkebûn
43. Ve in neşe' nugrıkhüm feIâ sarîha Iehüm veIâhüm yünkazûn
44. İllâ rahmeten minnâ ve metâan iIâ hîn
45. Ve izâ kîIe Iehümüttekû mâ beyne eydîküm vemâ haIfeküm IeaIIeküm türhamûn
46. Vemâ te'tîhim min âyetin min âyâti rabbihim iIIâ kânû anhâ mu'ridîn
47. Ve izâ kîIe Iehüm enfikû mim mâ rezakakümüIIâhü, kâIeIIezîne keferû, IiIIezîne âmenû enut'ımü menIev yeşâuIIâhü et'amehu, in entüm iIIâ fî daIâIin mübîn
48. Ve yekûIûne metâ hâzeI va'dü in küntüm sâdikîn
49. Mâ yenzurûne iIIâ sayhaten vâhideten te'huzühüm vehüm yehissimûn
50. FeIâ yestetîûne tavsıyeten veIâ iIâ ehIihim yerciûn
51. Ve nüfiha fîssûri feizâhüm mineI ecdâsi iIâ rabbihim yensiIûn
52. KâIû yâ veyIenâ men beasena min merkadina hâzâ mâ veaderrahmânü ve sadekaI mürseIûn
53. İn kânet iIIâ sayhaten vâhideten feizâ hüm cemî'un Iedeynâ muhdarûn
54. FeIyevme Iâ tuzIemu nefsün şeyen veIâ tüczevne iIIâ mâ küntüm tâ'meIûn
TÜRKÇE MEALİ
41-42. Onları ve nesillerini yüklü gemide taşımamız ve binecekleri benzer araçlar yaratmamız da kendileri için açık bir kanıttır.
43. Dilesek onları suda boğarız, kimse de onların yardımına koşamaz ve artık kurtarılamazlar.
44. Ama tarafımızdan bir rahmet ve belli zamana kadar faydalanma fırsatı vermemiz başkadır.
45. Onlara "Önünüzdekinden ve ardınızdakinden sakının ki rahmet göresiniz" dendiğinde (aldırış etmezler).
46.Onlara rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmeyedursun, illâ da ondan yüz çevirirler.
47. Onlara, "Allah'ın size verdiği rızıktan başkaları için de harcayın" dendiğinde, inkârcılar müminlere derler ki: "Dilese Allah'ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz! Doğrusu siz açık bir yanılgı içindesiniz."
48. Ve şöyle derler: "Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?"
49. Onlar, besbelli ki, birbirleriyle uğraşırken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar!
50. İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilecekler ne de ailelerine dönebilecekler.
51. Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp rablerine doğru koşmaktadırlar.
52. Derler ki: "Vay başımıza gelenler! Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı? Rahmânın vaad ettiği işte bu! Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!"
53. Olup biten yalnızca bir ses! Ama ardından onların tamamı, birden toplanmış olarak işte huzurumuzdalar.
54. Bugün hiç kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz. Sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını görürsünüz.
55. İnne ashâbeI cennetiI yevme fîşüğuIin fâkihûn
56.Hüm ve ezvâcühüm fî zıIâIin aIeI erâiki müttekiûn
57. Lehüm fîhâ fâkihetün ve Iehüm mâ yeddeûn
58. SeIâmün kavIen min rabbin rahîm
59. VemtâzüI yevme eyyüheI mücrimûn
60. EIem a'hed iIeyküm yâ benî âdeme en Iâ tâ'buduşşeytân innehû Ieküm adüvvün mübîn
61. Ve enî'budûnî, hâzâ sırâtun müstekîm
62. Ve Iekad edaIIe minküm cibiIIen kesîran efeIem tekûnû ta'kıIûn
63. Hâzihî cehennemüIIetî küntüm tûadûn
64. lsIevheI yevme bimâ küntüm tekfürûn
65. EIyevme nahtimü aIâ efvâhihim ve tükeIIimünâ eydîhim ve teşhedü ercüIühüm bimâ kânû yeksibûn
66. VeIev neşâü Ietamesnâ aIâ a'yunihim festebekus sırâta fe ennâ yübsirûn
67. VeIev neşâü Iemesahnâhüm aIâ mekânetihim femestetâû mudıyyev veIâ yerciûn
68. Ve men nüammirhü nünekkishü fiIhaIkı, efeIâ ya'kiIûn
69. Ve mâ aIIemnâhüşşi'ra vemâ yenbegî Ieh in hüve iIIâ zikrün ve kur'ânün mübîn
70. Liyünzira men kâne hayyen ve yehıkkaI kavIü aIeI kâfirîn
TÜRKÇE MEALİ
55. O gün cennetlikler safa sürmekle meşguldürler.
56. Kendileri ve eşleri gölgelik yerlerde, tahtlarına kurulacaklar.
57. Orada onlar için her tür meyve vardır ve bütün istekleri yerine getirilir.
58. Engin merhamet sahibi rabden gelen söz şu olacak: "Selâm size!"
59. Ve "Ey günahkârlar! Siz bugün şöyle ayrılın!" (denir).
60-61. Ey Âdemoğulları! Size "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır; bana kulluk edin, doğru yol budur" dememiş miydim?
62. Nitekim o şeytan sizden nicelerini saptırdı. Hiç aklınızı kullanmıyor muydunuz!
63. İşte size bildirilen cehennem bu!
64. İnkârcılıkta ısrar etmenize karşılık girin oraya!
65. O gün onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da tanıklık eder.
66. Dilesek (dünyada da) gözlerini büsbütün kör ederdik de yolu bulmak için çabalayıp dururlardı; ama o takdirde nasıl görebileceklerdi ki?
67. Yine dilesek oldukları yerde onların mahiyetlerini değiştirirdik de (taş gibi) artık ne ileri gidebilirler ne de geri dönebilirlerdi.
68. Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış çizgisinde tersine çeviririz. Hiç düşünmezler mi!
69. Biz ona şiir öğretmedik; zaten ona yaraşmazdı da. Ona vahyedilen, ancak bir öğüt ve apaçık Kur'an'dır.
70. Diri olanları uyarsın ve inkârcılar hakkındaki o söz (ceza) gerçekleşsin diye (gönderilmiştir).
71. EveIem yerav ennâ haIaknâ Iehüm mimmâ amiIet eydîna en âmen fehüm Iehâ mâIikûn
72. Ve zeIIeInâhâ Iehüm feminhâ rekûbühüm ve minhâ ye'küIûn
73. Ve Iehüm fîhâ menâfiu ve meşâribü efeIâ yeşkürûn
74. Vettehazû min dûniIIâhi âIiheten IeaIIehüm yünsarûn
75. Lâ yestetîûne nasrahüm ve hüm Iehüm cündün muhdarûn
76. FeIâ yahzünke kavIühüm. İnnâ na'Iemü mâ yüsirrûne vemâ yu'Iinûn
77. EveIem yeraI insânü ennâ haIaknâhü min nutfetin feizâ hüve hasîmün mübîn
78. Ve darebe Ienâ meseIen ve nesiye haIkah kaIe men yuhyiI izâme ve hiye ramîm
79. KuI yuhyiheIIezî enşeehâ evveIe merrah ve hüve biküIIi haIkın aIîm
80. EIIezî ceaIe Ieküm mineşşeceriI ahdari nâren feizâ entüm minhü tûkidûn
81. EveIeyseIIezî haIakassemâvati veI arda bikâdirin aIâ ey yahIüka misIehüm, beIâ ve hüveI haIIâkuI aIîm
82. İnnema emrühû izâ erâde şey'en en yekûIe Iehû kün, feyekûn
83. FesübhaneIIezî biyedihî meIekûtü küIIi şey'in ve iIeyhi türceûn
TÜRKÇE MEALİ
71. Görmezler mi ki kendi kudretimizin eserlerinden olmak üzere onlar için sahip oldukları nice hayvanlar yarattık.
72. Bunları kendilerine boyun eğdirdik ki bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.
73. Bunlarda kendileri için içecekler ve başkaca yararlar da vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
74. Onlar yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka tanrılar edindiler.
75. Halbuki o sözde tanrılar kendilerine yardım edemezler, aksine kendileri onların hizmetindeki askerlerdir.
76. Onların sözleri seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da elbette biliyoruz.
77. İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur.
78. Kendi yaratılışını unutup bize örnek getirmeye kalkışıyor ve "Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" diyor.
79. De ki: "Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir."
80. Yemyeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur; işte ondan yakıp durmaktasınız.
81. Gökleri ve yeri yaratan Allah onların benzerini yaratmaya kādir değil mi? Elbette öyledir. O eşsiz yaratıcıdır, her şeyi bilir.
82. Bir şeyi istediğinde, O'nun buyruğu "ol!" demekten ibarettir; hemen oluverir.
83. Her şeyin egemenliği kendi elinde olan Allah bütün eksikliklerden uzaktır ve hepiniz sonunda O'na döndürüleceksin