Elindeki gazetelerle 'Yazıyor yazıyor' diye bağırmasıyla ünlenen 72 yaşındaki Hayreddin Baş hayatını kaybetti

İstanbul''un tarihi bir sokağında 9 yaşındayken elindeki gazeteleri gösterip "Yazıyor, yazıyor" diye bağırırken çekilen fotoğrafıyla ünlenen  72 yaşındaki Hayreddin Baş hayatını kaybetti. Hayreddin Baş'tan geriye fotoğrafları ve marangoz atölyesi kaldı.

Giriş Tarihi :17 Temmuz 2021 , 17:15 Güncelleme Tarihi :17 Temmuz 2021 , 17:21
Elindeki gazetelerle ’Yazıyor yazıyor’ diye bağırmasıyla ünlenen 72 yaşındaki Hayreddin Baş hayatını kaybetti

Küçükayasofya'daki Şehit Mehmet Paşa Sokağı'nda 1958 yılında, bir çocuk elinde gazetelerle koşturarak "Yazıyor, yazıyor" diye bağırırken fotoğraflanmıştı. Herkesin "O çocuk" dediği Hayreddin Baş, 6 Temmuz günü 72 yaşında yaşamını yitirdi.

Baş, 1949 yılında İstanbul'da doğdu. Çocukluğunu geçirdiği Küçükayasofya'da 9 yaşındayken okul öncesi ve sonrası eline gazeteleri alıp "Yazıyor, yazıyor" diye bağırarak gazete satıyordu. 1958 yılında Hürriyet muhabiri Hilmi Şahenk, meşhur gazete satan çocuk fotoğrafını çekti. Fotoğraftaki çocuk Hayreddin Baş'tı. Baş, yıllar sonra Bahçelievler Kocasinan'a taşınarak yaşamını marangozlukla sürdürmeye başladı, evlendi ve bir çocuk sahibi oldu.

NİSAN AYINDA TEDAVİ GÖRDÜ
Şeker hastası olan Baş, nisan ayında Çerkezköy'de yaşayan eşi ve oğlunun yanına gitti ve bir süre hastanede tedavi gördü, iyileştikten sonra ise Kocasinan'daki evine geri döndü. 6 Temmuz'da yaşamını yitirdi, Baş'ı tek başına yaşadığı evde yeğeni Murat Baş buldu. Ölümünün ardında ise o meşhur gazeteci çocuk fotoğrafı ile Galatasaray Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi gibi birçok yere mobilya ürettiği marangoz atölyesi kaldı.

"6 TEMMUZ GÜNÜ BİZ AMCAMIZI KAYBETTİK"
Baş'ı yeğeni Murat Baş ve 30 yılı aşkın süredir arkadaşı olan Kocasinan Mahallesi Muhtarı Necmettin Ünalmış anlattı. Yeğeni Murat Baş, amcasının Kocasinan'daki evinin bodrum katında bulunan marangoz atölyesinde gözyaşı döktü. Murat Baş, amcası ile ilgili olarak, "Çerkezköy'de oturan ailesi vardı, oraya gitti, hastanede tedavi gördü. Mayıs sonu pandeminin bitmesiyle buraya tekrar geldi. Orada duramıyordu, sıkılıyordu. Burada senelerdir oturduğu için daha rahat ediyordu.

İyileşmişti, iyiydi, evde tek kalıyordu, zaten ailesi orada oturduğu için. 6 Temmuz günü haber alamadık kendisinden, telefonla ulaşamadık. Akşam 7.30 gibi geldim eve, anahtarı bende yoktu, kapı kilitli değildi, kapıyı kartla açtım, odada vefat etmiş halde buldum. Ambulans falan çağırdık, 6 Temmuz günü biz amcamızı kaybettik.

Biz karşılıklı dairelerde oturuyoruz. Sabah o erken kalkardı, minibüsü vardı, yakın bir yerde çorba içmeye giderdi, arkadaşlarıyla takılırdı. Son zamanlarda mesai yapıyorduk, 1 hafta 10 gün falan görüşemiyordum, hep geç geldiğim için. Çocukken gazete satarmış, kendisi de anlatırdı. Ben şu an 41 yaşındayım, ben kendimi bildim bileli hep buradaydık, bu mahallede doğduk, buranın yerlisiyiz" dedi.

"AĞAÇTAN ANLARDI, İNSANDAN ANLARDI, SÖZDEN ANLARDI"
Muhtar Necmettin Ünalmış ise, "Son çıkan gazete, o da 'yazıyor' diye başlardı. Hayrettin Amca okuldan sonra baya gazete satmış. Eski İstanbul orası, o insanlarda hep Hayrettin amcadan gazete alırmış.

Akrabaları inanmadı 'bu o değil' diye ama dedi ki 'ben beni burnumdan tanırım', o burun hala mevcuttu. 30 yıldan fazladır dostluğumuz vardı. Çok iyi bir sanatkardı. Galatasaray Lisesi'nin iç dekorlarını yapmış, oranın müdür yardımcısıyla da ilkokulu beraber okumuşlar.

Yıllar sonra da orada karşılaşmışlar ve ondan sonra da lisenin bütün işlerini Hayrettin Amca'ya verirdi. Hayrettin Amcamız ağaçtan anlardı, insandan anlardı, sözden anlardı, bir de metreyle ölçü almazdı, gözle ve gönülle ölçü alırdı" dedi.