"Çaresizliğimizden elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız Türk hastalar için, ''Eğer nefes alabiliyorsa gidin getirin'' diyordu. Biz bu çağrıya inandık, güvendik. Devletimizin elini bize de uzatacağı günü bekliyoruz" diyen ailenin yardım çağrısına yanıt Türkiye'den geldi.
Sağlık Bakanlığı gerekli protokolleri tamamladıktan sonra Hollanda'ya bir ambulans uçak gönderdi. Funda'yı Eindhoven Havalimanından ailesinin yanı sıra Rotterdam Başkonsolosu Aytaç Yılmaz ve UID Eindhoven sorumlusu Zafer Gültekin uğurladı.
Önceki gün saat 18.30'da Eindhoven Havalimanı'ndan ayrılan ambulans uçak Funda Gök'ün naklini sağsalim gerçekleştirdi ve gece saatlerinde İstanbul'a ulaşan ambulans uçaktan alınan genç kadın tedavinin yapılacağı hastaneye yatırıldı ve Türk doktorların şefkatli ellerine emanet edildi.
Funda Gök de tıpkı daha önce Başkan Erdoğan'ın tedavisi için Türkiye'ye getirilmesi talimatını verdiği Dilara Şahin ve Faslı iki aylık Yunus bebek gibi Türkiye'de şifa bulacak.
'ÇOK ÜMİTLİYİM'
Kızının başından bir an olsun ayrılmayan anne Ceyhan Gök, Funda'nın hasta yatağındaki son halini fotoğrafladı ve son durumu anlattı. Sabah'ta yer alan habere göre, Ceyhan Gök, "Sürekli kusuyor. Midesi bulanıyor. Düzelmeler olacak diye umutluyuz. Hollanda'da doktorlar ilgilenmedi, ilgilenmek istemediler. Kızım gözümün önünde sürekli eriyor. Hollanda'da alet var, teknoloji var ama doktor yok. Ülkemizde eskiden alet, teknolojik imkânlar yoktu, doktor vardı. Ama şükürler olsun vatanımızda artık her türlü imkân var" dedi. Ceyhan Gök, Hollanda'daki doktorların, Funda'nın bitmeyen ağrılarının son bulması için kendilerine ötanazi bile teklif ettiklerini dile getirdi.
FUNDA KONUŞTU
Telefonda kısa süreliğine konuşan Funda ise, "Bir an önce iyileşmek istiyorum. Bana yardım edin. Şu an için hiçbir şey hissedemiyorum. Vatanımda olduğum için mutluyum. Ama çok halsizim. Midem çok bulanıyor. Türk doktorlardan çok ümitliyim" dedi.
'DEVLETİME EMANET ETTİM'
Avrupa'daki sağlık sistemine yönelik eleştirilerine yer veren baba Halil Gök de, "Doktorlar artık yapacak bir şey olmadığını söyledi. Orda umudumuz bitmişti. Kızım can çekişiyor, bu acısını dindirin, ilaç verin diyorum. Yok diyorlar, sigortaya yük olmasın diyorlar. Öldüreceklerdi. Artık en son çare ölümünü bile düşündüler. Bir serum bile vermiyorlardı. Biz dedik ki, 'Nefes aldığı sürece Allah'ın verdiği canı bir insan alamaz' dedi. Sonra Türkiye'den yardım istedik. Buradaki doktorlarımız ellerinden geleni yapmaya başladı. Çocuğumu Türk devletine emanet ettim. Biz her gün, her sabah kalktığımızda kapısından korkuyla bakıyorduk, acaba nefes alıyor mu almıyor mu diye. 24 saat uyku uyumuyorduk" dedi.