Ön sevişmesiz futbolcu, kusursuz sanatçı!
Yılmaz Vural hocayı hiç tanımam.
Kasımpaşa takımını şaha kaldırmış. Olabilir. Adını duyunca aklıma televizyonda izlediğim tek bir sahne geliyor: Futbolcusunu tokatlayan hoca… Genç bir çocuğa koca stadyumun ortasında attığı tokat… Neden milli takımın başına getirilmedim diye ağlayıp duruyordu, yanıtını o görüntüde arasın. Ama Esquire dergisinde Kadir Çöpdemir ile yaptıkları erkek muhabbetindeki şu cümleleri gerçekten müzelik: Futbolcular ön sevişme yapmamalıymış çünkü bunun için sarf edecekleri efor, sahadaki performanslarını etkilermiş.. Yani diyor ki hoca, kadınını şişme yastık gibi kullan, işin bitince kalk git. Zaten kendisi de öyle yaparmış. İçki ve sigara olmayınca işi çapkınlığa, sekse vururmuş… Kadınları böylesine aşağılayan bir zihniyet milli takımın başına gelse ne olur, gelmese ne olur. Peki Yılmaz Vural bir spor adamı olarak genç erkeklerin rol modeli olabilir mi? Ona özenen gençler yarın sevgililerine şişme bebek gibi mi davranacaklar?
Bu sorunun yanıtını Tarkan'ın uyuşturucudan gözaltına alındıktan sonra ona yöneltilen "Gençlere kötü örnek oluyor" tantanası ile birleştirip öyle arayalım. "Tarkan bir sanatçı, topluma örnek olmalı, yoksa ona özenenler uyuşturucuya başlar" diye verilen fetvalarda…
Sanatçı topluma örnek bir insan mı olmalı? Tamer Karadağlı'nın başına gelen şantaj olayında da bu soru gündeme gelmişti. Yılmaz Güney adam öldürdüğü zaman da… Hatta onun için "Katil lümpen'den sanatçı mı olur?" diyen ünlü köşe yazarları, sanatçının topluma örnek olması fikrini savunuyorlardı.
Kusura bakmasınlar ben tam tersini düşünüyorum. Uçsuz bucaksız buğday tarlalarındaki derin kasveti resmeden Van Gogh'un en ünlü tablolarından birinin kahramanı, birlikte yaşadığı alkolik, gebe bir fahişe olan Sien'di. Van Gogh sol kulağını kesip, kendini tabancayla vurarak intihar eden bir deliydi.
Onun çağının dahi ressamlarından Toulouse-Lautrec, alkolikti. Geneleve yerleşip orada yaşamaya başlamış, en ünlü tablolarını orada yapmıştı. Frengiden genç yaşta öldü..
Ne oldu şimdi? Dünyanın en büyük iki ressamını topluma kötü örnek oldular diye silip atacak mıyız? Peki ya Fransız edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Jean Genet'yi… Piçti, gerçek bir hırsızdı, bu yüzden hapislerde yatmıştı. Amerika'ın en büyük şairi Ezra Pound, Mussolini'yi destekleyen bir faşistti. Ya Louis Althusser'e ne demeli! Yüzyılın en önemli filozoflarından biriydi. Ama sonunda karısını boğarak öldürdü. O, bir katildi. Fazla entel kaçtı diyorsanız öze dönelim. Yılmaz Güney de bir katildi sonuçta. Ama dünya, onları hırsız, katil, deli, sapık, faşist diye yargılamadı. Özel yaşamlarını ayrı tuttu, sanatçılıklarını benimsedi.
Demek ki neymiş? Sanatçının topluma örnek olması gerekir diye üfürülen saçmalıklar, sadece üfürenlerin densizliği imiş. Eğer çağdaş bir toplumun bir ferdi iseniz kendinize örnek olacak idolleri kendiniz seçersiniz. İster şişme bebek peşindeki futbol ilahını örnek alırsınız kendinize, ister çişi gelen Tarkan'ı, ister kulağını kesen Van Gogh'u…
Ya da benim gibi kafanıza göre takılır Ezel'deki delikanlı yerine Dr. House'u, ya da çizgi film kahramanı Bart Simpson'u… Onlar kim diye sorarsanız baltalı ilah Zagor'a baş vurun. Bir de benden selam sarkıtın, sanatçı filan değildir ama delikanlı adamdır.