Akşama az kaldı ama belli ki Başbakan bu seçimde de ipi göğüsleyecek. Biz de merak edeceğiz, acaba ikinci parti kim? Çünkü İhsanoğlu'nun aldığı üç beş oyu CHP ve MHP paylaşamayacaklar. Bu yüzden yarışın ikincisi, hep meçhul kalacak. Ama bir tek şunu bileceğiz; 'Tayyip Bey'i Çankaya'ya taşıyan oyların bir kısmı da muhalefetin seçmeninden geldi!"
Bu arada ülke halkının, 'en değer verdiğiniz kavram' sorusuna cevabı, yüzde 60 'Atatürk ve Cumhuriyet' olsa ve 'Din' üçüncü sırada yer alsa da, biliyoruz ki Tayyip Erdoğan aynı halkın yüzde 55 oyu ile yıllardır başbakan seçilmektedir. Bunun altında yatan gerçekse, Başbakan'ın, 'sağcı veya solcu, tüm insanların içindeki kutsal duyguları ortaya çıkarmış' bir lider olmasıdır.
İşte bu gerçeği bu akşam bir kez daha anlayacağız. Ama sakın 'Ekmeleddin Bey yetersizdi' diyerek savunmaya geçilmesin. 'Erdoğan fazla yeterliydi' demek daha münasiptir. Bir de üzülmeyin arkadaşlar, aday olarak kimi gösterirseniz gösterin, biliyorsunuz sonuç yine de değişmeyecekti.
Cumhurbaşkanının ilk işi!
Evet Erdoğan artık Cumhurbaşkanımız! Vatandaş olarak kendisinden ivedilikle 'yükselme eğilimi gösteren enflasyon' hakkında halkı aydınlatmasını talep ediyoruz.
Özelliklede 'sokakta huzur evde bereket' diyen ve Erdoğan'ı bu iki hayati gerçeğin teminatı olarak gören ve bu yüzden oy veren ev kadınlarımızın arzusu budur.
Başta, temel gıda fiyatları, yani beslenme ekonomimizin geleceği nedir bilmek isteriz. Yalnız bunu yaparken lütfen sade bir dil kullansın. Çünkü seçim öncesi muhalefetin attığı ekonomi nutukları yüzünden kafalarımız hayli karışık. Ne demişti laf ebesi muhalefet; "İthalat yüzde bilmem kaç, iç borç-dış borç oranı şu, bankalar yüksek karlılığa ulaştı da reel sektör krediyi neden dışarıdan almakta, hatta ekonomide, tarım, sanayi ve diğer belli başlı hizmetler reel sektörü oluşturur ama fiyatları sanal değerler saptırır, onun için de domatesin fiyatı düşmemektedir!"
Buyurun işte, sadece ev kadınlarını değil hepimizi karamsarlığa sürükleyen bir söylev. Anladığımızsa bir tek 'reel' sözcüğüydü ki onun da bizdeki karşılığı; 'Çoluk çocuğumuzu doyurabilecek miyiz acaba' realitesi!
Şimdi Cumhurbaşkanımızdan beklentimiz, her zamanki açık, net ve yalın konuşma özelliğini Köşk'e de taşısın ve enflasyon dahil her konuyu bize tane tane anlatsın. Tıpkı başbakan olduğu günlerdeki gibi.
Ve... bir karış suda ölüm!
İzmir'in Konak ilçesi Boğaziçi Caddesi'nde sele kapılan 16 yaşında bir çocuk can verdi. Üstelik mahalleden geçen, tanımadığı bir aracı kurtarmak isterken. Belki yüzünü ve yüreğini oğluma benzettiğimden içim daha çok acıdı.
Bu korkunç ölüm karşısında İzmir Belediyesi yetkilileri ne diyecekler, kendilerini nasıl savunacaklar bilmiyoruz ama 'kader' derlerse şahsen küfür ederim yemin olsun. Evet, insanın kaderinde suda boğularak ölmek olabilir ama bunun gündüz gözü bir cadde ortasında, yarım metrelik yağmur suyunda başa gelmesi sadece kaderin işi değildir. O lanet kadere destek veren birilerinin varlığını da işaret eder.
İkinci küfür de, o lüzumsuz varlıklar topyekun istifa etmedikleri taktirde gelecek. Üstelik sadece ben değil tüm Türkiye aynı 'hisleri' besliyor.