Bir anne düşünün, bir düzüne çocuğuna tek başına bakıyor.
Onları bilerek isteyerek dünyaya getirmiş. İyi yetişmeleri için de her şeyini seferber etmiş. Ama çocuklar çeşit çeşit. Mesela uslusu da var haylazı da.
Söz dinleyeni de var nato mermer nato kafa olanı da. Hele ki o büyük oğlanlar - dediysek yaşları 10, bilemediniz 12 filan- bunlar aynı zamanda mahallenin de belalısı. Ne zaman bir başlarına kalsalar mutlaka arkalarında hasarla dönüyorlar eve. Konu-komşu illallah demiş durumda.
Sonuçta bu huyu-suyu ayrı çocuklar sayesinde evde ne dirlik kalmış ne düzen. Bu yüzden anne istemeden sesini yükseltiyor tabii. Hatta son son lisanını bozmuş, küfür bile ediyor.
Peki neden? Cevap; Bu veletlerin bazıları bir tek bu tarzdan anlıyorlar da ondan. Ancak yüksek perdeden konuşursan kulakları duyuyor.
Annecik de çoğu kez kendini haykırırken buluyor. Çıkıyor pencereye, "Devlettiiiin, Kemalettiiiin kudurukluk yapmayın çabuk eve gelin, akşam ezanları okunuyor!
Bak görüyor musun Ekmelettini de kendilerine uydurmuşlar..." Sonra bir bakıyor Selahattin olanı mahallenin çocuklarıyla kavgaya tutuşmuş. En hırslısı da o zaten. Çoğu kez kardeşleriyle de kapışıyor. Bir gün durulacak ama ne zaman?
Sonra güneş batıyor, bizimkiler sırayla eve toplaşıyorlar. Yemek faslı bitince nasihat faslı başlıyor. Anne zaten ev işlerinden yorgun düşmüş, hepsini alıyor karşısına kiminin saçlarını okşuyor, kimini dizine yatırıp seviyor... Ama biliyor ki iki saate varmadan bunlar yine azacak, bu kez o dizine yatırdığı velet kıçına kıçına şaplağı yiyecek.
Gece devriliyor ertesi gün oluyor, çocukların yine her biri bir yere kayboluyor. Bu arada anne çamaşıra dalmış, aklında hep yavruları... "Allah'ım kazadan beladan uzak tut hepsini!" Ama bahçeden gelen kavga seslerini duyunca yine koşuyor cama, dualar artık yerini tehditlere bırakıyor; "Oğlum sizi hastanede mi değiştirdiler, siz nasıl benden çıktınız bilmiyorum" diyor önce, sonra da sinirle sıralıyor, "Bak eve bi gelin o kemiklerinizi nasıl kıracağım. Hatta sen var ya sen, biliyorsun kendini, seni alıp paspas diye şu eşiğe uzatmazsam ne olayım!"
Oysa şefkatli bir anne olduğunu bütün semt bilmekte. Evlatlarının parmağı kanasa yüreğinin nasıl acıdığını, bir lokma yemek yesinler diye nasıl çırpınıp didindiğini... Ama 'baş edemeyince' de lafın ucu kaçıyor haliyle. Hatta ağzından öyle sözler çıkıyor ki, bir an 'yok artık' diyorsunuz.
Tabii bu annenin halinden bir tek 'kalabalık aile yöneten, sorumluluk sahibi' anneler anlar. Ayrıca mahallenin diğer sakinlerine baksınlar bakalım, aralarında çoluk çocuğuna zulüm edenler bile var mı yok mu? Hele okudukları belaları duysanız kanınız donar. Mesela kendini ana sanan birini tanıyoruz çocuğuna ettiği en ufak beddua, "Teneşirlere gelesin! Gözün avucuma düşe!"
Allah'tan anne sütü karşılıyor da evlada dokunmuyor. Ve üstelik bela dönüp dolaşıp o gözü kör olası anayı buluyor.
Havaya girdik ya, bu da bizden olsun.