Bu günkü sos'umuz, işte o İspanyol havasını kendine kimlik edinmiş bir sanatçı, Rafet El Roman. Hatta o kadar 'El Roman' ki Endülüs'ü ziyareti sırasında dayanamayıp bu soyadını almış.
Gerçeğini ise kimse bilmiyor.
Rafet'cik aslında Uzunköprü'nün Ömerbey köyünde dünyaya gelme.
Annesi 1970 yılında Almanya'ya işçi olarak varınca ona da yabancı diyarların yolu görünmüş. "Öyle yaramaz bir çocuktum ki köy halkı ben Almanya'ya gittiğimde herhalde bayram etmiştir. Alman çocukları beni kaba bulduklarından aralarına almıyorlardı. Başta bunu anlayamıyordum ama sonra durumu kavradım ve değiştim" diye anlatıyor o günleri. Kuşkusuz bu değişimde, aldığı 'havalandırma ve kalorifer tesisatçılığı' eğitiminin de katkısı olmuştur.
Her neyse genç Rafet sonunda müziğe el atıyor, nitekim biz de kendisini, başında şapkasıyla adeta bir Adriano Celentano olarak tanıyoruz. Tuhaf milletiz ya, yarım Türkçesine de tam not verip bağrımıza basıveriyoruz.
Aşk izdivacı!
Derken bir duyuyoruz evlenmiş. Gelinin adı Tuba Altıntop. 33'lük El Roman'a göre, "1995 yılında bakıyor albümü iyi iş yapmış, parası,ünü, gençliği var tek eksik bir eş. Tam o sırada güzellik yarışmasına jüri üyesi olarak katılıyor. Türkiye'nin en güzel 20 kızı sahnede. 'Bunların arasından eşimi seçmeliyim' diye düşünüyor ve 1. gelen 25'lik Tuğba Altıntop'la evleniyorlar!" Aşk izdivacı diye ben buna derim işte. Bilmem gelin kızın 'kraliçeliğinin' daha sonra yalan olduğunu söylemeye gerek var mı? Çünkü Rafet -her ne kadar İspanya etkisindeyse de- sapına kadar Türk erkeği. "Evli bir kadın mankenlik filan yapamaz" deyip çıkıyor işin içinden.
Böylece Tuba da cemiyetten elini eteğini çekmiş, akşamları koca yolu bekleyen bir kadına dönüşüyor. Ama olsundu, insan böyle de mutluluğu yakalardı.Tabii Rafet'in şöhreti ve parası arttıkça fikri de değişip, "Bir erkek tek bir kadına bağlanamaz, ben zaten evliliğe karşıyım, eşler arasında en az 20 yaş fark olmalı, kadın daha çabuk yıpranıyor" demeye başlamasaydı.
İhanet kaçınılmaz!
Nihayet, bizim beklediğimiz ama Tuba'nın hiç aklına gelmeyen şey vuku buluyor ve koca, karısına ihanet ediyor. Üstelik kameralar önünde. Bir üç beş derken boşanıyor Rafet. Ve elbette Tuba için büyük bir yıkım. Öncelikle kızlarının velayetini kaybediyor, baba daha zengin olduğu için.
Çocuklar Almanya'ya kaçırılıyor ve anne İstanbul gibi bir kentte tek başına bırakılıyor.
Böyle bir durumda gencecik ve toy bir kızdan ne beklerdiniz? Sizce ne yapmalı da para kazanmalıydı mesela? Veya hayat arkadaşı olarak nasıl erkekler seçmeliydi?
Sonucu Rafet biliyordu, yani memleketin bütün zamparalarının kızı tuzaklarına düşürmek için üşüşeceklerini. Nitekim Tuba da nahoş bir iki haberle anılıyor ve El Roman kendini bir kez daha haklı gösteriyor. O neyse de ya o kardeşler? "Bizim ailemize layık değildi zaten" şeklinde verdikleri acımasız beyanatları hatırlıyorum.
El Romano nihayet aşık!
Hain hayat böyle tek tarafı kollayarak devam ededursun ünlü sanatçının hayatına bir bebek daha giriyor, yedi yıllık ilişkiden doğma 'El Edvan!' Rafet'e sorsanız, anne Yeşim Hanım koyu bir 'aşiret mensubu!' Bunu şuradan anlıyoruz; bir söyleşi sırasında muhabir 'Yeşim, siz de bir şey söyler misiniz" demişti de Rafet çıldırmıştı; "Yeşim hanım diyeceksin!" Hanım denince hanım olunduğunu sananlardan.
Her neyse bu hanımın da aslında 'esas çocuğun' hayatında figüran olduğunu çok geçmeden anlıyoruz. Ve ı-nı-nııın, gerçek aşk nihayet kapıyı çalıyor; Adı, Ceren ve 1989 doğumlu. Yani Rafet'ten 21 yaş küçük. Ve bu küçük kız emin olun şimdi ona dünyanın kaç bucak olduğunu gösterecek. Çünkü ömür geçti, roller değişti.