2124

Eklenme Tarihi 26 Aralık 2024

20 OCAK'TA görevi Trump'a devretmeye hazırlanan ABD Başkanı Joe Biden, giderayak kongreden oybirliği ile geçen bir tasarıya onay verdi. Buna göre artık Kel Kartal ülkenin resmi kuşu ve sembolü olacak. Hem insanı güldürecek hem de düşünderecek bir seçim olarak gördüm bunu.
90'lı yıllarda ABD eski başkanı Clinton, 50 yıl sonrasının dünya düzeni adına bir proje hazırlatmıştı.
O projede "Bir kartal olarak bizim tek başımıza tüm yeryüzünü kontrol edip yönetmemiz mümkün değil.

O yüzden sağlam başka kartallarla birlikte yürümek zorundayız. Avrupa'da Polonya ile ittifak yapmalıyız. Daha güneyde ise Türkiye ile sağlam müttefiklik temelleri kurarak Ankara ile yürümek zorundayız.
Çünkü Türkye'nin muazzam bir yumuşak gücü var" deniyordu.

ABD'nin Kel Kartal aşkının ise geçmişe dayalı ilginç bir hikayesi vardı. Yıllardır ülkenin resmi belgelerinde ve devlet mühründe Kel Kartal kullanılıyor. ABD'nin kurucuları arasında yer alan Benjamin Franklin ve John Adams ile Thomas Jefferson gibi başkanlık yapmış kişilerin çabaları ile devlet mühründe yer almanın ilk adımlarını attı. Kel Kartal aşkı böyle başladı. Ancak bu üç önemli isim tam bir mutabakata varamadı. Çünkü Benjamin Franklin bir süre sonra "Kel Kartal" projesine karşı çıktı.

Nedenini de kızına gönderdiği mektupta açıkladı. Franklin o mektupta Kel Kartalların kötü ahlaki karaktere sahip bir kuş olduğunu yazıyordu. Çok doğru br tespitti. Büyük ve güçlü kuşlar yerine küçük ve zayıfları yutuyordu..Üstelik hırsız bir kuş cinsiydi. Tembel olduğu için hırsızlık yaparak zayıfların yiyeceklerini sömüren ahlaksız bir kuştu. Aslında baktığımızda ABD'yi en güzel anlatacak ve sembolize edecek tek kuş Kel Kartal'dı. Franklin, Kel Kartal yerine "Turkey" yani hindinin ülkenin resmi kuşu ve sembolü olmasını istiyordu. Çünkü Franklin Turkey'in ahlaklı, sevgiyi ön plana çıkaran, paylaşan, bolluk ve bereketi simgeleyen bir tür olduğunu söylüyordu.

Bugün geldiğimiz noktada ABD kendi bünyesinde paralel devletler kurarak kan ve sömürüyü benimseyen, zayıfların tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerini çalan hırsız Siyonist küreselciler yüzünden tam bir ahlaksız Kel Kartal'a dönüştü. Onbinlerce çocuğu öldürerek soykırımı meşru hale getiren İsrail'e, binlerce ton bomba vererek tüm ahlaki ve insani değerleri ayak altına aldı. Cücük kadar İsrail'in yeryüzünün en ücra köşelerinde bile oluşturduğu öfkenin paratöneri, kalkanı oldu. O öfkeyi üzerine taşıyarak 50-100 yıl sonrasına muazzam bir kötü miras bıraktı. Artık insan haklarından, hukuk ve adaletten bahsettiğinde dünyanın her köşesinde kendisine "Hastur" çekilecek, ciddiye alınmayacaktı. O yüzden Amerikan derin devleti, Trump'ı öne sürerek bu hırsız ve Kel Kartal karaktersizliğini bayrak edinmiş küreselcilere karşı savaş açtı. Aksi takdirde kendisine dayatılan bu ahlaksız, zayıfları ezerek varolma politikası içinde ayakta kalma şansı bulmayacaktı. Şu anda yeryüzünde milyarlarca insan ABD'nin her yerden kovulması için yanıp tutuşuyor ve dua ediyor. ABD derin devleti aptal olmadığı ve istihbarat örgütlerinden gelen raporları yalayıp yuttuğu için önümüzdeki yıllarda ülkeyi bekleyen derin tehlike ve tehditleri görüyor.

O yüzden tek başlarına hareket etmeleri, Kel Kartal ahlaksızlığı ve hırsızlığının açtığı derin yaraları sarmaları mümkün değil. Müttefiklere hayati derecede ihtiyaçları var. Tabii zayıf müttefikler hiçbir işe yaramaz. Ancak güçlü müttefiklerle ABD'nin güvenliğini tehdit eden "Kel Kartal ahlaksızlığı" kaynaklı yıkımı durdurabilirler. O yüzden Türkiye'ye hayal edemeyeceğiniz kadar şiddetle ihtiyaçları var. Çünkü bugün artık tüm dünyada Türk pasaportu geçiyor.

Tüm mazlum ve zayıf, sömürülen ülkelerde Türkiye Başkan Erdoğan'ın deyimiyle "BEKLENEN" oluyor. ABD'ye sızan Siyonist küreselciler ülkeyi zayıflar üzerinde kan gölleri oluşturması için teşvik ederken, Türkiye yeryüzünün her yerinde kanın durması için mücadele ediyor. İnsanların katledildiği her yerde barış masaları kuruyor. Ölümden kaçanlarla ekmeğini paylaşıyor.
Ülkelere kanlı sömürü düzeni taşımıyor, iş birliği ve ortak kazanımlarla girerek adeta omuzlarda taşınıyor. Bugün uygulanan dış politika ile 100 yıl sonrasına yatırım yapılıyor.

Ankara ecdadının yolundan yürüyor. Osmanlı zayıfları sömürmek yerine korumayı seçtiği, insanı yaşatmayı ve sömürgecilerin katliamlarına set çekmeyi bayrak edindiği için 600 yıllık devasa bir imparatorluk kurdu. Ecdadın bıraktığı izleri takip eden Türkiye o yüzden her gittiği yerde ecdad gibi karşılanıyor.

İnsanlar gözyaşları ile sarılıyor, "Neredeydiniz? Neden geç kaldınız" diyor. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, en ufak bir sıkıntımızda bir işaretimizle yeryüzünün her köşesinden milyonlarca kişinin yardıma, hatta bu uğurda ölüme koşacağı bir Türkiye, bizim de devasa bir Gönül Vatanımız var. Böyle bir güç bugün hiçbir ülkede yok. Yeni Suriye'yi Türkiye'de eğitim alan Dışişleri bakanları ve valiler yönetecek. O ülkenin yarınlarında Türkçe bilen 5 milyon gencin ağırlığı olacak.

Türkiye'nin bu ülkede Akdeniz kıyılarında askeri üsleri olacak.
Lübnan da eksene girecek.
Bunlara Mısır, Libya, Cezayir, KKTC'yi de eklediğimizde "Akdeniz Türkiye'den sorulur" damgası yeryüzüne vurulacak. Soydaşlarımız ile kurduğumuz Türk birleşik devletlerinde ortak alfabeden sonra bu muazzam gücün yeni haritaları da çizilmeye başlandı.
Azerbaycan'dan başlayan Kafkaslar yatırımları ve Balkanlar'daki Türk rüzgarları ile yarınlarımıza, 50 hatta 100 yıl sonrasına muazzam yatırımlar yapılıyor. Ahlaksız ve hırsız Kel Kartalların kan gölleri yerine gönül deryaları kuruluyor. O yüzden geçmişte İsrail yanlısı ve Türkiye karşıtı olan ve Trump'ın Ulusal Güvenlik danışmanı adayı gösterdiği Mike Witz bile bugün daha koltuğa oturmadan "ABD askerleri Suriye'de olmamalı. Müttefiklerimizle olan daha geniş dinamiiklere dikkat edeceğiz. İran nükleer güce sahip olursa tabii ki Türkiye'de sahip olacak" diyor.
Çünkü birileri kulağını çekiyor, "Türkiye hayati ona göre" diyor.
Onun için Amerikan elçisi çıkıyor "Suriye'de SDG-YPG devlet içinde devlet gibi kalamaz. Müttefikimiz Türkiye ile bu konuda çalışıyoruz" diyerek partiye o da katılıyor.

Dünya değişiyor, lehimize muazzam gelişimler, dönüşümler oluyor. Avrupa bile dağılmanın eşiğine gelirken bizim muhalefet ne yapıyor?
Sadece ve sadece fanusa girmiş günlük yaşıyor. Hiçbir bilgi ve vizyonları yok. Dünya 2124'ü konuşuyor. Muhalefetimiz 2024'te kalmış kelaynak takılıyor. Ne yapalım?
Onları da idare edeceğiz.