Sonunda bize geldiler...
Ülkemizde ve bölgede yaşanan karışıklıklarla alakalı olarak Doğu Akdeniz doğalgazı üzerinden bir değerlendirme yapmaya başlamıştık.
Doğu Akdeniz doğalgazı derken, Türkiye'nin tespit ettiği rakamlara göre 15 trilyon metreküplük bir rezervden bahsediyoruz.
Bunun maddi karşılığı da, az buz değil:
5 trilyon dolar... Tabii ki rezervlerle alakalı olarak çok daha büyük rakamları telaffuz edenler de var.
Söz konusu rezervlerin tespit edilebilenleri, ağırlıklı olarak Filistin-İsrail ve Güney Kıbrıs açıklarında bulunuyor.
BM kuralları gereği de, bunlar üzerinde Filistin, İsrail, Mısır, GKRY, KKTC ve tabii ki Türkiye söz sahibi. Ancak konu tartışılıyor ve belli ki daha uzun süre tartışılacak.
Tam da bu aşamada Doğu Akdeniz doğalgazının çıkarıldıktan sonra ne olacağı sorusu akla geliyor.
Doğalgaz, çıkaracak ülkelerin ihtiyaçlarından fazla olduğu ve bu iş için epey yatırım da yapmak gerektiğinden, satılması zorunlu.
Kimlere satılacağı ve onlara nasıl ulaştırılacağı, yani transferi gündeme geldiğinde de devreye Türkiye giriyor.
Kıbrıs etrafında yoğunlaşan doğalgaz rezervlerinden gaz çıkarılmaya başlandığında, Akdeniz üzerinden Yunanistan'a aktarılıp oradan da Avrupa'ya pazarlanması, özellikle de Türkiye'yi devre dışı bırakabilmek açısından cazip bir fikir gibi. Ancak Akdeniz'in altından böyle bir operasyonun yapılması teknik olarak imkansız.
İsrail'in Araplar üzerinden doğalgaz pazarlama şansı da olmadığı için, bakışlar kaçınılmaz olarak Türkiye'ye döndü. Etrafta epey dolaşıp durdular, ama 'sonunda bize geldiler'...
Doğu Akdeniz'den çıkarılacak gazın, doğrudan ya da Lübnan- Suriye üzerinden Türkiye'ye, buradan da Yunanistan'a ve Avrupa'ya transferi, akla en yakın formül.
Ortağı da olduğumuz trilyonlarca dolarlık doğalgazın Türkiye üzerinden transfer edilmesinin ülkemiz ekonomisine sağlayacağı katkılar, bazıları açısından can sıkıcı.
Ama esas can sıkıcı olan, Türkiye'nin kendi hakkı başta olmak üzere Doğu Akdeniz doğalgazı üzerinde Mısır, Filistin, Lübnan, Suriye, GKRY ve KK TC'nin haklarını da sonuna kadar savunacak olması belki de.
Sözünü dinleten Türkiye...
Doğu Akdeniz doğalgazının hikayesi 1999'da başlamış ve 2010'a gelindiğinde çok ciddi bir anlam kazanmıştı. Trilyonlarca metreküp doğalgaz gerçeğinin, başta küresel şirketler olmak üzere, birilerinde trilyonlarca doları başkalarıyla paylaşmama veya diğerlerine mümkün olduğu kadar az verme hevesi uyandırdığını söylemek, çok da iddialı olmaz.
Doğalgazın kullanıcı ülkelere transferini sağlayacak olan Türkiye'nin, gelir paylaşımı konusunda da adalet isteyeceği, malum.
Dolayısıyla, birilerinin neden mümkünse işgal edilmiş ya da en azından son derecede zayıflatılmış bir Türkiye için uğraştıklarını anlamak kolaylaşıyor.
Tam da burada, 15 Temmuz gecesi TRT'de silah zoruyla okutulan meşhur korsan bildirinin maddelerinden birisinin 'uluslararası sistemle uyumlu, söz dinleyen bir Türkiye' olduğunu hatırlamak gerek.
23. Dünya Enerji Kongresi vesilesiyle Türkiye açısından oldukça güzel adımlar atıldı.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere yöneticilerimizin dik duruşu ve konusunu iyi bilen Enerji Bakanımız Berat Albayrak sayesinde, benzer adımların bundan böyle süreceğini de, biliyoruz.