Suriye'de bundan böyle yaşanabilecekler konusunda kötümser yorumlarda bulunmaya gayret edenlere çok şaşırmamak gerek. Suriye'de şimdiye kadar olup bitenler konusunda adeta kör ve sağır gibi davrananlar, böyle bir netice ile karşılaşılabileceklerini akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı çünkü.
Aynı şekilde 'seçilmiş' ABD Başkanı Trump'un Cumhurbaşkanımız ile ilgili, haydi 'kıskançlık' demeyelim, ama muhtemelen 'gıpta' eseri olan sözlerini tam bir 'haset' duygusu ile yorumlayanlar da şaşırmamamız gerekenler arasında.
Bazı şeyleri konuşmak açısından henüz erken olduğu söylenebilir. Ancak, başlangıçta yaşananların bundan böyle yaşanabilecekler açısından ciddi fikirler verebileceğini unutmamak da, önemli. Yeni Suriye Yönetimi'nin ülkedeki farklılıklara yönelik müsamaha konusundaki dikkatli tavrı, Esad rejiminin çökmesi sebebiyle canları sıkılanları en çok şaşırtan hususlardan birisi.
Halep, Hama, Humus ve derken Şam'a girenlerin etrafı yakıp yıkmasını bekleyenlerin, bunun yerine olması gerektiği şekilde davranmalarından doğan şaşkınlıkları, 'biz olsaydık…' diye başlayabilecek cümlelerin devamında söyleyebilecekleri ile alakalı. Kişi refikin kendin gibi bilir demişler, malum.
Suriye'nin yeni yöneticilerinin, nasıl bir ülkeyi devraldıkları konusunda derslerine çok iyi çalıştıkları ve sahada herhangi bir aykırılığa meydan vermeyecek şekilde tedbirlerini aldıkları, çok net. Bu konuları öğretenlerin de öğrenenlerin de çok başarılı olduklarının altını da çizmek gerek.
Suriyeli sığınmacılar konusundaki rahatsızlıkları açıkça bilinen içimizden birilerinin, Şam'ın özgürleştirilmesini müteakiben 'Suriye'deki Nusayrilerin Türkiye'ye getirilmesi için bir koridor oluşturulması' ve benzeri tekliflerde bulunabilmeleri, muhtemelen şaşkınlıklarından.
Ülkede 61 yıldır hakim olan Baas ve 54 yıldır hakim olan Esad döneminin bitmesi, önemli bir kısmı ülkelerinden uzakta yaşamak zorunda kalan Suriyeliler açısından sevinilecek bir gelişme. Ancak, ağızlarını her açtıklarında demokrasi, insan hakları ve benzeri sözler etseler de Suriye'deki zulüm rejiminin devam etmesi gerektiğini düşünenler, aşırı derecede üzgün.
Osmanlı'nın dağılmasından 1946'ya kadar ülkede manda yönetimi sürdüren Fransa'nın,
diğer bütün emperyalistler gibi, yönetimi bırakırken Suriye'nin mümkün olduğu kadar çok istikrarsızlık yaşamasına zemin hazırlayacak mekanizmaları ihmal etmediği, açık.
Dinî, mezhebî ve etnik olarak birçok farklılıklar barındıran Suriye'de, yüzde 80'lik bir çoğunluğa sahip olan Sünnileri dışlayıp; Nusayri, Dürzi, Hristiyan unsurların ön plana çıktıkları bir yönetim oluşturulmasının, kendiliğinden olmadığı çok açık.
Suriye'de 61 yıldır süren azınlık diktasına tek kelime etmeyip, dahası her fırsatta övgüler düzenler ve ağababaları bundan sonra da çok şaşıracaklar…