Tartışma, Vatan Gazetesi Yazarı Can Ataklı'nın iddialarıyla başladı. Ataklı, ismini vermeden Aydın Doğan'ı suçladı. 28 Şubat sürecinin Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu'nun şantajıyla istifa etmek zorunda kaldığını söyledi. Aydın Bey de hemen yayına bağlanıp cevap verdi:
-Hürriyet Gazetesi'nin, "Turizm Bakanı istifa etsin" diye haber gönderdiği iddia edildi. Bu bir hezeyandır. Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu böyle bir şey yapmışlarsa dünyanın en şerefsiz, en ahlaksız insanlarıdır.
Doğan, 28 Şubat'ta sivillerin görev yapmadığını, basının sadece haber peşinde koştuğunu söyledi:
-Beyaz kağıt gibiyiz. Ama bize çok laf atıyorlar. Çünkü, en kolayı medyayı suçlamak.
Kim kartel kurdu da başkalarını kovdurmak, öldürmek için çalıştı?
Acaba öyle mi? Aydın Bey'ın söyledikleri doğru mu? Medya gerçekten "beyaz kağıt" gibi mi? Tabii ki değil. Önce sondan başlayalım. Aydın Doğan, "Kim kartel kurdu da başkalarını öldürmek için çalıştı?" sorusunu soruyor.
Cevabı basit: Aydın Doğan!
1997 Yılı'nda dağıtım karteli ile Akşam Gazetesi'ni öldürmeye çalıştı. Yok etmek istediği kişi de Nazlı Ilıcak'ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak ile çalışanlar olarak bizlerdik. Bir gece gazeteler dağıtım kamyonlarından aşağı atıldı. "Artık sizi dağıtmayacağız" denildi.
Hiç unutmuyorum, yaşamak için sokaklarda gazete satmak zorunda kaldık.
Bu öylesine bir karteldi ki, Başbakan'a bile direndi... 19 Eylül 1996'da Sabah, Hürriyet ve Milliyet'in temsileri ile birlikte Başbakanlık Konutu'ndaydık. Erbakan, yemek öncesi basın karteli tarafından Akşam'ın dağıtılmamasının sebebini herkese tek tek sordu. Aydın Doğan'ın gazetelerinde çalışanların hepsi de topu "patron"a attı. O dönem Sabah'ın Ankara Temsilciliğini yapan Fatih Çekirge açıkça isim verdi:
-Konuyu Aydın Doğan bilir, ona sormak lazım.
Erbakan da cevabı yapıştırdı:
-Oooo, siz hepiniz köleymişsiniz.
İçinizde bağımsız yok.
Bu diyalog ertesi gün Akşam'da yayınlandı.
Ancak, bugün "kim kartel kurdu" sorusunu soran Aydın Doğan'dan çıt çıkmadı!
Bitmedi, devam edelim. Hükümet, gazete dağıtımındaki bu tekeli kırmak için bir kanun tasarısı hazırladı. Hürriyet ve Milliyet'in en tepesindeki isimler ve yazar-çizer takımı Meclis'e kamp kurdu. Canlarını dişlerine taktılar. Koalisyon ortaklarından DYP'yi bölüp, yasayı engellemeye çalıştılar. Ama başaramadılar.
Şimdi Aydın Doğan'a sormak gerekiyor:
-O isimler, sizden habersiz mi Meclis'e yığınak yaptılar? Sizin tabirinizle onlar da mı "şerefsizlik" yaptılar? Aydın Bey, 28 Şubat'a giden süreçte basının hiçbir dahlinin olmadığını söylemeye çalışıyor. Ancak, rahmetli Erbakan öyle demiyordu. Hürriyet ve Milliyet mensuplarını yakaladığı her yerde sıkıştırıyordu. 2 Aralık 1996'da Erbakan'ın uçağıyla Bursa'ya uçuyorduk. Erbakan, Hürriyet'ten Sedat Ergin'e alabildiğine yüklendi:
-Sizin üzerinizde sansür var. Siz kırk tane süzgeçten geçersiniz. Sizi patronlarınız yakıyor!
Bu da gazetelerde yayınlandı. Yine Aydın Doğan'dan çıt çıkmadı. Aradan 15 yıl geçti, olaylar unutuldu. Bugün televizyonlara çıkıp konuşuyor!
Şimdi, kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın.
O dönemi hep birlikte yaşadık. Bazı gazeteci-yazar takımı menfaatleri gereği susup otursa da arşivler ortada. Onları yok etmek imkansız.
Ayrıca, artık insanlar da konuşuyorlar.
O dönemin pek çok sırrını bilen eski bakanlardan Hamdi Üçpınarlar "Niye kıvırıyorlar anlayamıyorum" diyor:
-Medya ve Aydın Doğan grubu bu hadiseleri desteklediler.
O grubun gazeteleri siyaseti dizayn etmeye çalıştı.
Bütün bu tartışmaların altında neyin yattığı da belli. Yanlışlar geride kaldığı, şartlar değiştiği, Türkiye farklı bir rotaya girdiği için herkes günah çıkarmaya çalışıyor!