Çatlı'nın müthiş sırrı
Aradan 16 yıl geçti. Buna rağmen, Susurluk Kazası'nın ardında saklı büyük sır bir türlü ortaya çıkarılamadı. O kazada kaybolan çanta, hep ideolojik tartışmalara kurban gitti. İçinde faili meçhul cinayetlerde kullanılan Emniyet'e ait kayıp silahlarının bulunduğu iddia edildi. Oysa, gelinen noktada, o çantada Barnabas İncili'nin bulunma ihtimalinin çok daha yüksek olduğu ortaya çıktı!
Şimdi olayları baştan alalım...
6 Temmuz 1996'da Kıbrıs'ta bir cinayet işlendi. Gazeteci Kutlu Adalı, Uzi marka bir silahla öldürüldü. Adalı, o yıl Mart ayında Aziz Barnabius'un Kıbrıs'taki mezarının Türk Güvenlik Güçleri'nce soyulması olayı ile ilgileniyordu. Mezardan ne alındığını araştırıyordu. Elindeki plaka numaralarından yola çıkarak, devlet-çete bağlantılarına da ulaşmıştı.
Tesadüfe bakın ki, cinayet sırasında Abdullah Çatlı da Kıbrıs'taydı. TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Üyesi ve eski Bakan Fikri Sağlar, Çatlı'nın, "Mehmet Özbay" kimliği ile Kıbrıs'a giriş yaptığını ve o gün orada olduğunu belirlediklerini açıklamıştı.
İlginçtir, o dönemde TBMM'de gösterilen bütün çabalara rağmen, olay aydınlatılamadı.
Gizli bir el atılan adımları hep engelledi.
Sonunda, Türkiye cinayeti araştırmak için yeterli özeni göstermediği için AİHM tarafından 95 bin Euro tazminata mahkûm oldu.
* * *
Daha sonra, Aziz Barnabius tarafından yazılan Barnabas İncili, bir şekilde Yunanlılar'ın eline geçti. Markos Yayıncılık, Türkiye'deki Aramice Uzmanı Hamza Hocagil ile irtibat kurdu. Hocagil'den bu incilin tercüme edilmesi istendi.
Peki bu işte aracılık yapan kimdi?
Sıkı durun, aracının ismi Adem Taşdemir'di.
Bu şahıs, Ergenekon soruşturması sırasında "Cürüm işlemek için teşekkül kurmak" suçundan gözaltına alınıp, serbest bırakılmıştı. En çarpıcı özelliği, Ergenekon sanıklarından emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün yaveri olmasıydı.
Ancak, tercüme için vaat edilen para verilmedi.
Hamza Hocagil, katıldığı bir televizyon programında olayın hikâyesini anlattı: "Bana 1999-2000 yıllarında bir nüsha getirildi ve tercüme yapmam istendi. Ben aslını sordum, Vatikan'da sakladıklarını söylediler. 'Orjinalini görmeden tercüme edemem' dedim. '2 yıl sonra aslını getireceğiz' dediler. O gelişte Mario diye bir kardinal de vardı. Tercümeye başladım.
Soyadı Taşdemir olan kişi Mario ile birlikte bu kitabın 1.5 milyon dolara satılacağını söylüyordu. Ben paramı isteyince, soyadı Taşdemir olan kişi, 'Bu işin içinde Veli Küçük var. Bir daha para lafını etme' dedi.
Ben de Malatya'ya gittim. Bilgisayardan aldığım çıktısını bahçeye gömdüm."
* * *
Veli Küçük ve Abdullah Çatlı gibi isimlerle ilgili bu iddiaların ardından, şimdi gelelim Susurluk Olayı'na.
Şüphelerle dolu kaza, Kıbrıs'taki mezar soygunundan 8, Adalı Cinayeti'nden 4 ay sonra gerçekleşiyor. Tanık ifadelerine ve tutanaklara bakılırsa, olayda bir çanta kayboluyor.
Abdullah Çatlı'nın koruması Ercan Ersoy, kaza yerine ilk kendilerinin ulaştığını söylüyor.
Kamyonun altına sıkışmış aracı bizzat çıkardıklarını anlatıyor. Uğur Dündar da sıcağı sıcağına araç kamyonun altındayken çekilen bir fotoğrafı yayınlıyor.
Demek ki, "kaza" sırasında çok gerilerde kalan koruma aracından önce olay yerine gelenler var. Muhtemelen, Çatlı'nın aracını takip ediyorlar. Olayın hemen ardından, içinde ne olduğunu bildikleri çantayı alıyorlar.
Peki, bu çantanın içinde ne var? Kayıp silahlar olduğu söyleniyor, ama mantıklı değil.
1) O çanta kaç tane silah alır?
2) O gece orada bulunanlar, faili meçhul cinayetlerde kullanıldığı iddia edilen o silahları yanlarına alıp, neden kendilerini riske soksunlar?
Belli ki o çantada çok değerli başka bir şey var.
İddialara bakılırsa, o da Barnabas İncili!
Olay, Kuşadası'ndan dönüşte oluyor. Yaralı kurtulan Sedat Bucak, Kuşadası'nda "emlak görüşmeleri" yaptıklarını söylüyor. Ancak, ne emlâkçılardan, ne de vatandaşlardan bu iddiayı doğrulayan yok.
Oysa Kuşadası, Yunan adalarından çok rahat ulaşılabilecek bir yer. Bu konumu da Yunanlılar'la "Barnabas Pazarlığı" yapıldığı iddialarını güçlendiriyor. Taşlar yerine oturuyor!
Şimdi, yazının altına kısa bir not düşelim.
Susurluk Olayı'nın ardından, Abdullah Çatlı, Gonca Us, Sedat Bucak (DYP Milletvekili) ve Hüseyin Kocadağ (İstanbul Polis Okulu Müdürü) isimleri alt alta yazılıp, "hangi amaçla bir araya geldikleri" sorgulandı. Ama çok önemli bir nokta gözden kaçtı. Olayın o tarafı hiç tartışılmadı. Yarın onları da aktaracağım. Pek çok kişi şok olacak, bütün ezberler bozulacak.