Haberde her şey vardı. Aşk, suikast, ölüm, karşı çıkış, direniş, işgal, baskı, muhbir!..
Bir gazeteci olarak bir döneme ışık tuttuğumu düşündüm.
Yazarken de okurken de heyecanlanmıştım...
Haberi sürmanşetten verdikten 5 gün sonra Kıvrıkoğlu Paşa aradı.
Gelen telefon heyecanlandırmıştı.
Gazeteyi bağlamak için koşturuyorduk. "Ya Paşa önemli bir şeyler söylerse" diye düşündüm.
Masama giderken sorularımı hazırlamıştım bile... Konuşulacak çok şey vardı. İlk sözü Kıvrıkoğlu Paşa aldı:
Hafta başında yaptığınız haberi gördüm. Çok da ses getirdi.
İnternetteki yorumlara kadar okudum. Ancak bir konuda itirazım olacak...
"Buyurun" dedikten sonra Paşa devam etti...
Ben 53 yıl Türk Ordusu'na hizmet ettim. Birçok yerde görev yaptım. Çok insanla çalıştım.
Ancak sizin yazınızda belirttiğiniz gibi kimse bana "HACI" olarak hitap etmedi. Böyle bir LAKAP da takmadı. İlk kez sizin yazınızdan öğrendim. Bunu bilmenizi istiyorum...
Ben Kara Kuvvetleri komutanı olarak TOROS-2 Tatbikatı'na gittim.
Sanırım... Denktaş da yurt dışındaydı. Tatbikatı izlemek için çadır kurulmuştu. Ben de ayrılan yere gidip oturdum. Tatbikat sürerken protokolün bulunduğu çadırda bir ses duyuldu. Başta ne olduğunu anlamadım. Birkaç saniye sonra insanlar benim 5 sıra arkamdaki koltuğun başına toplandı. Ben de merak edip kalkıp gittim. Albay Vural Berkay göğsünden yara almıştı. Heyecanlı bir atmosfer vardı. Ben hemen "KURŞUNU BULUN İNCELETTİRİN. DEFORME OLUP OLMADIĞINI ANLAYIN" talimatını verdim.
Arkadaşımız şehit düşmüştü.
Eğer arkadaşımızın göğsüne saplanan kurşun "deforme" ise bir yere çarpıp geldi demekti. Yani sekmiş anlamı çıkacaktı.
Kurşun deformeydi. Sekmişti. lSuikast size karşı mıydı?
Suikastın bana karşı yapıldığı, yıllarca yazıldı. Ben o akşam eve döndüğümde suikastı eşimden öğrendim. O söyleyinceye kadar böyle düşünmemiştim. Ama basın bildiğini yazdı. Zaten basının yazdığı üç suikast daha oldu. Ama ben bunları bilemedim... Belki bana karşıydı ama ben öyle düşünmedim.
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz, yazdığın gibi benden randevu istedi. Araya adamlar koydu. Hiçbirine "evet gelsin" demedim. Çünkü siyasileri ilgilendiren bir karardı. Ben siyasete girmeyeyim diye uğraşırken siyasiler bizi kolumuzdan çekiyordu.
Türkiye'deki en büyük sorun buydu. Neyse Ecevit rica edince kabul ettim.
Benim tavrım netti. "Kürt Devletine karşıydım. Asker olarak, bu bizim KIRMIZI ÇİZGİMİZDİ. Bunu açık açık söyledim. 'Bizi bırakın İran da Rusya da böyle bir oluşuma izin vermez' dedim. Tavrım açık ve netti.
Aksine yemek bile yedik. Ama tavrım açık olduğu için belki de konuşacak çok şey yoktu.
Ben ne yaşadığımı biliyorum.
Ama Hilmi Paşa'ya bir baskı oldu mu açıkçası bilgim yok.
Çünkü kendisi "Kıvrıkoğlu tarafından sevilirdim" dedi...
Biz Hilmi Paşa'yla teğmenlikten beri arkadaştık. Birçok noktaya ben görevi bıraktıktan sonra o geldi.
Ama Genelkurmay Başkanı olmasını istemiyordum.
Biz askerler birbirimizi tanısak da test ederiz. Ben de Hilmi Paşa'yı test ettim. Görevim bunu yapmamı gerektiriyordu.
Olmasını istemiyordum!
Kabul etmediniz? Niye?
Rahmetli Ecevit tesadüfe bakın ki Wolfowitz olayından bir gün önce yani 15 Temmuz'da makamına davet etti. Saat 18:00'de Başbakan Ecevit'in yanındaydım. "Bir yıl daha görevde kalın" dedi. Ama yapamazdım. Çünkü beni seven de vardı sevmeyen de... Askerde UZATMA işine çok sıcak bakmayız. Bir kez yapıldı işler karıştı. Sevenlerimin de sevmeyenler safına katılmasına razı olamazdım.
Haklısınız... Ama prensip olarak sıcak bakmadım. Doğru bulmadım...
Evet evet... Rahmetli Ecevit de benim gibi düşünüyordu.
Karşılardı... Ama sonra orada bildiğiniz oluşum gerçekleşti.
Petrolleri oldu paraları oldu...
Öyle gibi... Tablo ortada
Her şeyi sizin gibi izliyorum...
Yorum yapamam... Bilmiyorum.
Bana kızmış olacağını tahmin ediyordum. Ama "emir verdiğini" bilmiyordum. Bunu sizden öğrendim. Yazdıklarınıza bakınca anlaşılan kaynağınız sağlam. Son sözüm şu o gün de bugün de vatana bakışımız belli.
Kürt devleti bölge için felaket olur. Herkes etkilenir...
O gün de bunu söyledim şimdi de bunu söylüyorum...