OLAN bitenin tam olarak anlaşıldığını düşünmüyorum.
KURGUYU hazırlayan akıl, nasıl düşünmemiz gerektiğini de belirliyor gibi geliyor bana... Ulaşan soruların hepsine cevap verme şansım yok.
Ancak durumun anlaşılmasına yardım edebilecek ayrıntıları paylaşmak istiyorum.
Son günlerde manşetler, doğal olarak HTŞ ya da Heyet Tahrir eş-Şam... Bununla birlikte Ebu Muhamed el Culani, Suriye Milli Ordusu, YPG/SDG, Trump'ın ULUSAL Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Richard Moore, Esad, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Rusya'nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev, Putin, Lavrov, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Ukrayna'nın Rusya'ya karşı kullandığı ATACMS füzeleri, Kremlin'in cevap verdiği OREŞNİK'ler...
Peki gerçekte neler oluyordu?
Türkiye nerede kimle duruyordu?
Gelin bunlara bakalım...
Perdeye gelen film ARAP BAHARI ile başladı. BAAS'ın olduğu yerler fırtınaya tutuldu.
Ortadoğu önemliydi. Ancak "SOSYALİST" anlayış bir şekliyle iktidardı ve Amerikan karşıtlığında şampiyonluğu kimseye bırakmıyorlardı. Rusya'ya değil İngiltere'ye yakındılar.
Görünmüyordu. Bilinmiyordu. Sık sık altını çizdiğim gibi İNGİLTERE ADA da olsa büyük devlet, büyük akıl, büyük kabiliyetti. Bu ortada...
ARAP BAHARI geldi, SURİYE'ye dayandı, işler karıştı, savaş başladı, yayıldı, dengeler kuruldu, saflar netleşti. İşin içinde artık bir de YPG/ SDG vardı. Takip edenler bilecektir!
7 Ekim HAMAS saldırısıyla başlayan sarsıntıdan hemen sonra aynı gün "BÖLGE DEĞİŞECEK OYUNU GÖRÜN" diye belki de dünyada ilk yazan bendim. HAMAS saldırısı akıl dışıydı. Hedefi yoktu çünkü! İSRAİL ve destekçilerinin elini güçlendirmekten başka bir sonuç doğurmazdı. Öyle de oldu.
Katliamlarla yaşananlar da buydu.
Doğru mu? Kesinlikle...
Devam o zaman...
İsrail, HAMAS saldırısıyla başlayan türbülansta SURİYE'ye sık sık dalıyor İRAN KONSOLOSLUĞU'NU vuruyor, orada SURİYE'ye destek olan, akıl olan, güç olan KOMUTANLARI imha ediyordu.
Öncesinde Trump, Kasım Süleymani'yi ortadan kaldırıyor ilk taşı atıyordu. Süleymani, SURİYE'deki SAVUNMA için sembol isimdi. Haniye'nin tasfiyesi, İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı'nın havada öldürülmesi de buna dahildi. Hizbullah'ın ÇAĞRI CİHAZLARININ patlaması, liderlerinin suikastla ortadan kaldırılması bunu HAMAS'ın yöneticilerinin izlemesi bize bir şey anlatıyordu. Tel AVİV'in arkasındaki AKIL, İRAN'ı ve rejimini, yaydığı ideolojiyi bitirecekti! HEDEF BUYDU! Bunu sadece Amerika ile İsrail istemiyordu. ARAP DEVLETLERİ ve milyarder ARAPLAR da para vererek bunu talep ediyorlardı.
Birbirleriyle karşı karşıya gelen güçlerin bile istemeden de olsa aynı cephede buluşma ihtimalini artıran bir oyun vardı sahnede... Ortadoğu ile ilgili meselelerde KÜRTLER ile ilgili gelişmelerde ilk bakılacak adres LONDRA olmalıydı. Ortadoğu LONDRA'dan sorulurdu. NET!
Ancak Amerika burada tek güç olmak istemekteydi. Gücü ile bunu sağlamak amacı taşıyordu. Fakat bir de İngiliz aklı vardı... Girişte saydığım isimlerden bakacak olursak TABLOYU tam olarak anlama şansımız yok. Açmamız şart...
Amerika ile İngiltere yan yana görünse de rakiptir. Mesela 1971 darbesi gerçekleşse Türkiye, Suriye gibi Irak gibi BAAS'la yönetilen bir ülke olacaktı. Amerikan karşıtlığı tavan yapacaktı. Anlaştılar orta yol buldular. 2016 yılı bize 15 Temmuz'u getirirken Londra'ya da BREXIT'ı sunuyordu. Londra artık Türkiye'nin de desteğiyle, gücüyle yeni bir oyun başlatıyor ve bunu Washington'a bildiriyordu.
ADA'daki büyük akıl BREXIT'le yollarını ayırarak "AVRUPA İLE BİRLİKTE BÜYÜK GÜÇ OLMA ŞANSININ KALMADIĞINI" ilan ediyordu.
Amerika'dan imparatorluğunu geri alamasa da PAY istiyordu.
Ve anlaşıyorlardı. Bence Türkiye burada kilit bir rol oynuyordu.
Günlerce yazdığım gibi Amerika da en büyük rakibi ÇİN'i kontrol edebilmek AVRUPA'yı da avuçlarının içine alabilmek için HİNDİSTAN'dan düğmeye basıyordu. HİNT KORİDORU bunu sağlayacaktı. Hindistan'ın İngiltere ile ilişkisini yazmama gerek yoktu. Londra orada gücü kontrollü şekilde Washington'a devrediyor, KORİDORUN CAN DAMARI olan Ortadoğu'da ise Türkiye'nin de gücüyle etki alanını genişletiyordu.
GARANTÖR OLARAK YERİNİ ALIYORDU... Yani Amerika'nın ÇİN'i kontrol etme çabalarına Londra da Tel Aviv de bir şekilde destek veriyordu. Ankara ise kendi çıkarları dahilinde oyuna giriyordu! İstanbul'daki RUSYA-UKRAYNA barış görüşmelerini İNGİLTERE imha ediyordu. Türkiye de Ukrayna'ya olan yardımını artırıyor ve görünmeyen perdenin gerisinde Başkan Erdoğan ile Putin karşı karşıya geliyordu. Bu Suriye'de de geçerliydi. Bu nedenle Putin'in Suriye temsilcisi Alexander Lavrentiev "Türkler işgalci bir ülke gibi davranıyor ve Türkiye'nin güçlerinin çekilmesi konusunda kesin garantiler olmadan diyaloğa girilmesi çok zor" ifadelerini kullanıyordu. Yani Türkiye ile Rusya'nın arasının açıldığını ilan ediyordu. GAZPROMBANK'a gelen yaptırımlar da bu çerçevede değerlendirilmeliydi. Yani PAYLAŞIMDA mutlu olmayan RUSYA'dan zorla PAY alınıyordu.
Bu nedenle ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI için "ÇIKMAZ" diyordum. Çünkü mesele RUSYA'nın törpülenmesiydi. Amerika, İngiltere'ye pay veriyor, Rusya'ya "UKRAYNA'da aldıklarınla yetin" diyordu. Zaten tarih YÜKSELEN GÜÇLERİN BÜYÜK SAVAŞLARI çıkardığını yazmaktaydı. Rusya bu tanımın dışındaydı...
İran zaten İSRAİL tarafından 7 Ekim'den bu yana dayak atılan ülke konumundaydı. İran'ın zayıflaması Şİİ KARTININ, BAAS rejimlerinin geri gitmesi, silinmesi demekti. Suriye ilk adımdı! Hedef asla ve kat'a sadece SURİYE olamazdı. BASRA ile AKDENİZ'in arasını kimin yöneteceği meselesi Amerika ile İngiltere arasında konuşuluyordu.
BAAS gidecekti. Belli... Ancak başka formatta Londra'nın ağırlığı kalmalıydı. İşte burada TÜRKİYE hem küresel çözüm noktası oluyor hem de kendi geleceği için oyuna müdahale ediyordu. Bu nedenle gelişmeleri sadece Heyet Tahrir eş-Şam ya da YPG/SDG üzerinden okumuyordum! Bunlar her an gözden çıkartılabilecek yapılardı.
IŞİD nerede mesela...
Türkiye NATO ülkesiydi.
Güçlüydü. Büyüktü. Pekala Amerika ile İngiltere arasındaki DENGE noktasını tutabilirdi. Eğer bu olacaksa Türkiye çok geniş bir alanı kontrol edecek anlamı çıkardı. Bu BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra kurulan yapının yerini TÜRKİYE'nin alması demekti. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin gelmesi de Başkan Erdoğan'ın, Irak Başbakanı Sudani ile telefonda görüşmesi de bu çerçevede değerlendirilmeliydi. Yani SAFLAR netti, netleşiyordu. İran da Rusya da yeni KURGUYA "EVET" diyecekti.
Bu, Türkiye'nin büyümesi sonucunu doğuracaktı. Amerika BAAS'tan, Şİİ kartından kurtulacak, İngiltere alanı Washington'a kaptırmamış olacak, Türkiye de asıl oyuncu olarak KÜRESEL DENGEYİ inşa ederek büyüyecekti...
Peki işler kurgulanan oyunun dışına taşar mı? Zor! "Taşarsa ne olur?" sorusunun cevabını da yarın tartışırız...
Washington ile Londra'nın ne kadar sağlam bir anlaşma yapıp yapmadığını YPG ve Çin üzerinden okuyacağımız gelişmelerle görecektik... Rotayı bu iki nokta bize anlatacaktı... Türkiye yalnız değildi. Küresel hafızası, kabiliyeti, aklı çok derin olan İngiltere ile birlikte yola çıkıyordu... Güç alıyor güç katıyordu. Bu da bölgenin eski aktörlerini tedirgin ediyordu... Tüm "oyuncu" değişimleri sancılıdır.
Sanırım yaşadığımız da buydu.
"TÜRKİYE YÜZYILI" denilen heyecan yaratan çıkışı bir de böyle okumak da fayda vardı...