NADİDE zamanlardı, malımızın mülkümüzün yürekler dolusu sevgi ve saygı olduğu yıllar. Para için ruhların satılmadığı, meslek onurunun ayakta olduğu onurlu zamanlar.
Biraz sokak çeşmelerinin suyundan, çokça bu toprakların huyundan kaptığımız güzelliklerimiz vardı. Ya pantolonlarımızın arka cebinde ya da ceketimizin iç cebinde mendil taşırdık. Beyaz mendiller.
***
Ütülenmiş ve kolalanmış o beyaz mendillerle kağıt mendiller arasındaki zaman, bütün güzelliklerin yerle bir edilip, kabalıkla, paranın getirdiği küstahlıkla değiş tokuş edilen zamanların farkıdır. Burnunu sildiği mendili otomobilinden aşağı atanlar ülkesinde zarafet bitkisel hayattadır artık.
***
Beyaz mendillerin temizlik sembolü olduğu dönemlerde aramızda konuşacak ne çok şey vardı. Hele o mendillerin içinde çocuklara ikram edilen lokum varsa. Saygı elden ayaktan kesildikten sonra yolu kesildi ülkenin. Yere düşen yıldızları gökyüzüne yapıştırmaya çalışan dürüst ve haysiyetli insanların yerini, bırakın gökteki yıldızları insanların ekmeğini bile çalan hırsızlar, ahlaksızlar aldı.
Eliyle burnunu karıştırıp pisliğini parmağıyla pantolonuna ya da duvara silen adamlar ülkesinde, zarafet de kağıt mendiller gibi sokaklara atıldı. Şimdi ne yapılsa nafile. Hiçbir güç bizlerin çocukluk rüyalarını geri getiremez. Kimsenin de öyle bir derdi yok zaten.
***
Yolumun üzerinde tek kolu olmayan yaşlı bir kadın mendil satardı da onun hayata dört kolla sarılmasına duyduğum saygıyı öldükten sonra daha iyi anlamıştım.
Bir keresinde hikayesini dinlemek istemiştim de "beni en güzel mendillerim anlatır" demişti. Onun hikayesinde "beyaz mendil" vardı eminim. Ondaki haysiyetin ve zarafetin şimdiki zamanın hiçbir alanında olmadığına yemin edecek kadar!
MUTLULUK TAKVİMİ
Çocukların önünde tartışma.
Sokaktaki çiçekçi kadından çiçek al.
Balık tut.
Ne olur bir akşam
Çıkıp da gelsen
Yorgun argın bana
Bak döndüm desen
Şu dilim tutulsun
Neredeydin dersem
Seni beklemeye
Yeminliyim ben
Ümidim ilkbahar
Akşamlarında
Bir müjde gelecek
Dal uçlarında
En güzel çiçekler
Avuçlarımda
Seni beklemeye
Yeminliyim ben
Hakkı YALÇIN
Umut uyanık insanların rüyasıdır, ayakta uyuyanların değil.
Baba mektup!
Abraham Lincoln'ün yıllar önce oğlunun öğretmenine yazdığı bir mektup vardı. Birilerinin dikkatini çeker diye alıntıları paylaşmak istedim.
"Öğretebilirsen kazanılan 1 doların, bulduğu 5 dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hemen de kazanmaktan keyif almayı. Hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret. Tüm insanları dinlemesini fakat dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da. Eğer yapabilirsen üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını. Ona her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır." Not: Şimdi okulların önü torbacı kaynıyor, çocuklar "her biçimde" zehirleniyor. Bilginin değeri yok, kolay yoldan zengin olma hayalleri tavan yapmış durumda ama kimsenin umurunda değil. Çocuğu sınıfını geçsin babalara yetiyor.