CEVAP: Kur'an-ı Kerim son vahiydir.
Değişmemiştir.
Değişmeyecektir. Ondan sonra başka kitapta inmeyecektir. Onun korunmasını Allah kendi üzerine almıştır.
Ayette: "Şüphesiz o zikri (Kur'an'ı) biz indirdik.
Onun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr/9) Bizim için en büyük güvence bu ayettir. Kur'an-ı Kerim indiğinde bir taraftan Sahabece ezberleniyor, diğer açıdan da yazılıyordu.
Namazlarda okunuyor, çarşıpazar her yerde okunuyordu.
Zira Kur'an bir anda değil, 23 yıllık periyotta inmiştir. Biz nasıl Fatiha'yı teklemeden ezbere okuyorsak, Sahabenin hafızları da böylece bütün inenleri ezberliyorlardı. Her sohbetin, zikrin, toplantının konusu bu ayetlerdi.
Bundan ötürü ilk dönemlerde tek kitap haline getirilme ihtiyacı olmadı. Ancak Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ebubekir döneminde inen vahyi bir kitap haline getirmek ihtiyaç oldu. Uzun görüşmelerden sonra halifenin onayı ve hafızların oluşturduğu komisyonca inen ayetler -Peygamberimizin kontrolünce yazılmış metinlerde esas alınarak- kitaba çevrildi.
Daha sonra Hz. Osman döneminde bu metin esas alınarak Kur'an-ı Kerim çoğaltılmıştır.
Böylece bütün önemli merkezlere (Mekke, Kufe, Basra, Şam, Bahreyn ve Yemen) gönderildi.
Böylece hiçbir değişikliğe uğramadan bize ulaştı. Bildiğiniz gibi oryantalistler dünyanın farklı yerlerinde özel birimler kurarak dünyanın her tarafından elle yazılmış veya bir şekilde kaleme alınmış binlerce Kur'an-ı Kerim'e ulaşarak birbirlerine aykırı Kur'an metinleri bulmak istediler. Fakat -kendileri de ikrar ettiler- tek bir Kur'an nüshasında farklı bir ayet bulamadılar. Lieden ve değişik merkezlerden oryantalistler bu hususu deklare ettiler.
SORU: İnsanın kendi ihtiyacı için kullandığı araç-gereç ve malzemelere zekat düşer mi?
CEVAP: Sanat ve mesleğin icrası için gerekli olan araçgereç, makine ve malzemeler, aslî ihtiyaçlar kapsamında yer alır. Dolayısıyla bunların zekatını vermek gerekmez. Ancak, kişinin kendi mesleğini icrası değil de, ticaret için üretilen veya alınıp satılan araç-gereç, malzeme ve makinelerin zekatının verilmesi gerekir. (Zeylâî, Tebyîn, I, 253; el-Fetava'l-Hindiyye, I, 190)
SORU: Cemaatin çoğalması için cuma namazı geciktirilebilir mi?
CEVAP: Namazların vakitleri Cebrail (AS) vasıtasıyla Hz.
Peygambere öğretilmiştir.
Cebrail gelerek namazı bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırarak namazın vakitlerini göstermiş ve "İşte bu iki vakit arasında geçen süreler, namazın vakitleridir." demiştir. Hz.
Peygamber (SAV)'de Ashabına bu vakitleri bizzat uygulayarak göstermiştir. (Tirmizi, Salat, 1; Ebu Davud, Salat, 2; Nesai, Mevâkit, 9) Cuma namazının vakti, öğle namazının vaktidir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 274). Cuma namazı bu vakit içinde kılındığı takdirde geçerli olur. Namazların vaktin başlangıcında kılınması daha faziletli olmakla birlikte, daha çok cemaatin katılımını sağlamak amacıyla biraz geciktirilmesinde sakınca yoktur. Buna göre, cemaatin durumu veya mesai saatleri dikkate alınarak cuma namazının, cemaatin daha çok iştirak edebileceği saatte kıldırılması caizdir, hatta bunun daha uygun olacağı söylenebilir.