EBU Rifad anlatıyor: "Resulullah'a vardım. Hutbedeydi. Ya Resulallah! Dinini sormaya geldim.
Onun ne olduğunu bilmeyen biriyim.
Yabancıyım dedim. Bana dinini öğret.
O (SAV) hutbesini bıraktı.
Hutbeden indi. Bana yöneldi. O'na bir sandalye getirildi.
Sandalyenin ayakları demirdi.
Üstüne oturdu.
Allah'ın kendisine öğrettiğinden bana öğretti. Sonra kalktı ve hutbesine devam etti. Hutbesini sonuna kadar tamamladı." (Buhari/ El Edeb-ül Müfred, Müslim, Kitab-ul Cuma, Nesai, Kitab-ul Ziyne)
SORU: Peygamberimiz (sav) geleceği bilir miydi?
CEVAP: Mutlak gaybı -bütün geleceği- Allah'tan başkası bilemez.
Ama nısbi -kısmi- gaybı peygamberler bilebilirler. Bu bilginin kaynağı Yüce Allah'tır ve bu bilgiyi Yüce Allah (cc) Cebrail (as) yoluyla Peygamberine iletir.
Nitekim Hz. Peygamber (sav) geleceğe dair birçok bilgi iletmiştir ve bu bildirdiklerinin hepsi gerçekleşmiştir.
Biz buna mucize deriz.
SORU: Kâbe'ye neden Kâbe denmiştir? Kâbe nedir?
CEVAP: Kâbe bütün Müslümanların kıblesidir. Mekke'nin ortasında bulunan orta hacimde bir evdir. Kâbe denmesinin sebebi, dört köşeli (Muka'ab-küp) şeklinde oluşundandır. Yani, dört köşeli yüksek yapı demektir. Diğer bir ismi ise Beyt-i Atik'tir. Anlamı şudur: Allah (C.C.) bu evi sırf kullarının ibadetine ayırmıştır.
Herhangi bir kimsenin mülkü değil.
Bütün dünya Müslümanlarının ortak mekânıdır.
SORU: Vergi zekât yerine geçer mi?
CEVAP: Vergi ile zekât farklı şeylerdir. Zekât verginin, vergi de zekâtın yerine geçmez. Zekât, malın kırkta birinden fakire ayrılan hisseye denir. Vergi ise apayrı bir görevdir.
SORU: Ölmüşler şu anda cennet veya cehenneme girmişler midir?
CEVAP: Ölen kişiler kabir âleminde cennet veya cehenneme benzer bir hayat sürüyorlar. Peygamberimiz (s.a.v.) "Mezar ya cennet bahçesinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukura dönüşür" buyurmuştur.
Ancak mahşerden (kıyametten) sonraki cennet ve cehennem anlamında cennet ve cehennem hayatı henüz başlamamıştır. Bununla beraber İslam itikat âlimlerine göre cennet ve cehennem şu anda vardır, yaratılmıştır ama dolu değillerdir.
SORU: Falcılık nedir? Falcıya inanmak caiz midir?
CEVAP: İnsanın güzel bir olayla veya sözle karşılaştığında iyimserliğine; kötü bir hal ile karşılaştığında ise kötümserliğe kapılması, yaratılıştan gelen fıtri bir hadisedir. Ancak iyimserlik ve kötümserliğe kapılarak bu gibi hallerin tesiri altında kalmak kişiyi evhama sevk edeceğinden kötü sonuçlar doğurabilir. Arapça'daki "F-E-L" kökünden olan fal sözcüğü iyimserlik ve iyiye yorma manasına gelmektedir. Hayırlı ve hayra teşvik edici sözler de bu kabiledendir. Bu manadaki fal için Peygamberimiz (s.a.v.) "İslam'da huzursuzluk yoktur. Ancak fal'ı (iyi sözü) beğenmekteyim" buyurmuştur. Görüldüğü üzere bir şeyi uğursuz saymak onun etkisinde kalmak yersiz ve dayanaksızdır. Bilakis ümit var olmak Allah'a güvenip O'ndan güç alarak hayatımızı değerlendirmek her Müslüman'ın görevidir. Günümüzde halk arasında fal diye ifade edilen ve kahve fincanı veya birtakım şeylere bakarak kişinin geleceği ile ilgili hususlarda hükümler çıkarmak yanlıştır. Dinimizde yeri yoktur. Günümüzdeki manası ile fal, cahiliyet döneminde müşriklerin uyguladıkları oklarla nasibini tespit etmek ve gelecekle ilgili bilgiler aktarmaktır ki, bunu yapmak ve ona inanmak dinen caiz değildir.