Yani gerçekten vicdanlı ve insaflı bir adam...
Liberalizm ve demokrasi en yalın dille ifade edersek vicdan ve insaf duygusunu çağrıştırıyor benim zihnimde... Öyle bir adamdır Atilla Hoca... Yayla, bugüne kadar hükümetten ya da Başbakan'dan tek kuruş çıkarı olmamış bir adam.
Yanlış biçimde "Liberaller" denilen akademisyenlerden epey insan Başbakan sayesinde hükümetle ilgili kurumlardan nasiplendi, nasipleniyor. Utanarak söylüyorum aralarında beklentisini alamayınca Başbakan'a küfretmeye başlayanlar da var. Bir de biliyorsunuz hükümetin bir gazetesinde baş yazarken Başbakan'ın danışmanını arayıp maaşına sürekli zam isteyen, zammı alınca öven, alamayınca saldıran, sonra da bu rezaletleri yüzünden kovulunca vesayetçilerin köpeği olan, Çölaşan tipi şantajcı ikinci cumhuriyetçi sahte liberal tipler de var...
Üstelik Yayla bu sahte liberaller gibi "çıkar ilişkisi"yle hükümeti övüp yermediği gibi, 2006 yılında yaşadığı linç ve ülkeden kovulma sürecinde birçok AKP'li tarafından satılmış bir adam...
Birkaç haysiyetli yönetici dışında çoğu AKP'li o süreçte dut yemiş bülbül gibi oldu ve korkudan TSK'ya yalakalık yaptılar... Ama buna rağmen Yayla bu süreçte onurlu tavır koyuyor. Çünkü ilkeleriyle hareket ediyor...
Zaten son olayda da mesele AKP falan değil mesele yine gerçek bir liberal-demokrat Bilal Sambur'un dediği gibi devletin içinden birilerinin "Erdoğansız Türkiye" tasarlaması meselesidir...
Erdoğan'ı yalnızlaştırma ve izole etme projesidir...
Statüko Erdoğansız bir AKP'yi birkaç gün içinde yok edebileceğini iyi biliyor...
O yüzden Atilla Yayla, birçok benim de katıldığım eleştirisini sıralıyor, ama bir yandan da bu "Erdoğansız Türkiye" isteyenlere tokat gibi olan şu cevabı veriyor...
Hakkını verin...
"Beni tanıyanlar siyaseti sevmediğimi ve siyasi otoriteden devletten gıcık kaptığımı bilir.
Hiçbir zaman hiçbir partiden eleştirimi esirgemediğimi de.
Egemenlerden korkmadığımı ve ölüm dahil her tehlikeyi ve meşakkati göze aldığımı da. Belki bu bir enayilik. Ama ne yapayım, tabiat meselesi. Bir diğer enayiliğim de vicdanlı olmak.
Biraz önce bir kanalda akil adamlardan birkaçı AKP'nin ve Erdoğan'ın hatalarını sıralıyordu.
Eyvallah. Ben bu tür eleştirileri AKP Siyaset Akademi'sinde AKP'lilere yapmış adamım. Parti kurmaylarından hasbelkader muhatap olduğum kimselerin yüzüne karşı da. Bu yüzden AKP'de sevilmem. Nitekim, AKP'den ne akil adam teklifi aldım ne de en küçük bir menfaat edindim. Bu yüzden rahat konuşabilirim.
Vicdan ve adalet insanda en önemli erdem. Bu partiyi ve liderini eleştirin ama hakkını da verin.
Tayyip Erdoğan'ın Kasımpaşalı üslubu şimdi siyasette nasıl bu kadar başarıya imza attığını sorgulamamızı gerektirecek kadar batıyor insana.
Ama vicdan sahibiysek herkese olduğu gibi ona ve çizgisine de insaflı olalım.
Eleştirelim ama hakkını da verelim. CHP'liler 'Hayat hakkımıza müdahale edilmesinden korkuyoruz' diyorlar. Eyvallah. Asla kimse onların hayat tarzına müdahale etmemeli. Benim hayat tarzım da Erdoğan'ınkinden çok, Kılıçdaroğlu'nunkine yakındır herhalde. Ama birileri bir ihtimal üzerine konuşup kıyamet kopartırken, Erdoğan ve arkadaşları bu müdahaleleri bizzat yaşamadı mı? Çocukları başörtülü olduğu için okula alınmadı. Yurt dışında okumak zorunda kaldı. Bu bahsettiğimiz kişi Başbakan, Başbakan, benim gibi gariban bir akademisyen değil. Başbakan karısını saklamaya zorlandı.
Ertuğrul Özkök gibiler ona 'Ne olur karının başını açtırsan' diye tavsiyeler yağdırdı. Dediler ki 'Elinde bir kadehle bir poz versen, toplum rahatlar'. Yani kendileri rahat etmek için onun kimliğinden vazgeçmesi talep edildi. Şimdi Özkökgillere 'Camide namaz kılarken bir poz verin' diyen var mı? Anne babası CHP'li diye okula alınmayan öğrenci var mı?
Kızı Kemalist olduğu ve Mustafa Kemal'i sevdiği için tıp fakültesinden hem de beşinci sınıftayken atılan var mı? Kaç Kemalist ailenin çocuğu bu baskılar yüzünden psikolojik tedavi gördü. Kemalist ailelerin çocukları İslami ikna odalarından mı geçiriliyor?
Erdoğan ve onun gibiler yıllarca insan yerine konmadı, alaya alındı. O zamanlar bugün 'hayat tarzım' diye potansiyel tehlikelere karşı feryat edip bağıranlardan kim buna itiraz etti. 'Yapmayın' dedi. Yine biz liberaller. Yarın Kemalistlere aynı şey yapılsa yine itiraz edeceğimiz gibi.
Vicdanlı olun
Akiller diyor ki, Başbakan tek başına yönetmesin. Niye? Seninle mi yönetecek? Sen kimsin?
Yönetime ortak olma yetkin nereden kaynaklanıyor? Nasıl oluyor da neredeyse Başbakandan da fazla yetkiye sahip olma iddiasında bulunuyorsun.
Başbakan sizinle yönetecekse nasıl yönetecek? O zaman niye seçime giriyor? Liberalizmden nasiplenseydiniz bu saçmalıklar yerine devlet iktidarının sınırlı olmasını talep ederdiniz ve kimin yöneteceği umurunuzda olmazdı.
Ama hepiniz devletçisiniz, devlete tapıyorsunuz. Siyasette biraz özgürlükçü görünenleriniz bile bu iyiliği ekonomide devletçilikle tashih ediyorsunuz.
En iyi üniversiteleri biliyorum.
Önceki YÖK zamanında bir tek muhafazakar veya liberal rektör var mıydı?
Kaç hoca zulüm gördü ve hayatı kaydı biliyor musunuz?
Bu iktidar döneminde milliyetçi, Kemalist, sosyalist olduğu için kaç hoca üniversiteden atıldı?
Meraklıysan benim bildiğim hikayeleri size anlatayım.
Ama biraz vicdanınız varsa gözlerinizde yaş kalmayabilir.
İnsaf edin. Ölümü göze alarak askeri vesayete kim karşı çıktı?
MGK'da askerlerin postalarına, sataşmalarına, omuz vurmalarına kim sabretti? 27 Nisan kepazeliğine kim karşı çıktı? Tayyip Erdoğan olmasa askeri vesayet geriletilebilir miydi?
Adil olun, vicdanlı olun.
Başbakanın dili olmaması gerektiği kadar sert ve politik olarak doğru olmaktan uzak. Bunu eleştirelim. Eyvallah.
Ya Kılıçdaroğlu'nunki? Dikkatinizi çekmiyor mu, günlerdir, anayasa yapma çalışmalarına 'Bedenimizi çiğnemeden yapamazsınız' diye set çekmeye çalışıyor. Bu siyaset yapmak mı, savaş kışkırtıcılığı mı?
Niye hiç eleştiriniz yok? Herkes böyle derse siyaset yapılabilir mi?
Dindar değilim ama yine de Allah'tan bir dileğim var:
Vicdanımı ve adalet duygumu korumama yardım etmesi..."
İşte bu süreçte olması gereken vicdanlı ve insaflı aydın tavrı budur...
Bravo Atilla Hocam...
Tüm gerçek liberaller seninle gurur duyuyoruz...