Şampiyonluk final maçı, evveli ve sonrası olaylarla maç değil de meydan muharebesine dönünce şaşıranlar oldu. Niye şaşırdıklarına şaşırdım ben de. Herkes rüzgar ekti herkes fırtına biçti. Müsabakaya 2-3 saat kala yaşadığım bir olayı örnek göstereceğim. TAKVİM yazı işlerinden talimat geldi; "Saha dışı izlenimlerini yaz en geç 17.30'a kadar yolla". O trafiğe ancak motosikletimle girebilirdim ve öyle de yaptım.
Yine de epey dur kalk yaparak stat önüne vardığımda arka tekerlek hareket etmez oldu.
Fren yapmaktan balata yapışmıştır diye soğumasını bekledim, su filan döktüm biraz açıldı. Az daha ilerledim ki uygun bir yer bulup park edeyim. Lakin kötü sinyaller aldım yine arka tekerden.
Rastlantı eseri
O kalabalığın içinde yapabileceğim tek şey vardı, rica ettim ve hemen yanıbaşında durabildiğim kulüp müdüriyetine giren kapıdan içeri sızarak durmak. Sağolsun güvenlikçiler yardımcı oldu ve bir kenara bırakabildim motosikleti. Aynı kapıdan dar bir koridor ya da huni ağzı diyelim yapılmış, kalabalık taraftar aranarak içeri alınıyordu. Karşıda kulüp yönetim katına çıkan merdivenlerde oturup o ana kadar çektiğim fotoğrafları yüklemeye başladım bilgisayarıma ama aniden kızıl kıyamet koptu. Sanırım aranarak girmenin sıkıntısını duyan taraftarlar bir an önce içeri girebilmek için yüklendiler kapıya ve 50-60 kişilik bir taraftar grubu bunu başarmıştı. Ancak işi hayli sıkı tutan resmi ve sivil polislerin onları aramadan içeri sokmaya niyeti yoktu. Birden kaçma kovalamalar başladı. Tam önümden kaçan bir genci sivil bir polis yakaladı.
Ne gerek vardı
Gerilimden çok gülüşmeli bir yakalamacaydı bu ama birden bire bazı güvenlik elemanlarının sivil resmi polislerle birlikte o gencin üzerine hamle ettiğini gördüm. Oldukça sert görüntülerdi onlar. Detaylandırıp yangına körükle gitmek istemem ama bu kadar orantısız bir güç kullanmanın manasını anlamak da mümkün değil. O manzara diğer taraftarları iyice tetikledi ve bu defa hayli kalabalık halde polise saldırdılar. Kimin kime vurduğu belli olmaz hale geldi.
Tekmeler, yumruklar, coplar, sopalar devredeydi. Olayı yatıştıran bir başka grup polis oldu ve tam sakinleşme başlarken az ötemizde kullanıldığı anlaşılan biber gazının serpintisi o kalabalığın bulunduğu yere ulaştı. O an resmi sivil kim varsa hazırlıksız yakalanmış nefes almakta güçlük çeken, gözleri yaşlı, kızarmış hale geliverdiler. Düşenler arasında trafikçi bir bayan polisi de gördüm mesela.
Neden
Çekim yapma refleksiyle gazın az sonra benim bulunduğum yere ulaşacağını kestiremedim. Sağlık durumum malum, zaten solunum sorunum var ve gazı solumam halinde olabilecekleri düşünmek şimdi bile içimi daraltıyor. Sonunda korktuğum oldu ve etki alanında kaldım. Kaçacak, temiz havaya kavuşacak tek yer merdivenlerin üstünün açıldığı Kulüp Müdüriyet kapısı ama o da kapalı. Tam bu sırada çok eski dostum, efsane Fenerbahçeli milli futbolcu ve uzun yıllardır kulüp müdürü olan Serkan Acar'ın yanımda bittiğini gördüm. Güvenlik kamerasından beni görmüş koşarak kapıyı açtırmış ve beni alıp içeri kaçırmaya gelmiş. Nitekim öyle de yaptık. Son anda belki de hayatımı kurtardı Serkan kardeşim. Yanaklarından öpüp teşekkür ettim ve normale dönünce sordum kendi kendime. Bu kadarcık bir olay bu kadar büyüyebiliyorsa maç sonunda neler olabilir acaba?
Sonuç ortada. Dedim ya herkes rüzgar ekince herkes fırtına biçiyor.