Lakin bu ağız alelade biri, dış kapının iç mandalı falan değil.
Aksine Ajda'ya oldukça yakında duran biri bunu anlatan. Dahası olay günü olay yerinde olan birkaç kişi daha "Evet böyle şeyler oldu. Biz de gördük" dedi.
Toplu halde şehitler verdiğimiz hafta 'tehir' edilen konserdir söz konusu. 4 Eylül'de Kuruçeşme Arena'da yapılacak olan Konser yani.
Bu ne şimdi
Son ana kadar bir önlem düşünmeyen bazı organizatörlerin konsere 1 gün kala böyle bir karar almasına içerlemiş Ajda Pekkan. "Ben asker kızıyım ve bu konuda elbette çok duyarlıyım.
Ama bunu beraberce konuşup, kararlaştırsak olmaz mıydı? Belki tümden iptal ederdik." demiş
Zindan ederiz
"Olan oldu artık. Tehir şart" diyenlere de öfkelenen sanatçı; "Olan biten bir şey yok. Hayatın akışı değişirse bu, teröristlerin ekmeğine yağ sürer. 'Biz eylem yaparsak işte böyle herkesin yaşamını zindan ederiz' demezler mi?" diye çıkışmış. Bakmış ki sözüne itibar eden yok, üst düzey bir yerel yöneticiyle (adı bizde mahfuz) konuşmuş durumu.
Ondan da farklı fikir gelmeyince çok canı sıkılmış. İşte tam o sırada yardımcısı olan bir bayan (adı bizde mahfuz) kaş yaparken göz çıkartacak bir söz söylemiş. Demiş ki; " Ertelenmesi iyi olur.
Herkes üzgünken sahne çok yanlış olur zaten."
Sen de mi aynısın
Sabrının sonuna gelen süper star önce yüksek sesle esip gürlemeye; "Ben duyarsız mıyım? Ben üzüntülü değil miyim? Benim amacım ille de konsere çıkmak mı? Ne demek istediğimi sen bile anlamıyor musun?" diye bağırmaya başlamış. Sonra kendini tutamayıp, odadaki tabureyi kaldırdığı gibi bayan yardımcısına fırlatmış. Ardından titreme krizi, sinirlerin laçkalığı, baygınlık ve 2-3 müşahede altında yatak istirahati.
'Havet' der gibi
Yerel yöneticiye sorduk bu durumu. Kibarca konuştu ama sesinde bir tül örtü kıvamı vardı.
Evet der gibi hayır deyişlere "havet" deriz ya ondandı sanki yanıtı. Bu nedenle haber formatıyla değil, 'mış'lı yazıldı bu yazı.
Ola ki 'sevgili arkadaşım Ajda' beni arar, "nedir bu?" diye sorar.
Onunla daha rahat konuşur, görüşürüm mevzuu. Telefonum açık, bekliyorum canımcım.
* * *
TRENLERİ SEVMEK
Trenleri sevmek üzerine bir çalışma yapıyorum nicedir.
Çoğunlukla da sanatçı arkadaşlarımızın ağzından tren sevgisiyle ilgili hoş sözler, anılar derliyorum. Umulmadık isimlerin umulmadık ve bizzat yaşanmış öyküleri var. Haydarpaşa'da geçtiğimiz yıllarda çıkıp yüreğimizi ağzımıza getiren yangını sulu gözlerle izleyen bir sanatçı dost, Ayşegül Aldinç anlattı mesela.
Orası burası
"Bak burası 'Seni yeneceğim İstanbul' noktası. Evim bir açıdan Haydarpaşa'yı görüyor. Yangının dumanlarını fark edince ve sonra da haberini alınca, beynim yanıyormuş gibi hissettim.
Hepimizin ortak hafızasında çok önemli bir yer.
Buradan trene binip gitmemiş ya da birini karşılamamış insan yoktur.
Burası, İstanbul'a geldiğin nokta çünkü. "Seni yeneceğim İstanbul" noktası. Benim hatırladığım ilk anılar şöyle: Babamın ailesi Adapazarı'nda otururdu.
Bayramlarda beni oraya götürürlerdi, o zamanın şartlarında yolculuk bitmeyecek gibi gelirdi.
Sonradan mavi tren çıktı ve Ankara-İstanbul arası kısaldı.
TRT zamanında spikerlik kurslarına giderken de çok trene bindim.
Film icabı olaydı
Haydarpaşa, oynadığım ilk dizi filme mekân oldu. Bütün Türk filmlerinde ve sonradan kliplerde kullanıldı. Meşhur gar lokantası, aklımın köşesinde gizli özel yerlerden biri.
Mesela şu anda bu mekânda Radyo Alaturka dinleniyor, sanki eski bir Türk filminin oyuncuları gibiyiz.
Geçmişe dair, hüzünlendiren ve mutlu eden yerlerin bileşkesi gibi Haydarpaşa. İstanbul'un tarihi dokusunun en önemli figürü, yanması beni gerçekten üzdü.
Topkapı'da Kaşıkçı Elması nasıl korunuyorsa burası da öyle korunmalı.
Kaşıkçı Elması ancak bir filmde çalınabilir, Haydarpaşa da bir filmde yanabilirdi."