19 HAZİRAN 1896: Akşam, Newlinsky, asık suratla Yıldız Saray'ından döndü.
Hiçbir şey yapamadım. Zatı Şahane, bu konuda hiçbir şey işitmek istemiyormuş.'' Sultan dedi ki: Eğer Mr.
Herzl, senin benim arkadaşım gibi arkadaşın ise, ona söyle, bu meselede ikinci bir adımı asla atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir.
Milletim, bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmışlar ve yine kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne'de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk imparatorluğu bana ait değildir, Türk milletinindir, ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyarlarını saklasınlar, benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin'i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına hiçbir zaman müsaade etmem.''
BU SÖZLER BENİ SARSTI
Herzl, "Sultan Abdülhamid'in doğru ve büyük sözleri beni sarstı. Bir zaman bütün ümitlerimi kırdı. Bu sonu ölüm ve parçalanmaya giden fatalizmde trajik bir güzellik var. Mamafih son nefese kadar, pasif mukavemet şeklinde de olsa mücadele edeceğiz" dedi.
Theodor Herzl, 1896'da İstanbul'a bizzat geldi. Başkente bu tarihten sonra dört defa daha gelecek ve 1902'ye kadar Yıldız Sarayı ile bağlantısını kesmeyecekti. Theodor Herzl, İstanbul'a 1896 ve 1898 yıllarında yaptığı ilk iki seyahatte, Sultan II. Abdülhamid'in yakın çevresi ile temas kurmayı başarmıştı.
Yıldız Sarayı'nda Padişah'ın huzuruna ise üçüncü seyahati sırasında, 19 Mayıs 1901 tarihinde kabul edildi. Temaslarını, Abdülhamid'in sekreteri İzzet Bey, Hariciye Nezaretinden Nuri Bey, Baş tercüman Davud Bey ile yürüttü.
Theodore Herzl'in hatıratından:
20 HAZİRAN 1896: İzzet beyin (sekreter) bir tavsiyesi olmuştu, "Yahudiler başka bir yeri tespit ve orasını daha ilave şartlarla teklif etmelidir" diye... O anda aklıma derhal "Kıbrıs" geldi. Nuri beyle (Dışişleri Bakanlığı-Hariciye nezareti) beraberim.
Tavsiyeleri şöyle: "Yahudiler, Avrupa'daki Osmanlı bonolarını sessiz bir şekilde satın almalı, böylece komisyonun yerine geçmeli. Bu komisyon, kriz çıkan her yerde büyük tesirlere haiz olur. Yani son derece gücü olan ve sözü geçen bir kozumuz olur."
HEDEF İSTANBUL
Herzl, hatıratlarında 28 Haziran 1896 günü ile ilgili enteresan bir yorum yazmış: İnsan görünce niçin bütün dünyanın İstanbul'u ele geçirmek istediğini anlıyor. Herkes onu ister ve bu da Türkiye'nin varlığının devamının bir garantisidir. Korsanların hiçbiri bir diğerinin burasını ele geçirmesine göz yumamaz ve ele geçirilmeden kalmaya devam eder."
29 Ağustos 1896: Ermeniler Osmanlı bankasına saldırdı, ölenler, öldürülenler, bombalar, anarşi var. Korkunç bir karışıklık yaşandı.''
24 Mart 1897: Mısırlı gizli ajan Mustafa Kâmil bilgi verdi. "İngiltere, Mısır'ı himayesi altına sokmak istiyor."
15 EKİM 1898: İcra komitesi üyesi Max Bodenheimer ile taleplerimizi konuştuk." Bölge Nil nehrinden Fırat'a kadar uzanacak. Geçit devri olacak. Bu devrede Yahudi asıllı bir vali görev yapacak.
Bu konuda asla taviz verilmeyecek.
Mısır ile Sultan arasındaki münasebete benzer bir şekil düşünülebilir.
Nüfus üçte ikiye geçtiği anda Yahudi idaresi kurulur''
7 Nisan 1899: Gizli Ajan Polonyalı Yahudi Newlinsky, İstanbul'da hayatını kaybetti. Birçok hükümet ileri gelenleri, prensesler ile dost oluşu, tavırları, davranışları ile Newlinsky tam bir gizli ajan görüşünde idi."
8 KASIM 1899: Dördüncü kongreye kadar Türk hükümeti ile bir anlaşma zemini bulamazsam, Kıbrıs projesini hazırlayıp ingiltere'ye gider, başbakan Salisbury ile konuşur, bir müddet Kıbrıs'a gitmeyi kongreye sunarım."
1 EKİM 1900: Vambery, Abdülhamid ile konuşuyor. Sultan, İngiltere Kralı ile arayı düzeltmek istiyor. Hicaz Demiryolu konusunda sıkıntılar var.''
YAHUDİLER'LE YAKINLAŞMA
Sultan Abdülhamid, yıllar sonra sürgünde iken, doktoru Atıf beye tarihi bir konuşma yapıyor: "Zannedersem şimdi Filistin'de Yahudiler toprak alabilirler.''Abdülhamid bu sözleri ile İttihat ve Terakki'nin, Yahudiler'in Filistin'de toprak almasına karşı çıkmayacağını ima etmiştir.
Gerçekten de, 1908'de Meşrutiyet'ten sonra Filistin'e Yahudi göçü bir anda yoğunlaştı. İttihat ve Terakki iktidarı, 1914 Ocak'ında, Yahudiler'in Filistin'e yerleşimini önlemek için alınan tedbirleri, işe yaramadıkları gerekçesiyle yürürlükten kaldırdı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sultan II.Abdülhamid'i tahttan indirince yerine Sultan Reşat'ı getirdi. Sultan Reşat, İttihatçıların karşısında genellikle pasif kalmıştır. Dolayısıyla devlet yönetiminin iplerini onlar almış oldular. Onlar da Filistin topraklarına Yahudi göçünü kolaylaştırdılar. İttihatçılar, II.Abdülhamid'in yabancıların Filistin'den arazi almalarını yasaklayan kanunlarını uygulamadan kaldırarak, Yahudiler'in Filistin dahil memleketin her tarafından toprak satın almalarına imkân sağlayan kanunlar çıkardılar. 1909'da Sultan Abdülhamid'in iktidardan indirilmesinden sonra yönetime gelen hükümette birkaç Yahudi kökenli bakan da bulunuyordu.