12 Eylül'de darbe olduğu zaman, Havas Yayınları'nın sahibiydim ve Süreç adlı bir siyasi kültür dergisi çıkarıyordum. Süreç'in 20 Ağustos 1981 tarihli yedinci sayısıydı, işte o günlerde P2 Mason Locası skandalı, Avrupa'da tam anlamıyla patlamış... Ben de 'Devlet ve Masonlar' diye bir yazı dizisine başlamışım...
Hayır canım, yazı aslında Fransız ve dünya Masonluğunu inceliyor. Tabii o günlerde sıkıyönetim var. Nereden haber almışlarsa dergi daha piyasaya çıkamadan, baskı aşamasındayken toplatıldı. Birkaç tane örnek dergi kurtarabildim içlerinden, gerisi SEKA'ya gönderilip kesekağıdı yapıldı.
Dergi üç ayda bir çıkıyordu zaten. Bir sonraki sayısında bu kez 'Devlet ve Masonlar' dizisinin ikinci bölümünü yayınladım. Bu kez bayilerden toplatıldı, onun da tek bir sayısını kurtarabildim... Şimdi, dizide neler yazıldığını soracaksın biliyorum ama önce o günlerde yaşanan bazı olayları anlatayım. İkinci sayı toplatıldıktan hemen sonra çok sevdiğim bir büyüğüm vardı, o geldi yayınevine; Büyükelçi Settar İlksel... "Neden Masonlar'la ilgili yazılar yayınladığımı, amacımın ne olduğunu" sordu. "Amacım ne olacak" dedim, "Zaten Türkiye ile ilgili bir yayın yapmıyorum ki!" Aramızda tatsız bir konuşma geçti anlayacağın.
Biliyorsun ki bu işler o kadar basit değil. Büyükelçi Settar beyin bana gelmesinden iki gün sonra telefonda bir albay. Ne dedi biliyor musun; "Dergiyi ve yayın evini hemen kapatın, bütün kitapları da imha edin..."
Yıllar sonra ben de aynı şeyleri yazdım zaten... Ama o gün çok sinirlenmiştim. "Dergiyi kapatmam için bana mahkeme kararı getirmeniz lazım" filan dedim telefondaki albaya. Yüzüme kapattı telefonu adam. Ertesi sabah yayınevine ani bir baskın yaptılar, bütün kitaplar, dergiler gasp edildi...
Ne mahkemesi, ne kararı yahu... Hiçbir iz bulamadık. Ama sonradan bu emri kimin verdiğini öğrendim. O sırada başbakan olan Amiral Bülent Ulusu ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanı General Haydar Saltık... Yok etme kararının altında onların onayı ve imzası vardı.
Nedeninin tek bir cümle ile anlatayım; İkisi de Masondu...
Bütün bunları yaşadım ben. Yılların emeği, yayınevindeki bütün kitaplarım, arşivlerim yok oldu... Maddi zararım da çok büyüktü ama bunların yanında sözü edilmez.
Neydi biliyor musun? Sonunda yine Avrupa Birliği'ne dayanıyor... Daha önce konuşmuştuk bunu. Biz bu yazı dizisini hazırlarken, bir Fransız dergisinden kaynak olarak faydalanmıştık. Orada diyordu ki, 'Masonlar'ın son hedefinin Avrupa Birliği'ni kendi inançları doğrultusunda kurmak olduğu' ve bunu da 'Mason Evrenselliği' adıyla yaymaya çalıştıkları....
Ama o Fransız dergisi, Fransız Büyük Doğu Mason Locası'nın yarı resmi yayın organıydı! Yani reddedilemez bir kaynaktı.
Aslında çok uzun ama kısaca özetlemek gerekirse... Yahu sıkmayalım okurları, istersen başka şeylerden konuşalım...
Peki o zaman... Evet kısaca özetlersek ne anlatıyordu bu yazı; Masonlar, 'Avrupa Birliği' adıyla çok gizli bir loca kurmuşlar. Benim yazı da bu locanın gizli faaliyetlerini ve asıl önemlisi bunun için yaptıkları bir 'mühür'ü anlatıyordu. Avrupa Birliği'nin Mason Locası'nın bu mührü çok dikkatimi çekmişti, çünkü üzerinde 13 yıldız ve 13 harften oluşan iki kod ve şifre vardı. 12 yıldız AB'yi, son yıldız da bu 12 yıldızı yönlendiren masonluğu simgeliyordu. Fransız Büyük Doğu Mason Locasının mührü G.O.D.F harfleri ile simgelenmişti. Buradaki F harfi, Gül ve Haç örgütünün anayasası sayılan FAMA'nın baş harfidir. Bu mühürdeki her harfin arasına üçgen oluşturan üç nokta konmuştur. Bu da Mason tanrısının kodudur. Kısaca Gül ve Haç örgütü, Masonlar ve Tapınak Şövalyeleri, 18. Yüzyıldan bu yana Avrupa Birliği'ni kurma çabasındalar, nokta.
Evet, bütün bunlar tabii dışarıdaki masonların ve bizdeki biraderlerinin hoşuna gitmedi. Onların ilişkileri öyle güçlüydü ki, darbeden sonraki dönemde üzerime geldiler, söylediğim gibi kitaplarımı toplattılar, yaktılar, yayın evini kapattılar...
Aynen öyle... Sırf 'Avrupa Birliği' düşü için, bunlar tıpkı devlet gibi örgütlenmişlerdi. Kendilerini yönetmek için başbakanlar seçiyorlar ve bunlara Maşrık-ı Azam diyorlardı. Sonra, Hatip, Katip, Vezne emiri, Nazır filan diye rütbeliler geliyor. Bunlar da bakanlar... Kendi adalet divanları, konseyleri var. Sonra diğer ülkelerdeki elçilikleri de unutmamışlar, bunlar da Kardeş Localar oluyor... Senin anlayacağın alternatif devlet gibiydiler.
Tabii. Ayrıca çok önemli bir başka bilgi daha vardı. Türkiye'de ilk kez, Cumhuriyet Senatosu üyelerinden gizli bir 'mason raporu' hazırladığını duymuştum! Senatodan Cihat Alphan hazırlamış. Yıl; 1973... Ve tam yedi sene sonra, 1980'e kadar yani bu rapor senatoya ve genel kurula gönderilmemiş!
Mutlaka, çünkü çok önemli bir rapordu. Ben Süreç Dergisi'ndeki yazıda, bu raporun ortaya çıkarılmasını ve yeniden ele alınmasını talep etmiştim. Kenan Evren başa geçince, senato kaldırıldı, senatörlük lağvedildi, rapor da buhar olup uçtu haliyle. Bir daha da gören olmadı.
Vallahi orası ayrı bir konu... Daha doğrusu başka bir uçurum. Cihat bey o günleri göremedi zaten. Raporu hazırladıktan hemen sonra hastalandı ve öldü!
Artık sen karar ver, sağlığa zararlı mı değil mi? Sen de bu konuları fazla kurcalama istersen...
Önce; Bu üç gizli örgütün, üç locasının, son yüz yıldır, özellikle Avrupa siyasetinin perde arkasındaki en güçlü temsilcileri olduğunu bilmemiz gerekiyor! Bunlardan Gül ve Haç, Alman kökenli Farmasonluk ve bir de Fransa'da kurulan Tapınak Şövalyeleri. Bunlar dediğim gibi klasik Hıristiyanlığa karşı kurulan gizli gnostik örgütler... Bana göre Türkiye'nin Avrupa birliği için önündeki gerçek engel İslamiyet değil işte bu 'AB Gnostik-Masonik Hristiyan birliği!' Düşünsene adamlar, Avrupa Birliği'nde kendi uluslarının kiliselerini, Papa'yı bile dışlıyorlar!
Ama onlar öyle düşünmüyor. Masonlar, asıl sırrın dışarıdan biri tarafından asla çözülemeyeceğini inanırlar. 18. Yüzyıl'ın en büyük Masonlarından Casanova de Sangalt diye biri, bir kitap yazmış yaşam öyküsünü anlatıyor ve diyor ki; "Sadece bu sırrı öğrenmek için Mason olmaya karar verenler yanılır. Çünkü elli yıl Mason ustası olarak yaşayıp da bir tek biraderin bile sırrını öğrenememek mümkündür." Yani o kadar gizlilik içinde her şey.
Onlara göre mümkün. Çünkü Masonluğun asıl sırrı, doğası nedeniyle dokunulmazdır, kimseden öğrenilemez. Bir mason bu sırrı ancak kendi yetenekleri ve içgüdüleriyle öğrenebilir. Eğer bir şeyler öğrenmişse bile bunu en yakın mason biraderine açması mümkün değildir. Sır kendinde kalır. Çünkü o arkadaşı eğer kendi başına bu sırrı öğrenememişse, zaten hiçbir şey öğrenemeyecek demektir. Dolayısıyla bu sır onun için hep sır olarak kalacaktır.
Casanova de Sangalt'ın ona da cevabı şöyle; "Locada olan her şey bir sır olarak kalmalıdır. Ancak namussuzca davranarak burada olanları açıklayan şahıs, asıl sırrı açıklayamaz. İnsan bilmediği bir şeyi nasıl açıklayabilir ki? Eğer gerçekten bilseydi, o söylediklerini de açıklamazdı"
Bravo... Seni Mason localarından birine yerleştirelim artık.
HİTLER VE MASONLUK
Hitler, 'Masonlukla özdeşleştiğini ama neden örgüte karşı tavır aldığını şu cümlelerle anlatmıştı; "Hür Masonlar'ın, Almanya'da her gün daha zararsız hale gelerek bir yardımlaşma cemiyetine dönüşmelerini, örgütün aslında şeytansı bir kötülüğün perde arkası olduğuna inanıyorum. Bütün o sözde dehşetler, iskeletler, kuru kafalar, gizemli ayinler sadece umacılık gösterisinden ibarettir. Bu insanlarda esas tehlikeli olan, tarikatlarının büyük sırlarıdır. Benim onlardan devraldığım da işte budur! Bir nevi kilise hiyerarşisi oluşturuyorlar. Birbirlerini özel işaretlerle tanıyorlar. Mantık terimleriyle değil ezoterik bir öğreti ile aşama kaydediyorlar. Hiyerarşik örgütlenme, sembol ve alışkanlıklarla zekayı yormadan aşama kaydetmek... İşte masonların tehlikeli ve büyük buluşu budur ve ben de sadece bunları örnek aldım. Partimizin tıpkı onların tarikatı gibi örgütlenmesi gerekiyor. Partimiz bir tarikat, laik ve hiyerarşik bir ruhban kitlesi olmalıdır. Ama dünyada birbirine benzer iki ya da daha fazla örgüte yer yoktur. Bu nedenle ya biz, ya Hür Masonlar, ya da Kilise var olabiliriz. Bu gün güçlü olan biziz. Bu nedenle diğer ikisini devreden çıkaracağız."