"Şam'daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medine'deki halifede bulunan tevazu nerde. Şam'dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum."
Sonunda Şam'a varır. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır. "Medine'deki halifenin size mesajıdır" der. Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der: "Arsanız size geri verilmiştir."
Yahudi vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edemez, merak ve dehşet içinde sorar. "Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız" der.
Şam Valisi Hz. Sad, "Bak" der, "Sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın."
"İslam'dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer, İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran'a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydu. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz eski bir han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi. Bize yardım etti. Sonra da, "Gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder" dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikâyetimizi bir mütercim, krala tercüme etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, "Memleketinize dönün" dedi. Doğrusu çok da memnun olmamıştık. Hancı son derece üzüldü ve "Bir hata var. Gelin, size tercümanlık yapayım" teklifinde bulundu.