Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu kaleme aldı: ‘Mazlumun Sahibi Allah'tır’

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, 11 ayın sultanı Ramazan'da Takvim okuyucularıyla bir araya geliyor. Hatipoğlu, bugünkü köşesinde "Mazlumun Sahibi Allah'tır" başlıklı yazısıyla okurlarımızı aydınlattı. İşte Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun 11 ayın sultanı Ramazan ile ilgili 15 Nisan 2022 tarihli yazısı...

Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :15 Nisan 2022
Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu kaleme aldı: ‘Mazlumun Sahibi Allah’tır’

Dua alın, dua isteyin, dua edin. Ama bu konudaki hassasiyetinizi beddua almamak konusunda da gösterin. Bedduasını aldığınız kişinin hakkını hemen ona iade edin.

HEPİMİZ dua almaktan hoşlanırız. Sevdikle-rimize dua ederiz. Sevdiklerimizden de dua bekleriz. Hatta internet paylaşım sitelerinde kendisini "dua dilencisi" olarak adlandıranlarımız da vardır. Dua, Allah'ın rahmetinin kişiye yönelmesi amacıyla yapılır. Bu anlamda insan isteyen, yüce Rab ise verendir. Yüce Rabbimiz "Bana dua ediniz, size cevap vereyim" buyurmuş ve duadan razı olduğunu belirtmiştir.

Peki, duayı sevdiğimiz kadar bedduadan sakınmayı seviyor muyuz? Dua için gösterdiğimiz hassasiyeti beddua için gösterebiliyor muyuz? Veya soruyu şöyle soralım: Sizce dua almak mı önemli, beddua almamak mı? Bir an olur ki dua kabul olur, ama bir an olur ki beddua da kabul olur. Hz. Peygamber (SAV) şöyle uyarmış bizleri:

"Zulme uğrayanın bedduasından kork. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında hiçbir engel yoktur." (Buhari, Zekât, 41, 63; Tevhid, 1; Müslim, İman, 31; Tirmizi, Zekât, 6)

Duası kabul edilenler kadar bedduası kabul edilenlere de dikkat etmemiz gerekir. Daha doğrusu bedduayı hak etmemek, bedduanın muhatabı olmamak lazım.

İslam tarihinde önemli bir yeri bulunan ve Hz. Peygamber'in (SAV) baba ve anne tarafından akrabası olan hem de cennetle müjdelenmiş 10 kişiden biri sayılan Hz. Sad bin Ebu Vakkas'ın hadisesi, bu konuda bizim için dikkat çeken bir örnektir.

Hz. Sad, Kufe valisidir. Dönem Hz. Ömer'in halifelik dönemidir. Bir ara Kufe halkından bir grup halifeye, valileri olan Hz. Sad'ı şikâyet ederler. Şikâyet konuları; Hz. Sad'ın namaz kılmayı bilmediği, askerin başında harekâta katılmadığı ve adil hareket etmediği şeklindedir. Hz. Ömer, bu şikâyetleri duyunca Mekke'de 7. Müslüman olarak İslam'a girmiş bu kutlu insanı daha fazla yıpranmasın diye hemen Medine'ye çağırır. Medine'de Hz. Sad'la bir araya gelir. Hz. Ömer şikâyet konularını sıralar. Hz. Sad elbette çok üzülür ve adil davrandığını, namazı ise Hz. Peygamber'den (SAV) gördüğü ve öğrendiği gibi kıldırdığını anlatır. Hz. Ömer, Sad'ı görevden alır. Yıpransın istemez. Yerine Hz. Ammar'ı gönderir. Diğer yandan da 2 müfettişini Kufe'ye olayı incelemesi için görevlendirir. Hz. Sad bu yolculukta ve inceleme sırasında müfettişlerle bulunmayı ister. Hz. Ömer de görevden aldığı bu sevdiği valisinin isteğini reddetmez. Sen de şahit ol hakkında konuşulanlara der.

Nihayet Hz. Ömer'in görevlileri ve Hz. Sad, Kufe'de cami cami dolaşırlar. Herkes Hz. Sad hakkında hayırlı şeyler söyler. Sadece bir mescitte (Benu Abs yurdu adlı mescit) Usame adlı biri ayağa kalkar ve şöyle konuşur: "Evet, Sad hakkındaki şikâyetler doğrudur çünkü o,

1) Askerin başında harekâta katılmaz. 2) Malları eşit paylaştırmaz. 3) Hükümde adil değildir." Bu sözleri işiten Hz. Sad şöyle karşılık verir: "Rabbim! Eğer bu adam yalan söylüyorsa ve sırf gösteriş olsun diye hakkımda bu iddialarda bulunuyorsa ben de onun hakkında senden üç şey dileyeceğim.

1) Allah'ım bu adamın ömrünü uzat. 2) Bu adamın fakirliğini artır. 3) Bu adamı fitnelere uğrat."

Aradan yıllar geçer. Hadisenin şahidinden bu olayı duyan ve bu rivayeti bize ulaştıran kişi der ki: "Ben yıllar sonra bu adamı gördüm. İhtiyarlıktan kaşları gözlerine inmişti. O kadar yaşlanmıştı ki kaşları gözlerini örtüyordu. Fakirlikten kıvranıyordu. İnsanların verdikleriyle hayata tutunuyordu. Bu yaşına rağmen bir kadının sesini duyduğunda oraya doğru koşardı. Kadınlara sarkıntılık ederdi. İnsanlar kendisine 'Bu yaşına rağmen nasıl oluyor da kadınlara sarkıntılık ediyor, onları taciz ediyorsun' dediklerinde ise şöyle diyordu: Ben ne yaptığımın farkında değilim. İşte Sad'ın bedduası beni bu hale getirdi." (Buhari, ezan, 95; Müslim, Salat, 158-159; Ebu Davud, salat, 128)

Beddua etmek elbette tavsiye edilmez. Ama zulme uğramış, iftiraya maruz kalmış bir insan başka çıkış kapısı bulamamışsa ne yapabilir? Mazlumun, müslim veya gayrimüslim olması önemli değildir. Dini, inancı ne olursa olsun her mazlumun duası karşılık görür. Zalimin dini veya dindarlığı önemli değildir. Mutlaka zulmünün hesabını verir. Zalim mutlaka Rabb'inden karşılık görür. Çünkü mazlumun sahibi Allah'tır.

Dua alın, dua isteyin, dua edin. Ama buna gösterdiğiniz hassasiyeti beddua almamak konusunda da gösterin. Beddua almamaya, ah almamaya çabalayın. Bedduasını hak ettiğiniz kişinin hakkını ona iade edin. Bu hak maddi veya manevi olabilir. Yoksa ileride binlerce katıyla iade etmek isteseniz de kabul edilmeyebilir. Allah tarafından mazereti kabul edilmeyen insandan daha mutsuz kim olabilir!

Piyango bileti almak haram mıdır?
Piyango bileti almak haramdır. Çünkü birçok kişinin parası o ödülün içindedir.

40. günde bebeğin kırklanması doğru mudur?
Bizim kültürümüzde çocuğun 40. gün yıkanması diye bir inanç yoktur. Batıl bir inanıştır. Vaftiz törenlerinden etkilenilmiş bir uyarlama olabilir. Bunun annenin lohusalık yıkanmasıyla bir ilgisi yoktur.

Boşandığım eşim, aile sırlarımızı akrabalarıyla paylaşıyor. Bu meşru mudur?
Peygamberimiz en kötü ve hain insanı tarif ederken "Eşiyle olan gizli hallerini sabahleyin ortalığa fısıldayan adamdır" der. Bu iki taraf için de geçerlidir. Evlilik bitebilir ama insanlık ve onurluluk bitmemelidir.