Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu kaleme aldı: ‘Kim olursa olsun zulmetmeyin’

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, 11 ayın sultanı Ramazan'da Takvim okuyucularıyla bir araya geliyor. Hatipoğlu, bugünkü köşesinde "Kim olursa olsun zulmetmeyin" başlıklı yazısıyla okurlarımızı aydınlattı. İşte Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu'nun 11 ayın sultanı Ramazan ile ilgili 21 Nisan 2022 tarihli yazısı...

Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :21 Nisan 2022
Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu kaleme aldı: ‘Kim olursa olsun zulmetmeyin’

İÇİNDEKİLER

Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Şam valiliği yapan ve Hz. Peygamber'in (SAV) arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (RA) Şam'daki bir camiyi genişletmek ister.


Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam'da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.


Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman'a derdini anlatır. Sızlanır. "Bana zulmedildi" der. Müslüman vatandaş da kendisine, "Medine'ye git. Orada Halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer, son derece adildir, elbette seni dinler" der.

Şamlı Yahudi yorucu bir yolculuktan sonra Medine'ye ulaşır. Halifeyi sorar, vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. Adam Hz. Ömer'in yanına gider. Selam verip derdini anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: "Bilesin ki, ben Nuşirevan'dan daha az adil değilim."

Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: "Şam'daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerede, Medine'deki halifede bulunan tevazu nerede. Şam'dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye almazlar." Sonunda Şam'a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, "Mademki yorulup da oralara kadar gittim, bari halifenin yazdığı notu valiye vereyim" der. Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır. "Medine'deki halifenin size mesajıdır" der. Vali notu okuyunca, sapsarı kesilir. Bir süre başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde şöyle der: "Arsanız size geri verilmiştir."


Yahudi vatandaş hayret eder. Bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememiştir. Merak içinde sorar: "Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız?"

ÜRPERTİCİ HİKÂYE
Şam Valisi Hz. Sad, "Bu cümlenin hikâyesini anlatayım, o zaman anlarsın" der. "İslam'dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer, İran taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran'a vardık. Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz eski bir han bulduk. Hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi. Bize yardım etti. Sonra da 'Gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder' dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu tercüman vasıtasıyla anlattık. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. Bize de, 'Memleketinize dönün' dedi.


Biz tekrar hana döndük. Ama sonuçtan çok da memnun olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve 'Burada bir hata var. Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım' dedi. Biz de gittik. Hancı develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri krala anlattı. Dikkat ettik, Nuşirevan'ın yüzü sapsarı kesildi.


Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra ayağa kalktı, her birimize ikişer kese altın verdi, 'Akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin. Ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın' dedi. Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık. Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için hancıya sorduk.
Hancı şöyle dedi: 'Sizin develerinize el koyan kişi Nuşirevan'ın büyük oğlu ile veziridir. Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el koyuyorlar.
Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi Nuşirevan'a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı kapılardan gidin dedi, ben de anlayamadım.
Hele yarın olsun anlarız.' Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.
Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum 'Kim bunlar ve suçları ne' diye. Dediler ki, 'Bunlardan biri Nuşirevan'ın büyük oğlu, diğeri de veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap'ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir.' Yani Nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti.

HZ. ÖMER GİBİ YAPABİLİR MİYİZ?
Hz. Ömer'in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük. İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine 'Bilesin ki, ben Nuşirevan'dan daha az adil değilim' sözüyle bana bunu hatırlatıyor. 'Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim. Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan'ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi' diyor. Şimdi anladın mı
Fazla söze gerek var mı sizce?
Bir yerlere adam seçerken, birilerine yetki verirken, kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve mükâfat dağıtırken, acaba Hz. Ömer gibi kılı kırk yarabiliyor muyuz? Sözüm elbette sadece yetkililere değil, herkese ama başta kendi nefsim olmak üzere herkese.neden benim benzim sarardı. Bu olayı öğrenen Yahudi vatandaş, hem arsasını hibe etti ve hem de İslam'a girdi.



Peygamberimizin son üç vasiyetinden bahsediliyor. Bunlar nelerdir?
Hz. Peygamber (SAV) vefat etmeden evvel üç konuyu müminlere hatırlatmış ve o konularda hassas olunmasını emretmiştir. Onlar da şu konulardır: Namaza devam ediniz; kadın haklarına saygılı olup kadınlara eziyet etmeyiniz; zayıf, mazlum, hizmetkâr ve mağdurların haklarını koruyunuz.

Evlenirken kadına verilen bir para sözü var. Bu nedir?
Erkeğin evlenirken eşine verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para veya başka bir mala "mehir" denir. Erkeğin mehri vermek zorunda olduğu ve geri alamayacağı Kuran'la sabittir (Bakara 237; Nisa 4, 20, 24, 25; Maide 5). Mehir konuşulmamış olsa bile, kadının hakkı olarak erkeğe borç yükletilir. Mehrin başlık parasıyla ilgisi yoktur. Başlık parası yanlış bir uygulamadır.

Kaza namazlarım var. Nafile namazları ve sünnetleri kılmasam olur mu?
Kazaya kalmış namazların kazasıyla meşgul olmak, nafile namaz kılmaktan daha önemlidir. Ancak vakit namazlarıyla birlikte kılınan düzenli nafileler bunun dışındadır. Bu nedenle bu tür sünnetleri terk etmeyiniz.