Sözcü Nauert, başkent Washington'da düzenlediği basın toplantısında kendisine yöneltilen "Siz yapıcı diyalog görmek istediğinizi söylüyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, KIBY sınırını kapatmak ve petrol ihracatını durdurmaktan söz ediyor. Muslukları kapattığımızda, gelirleri kaybolacak yiyecek bulamayacaklar diyor. Sizce bu yapıcı diyalog mu?" sorusunu "Bence bu kesinlikle Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından bir tehdit gibi görünüyor. Ama onun söyledikleri hakkında yorum yapmayacağım" diye yanıtladı.
GÜYA REFERANDUMA KARŞILAR
IKBY'de yapılan referanduma katılım oldukça yüksek olduklarını bildiklerini söyleyen ve Irak'ın kuzeyindeki Kürtlerin heyecanlarını anladıklarını aktaran Nauert, "ABD yönetiminin tutumu başından beri referandumu desteklemediğimiz yönündeydi. Barzani ve Abadi ile görüşmelerimizde de bunları ilettik. Referanduma ilişkin derin kaygımızı ifade ettik. Bu karara yönelik yaşadığımız hayal kırıklığını dile getirdik. Bunlara karşın sandık başına giderek referandum yaptılar. Bunu tek taraflı bir referandum olarak görüyoruz ve koalisyon ortaklarından, IŞİD karşıtı koalisyon ülkelerinden hiç birisinin bunu desteklediğini de düşünmüyorum" diye konuştu.
Hürriyet gazetesi yazarı Murat Yetkin de konu ABD çıkarları olunca meydana çıktı. Türkiye'nin Kuzey Irak politikasının yanlış olduğunu, Erdoğan'ın o açıklamaları yapmamasını gerektiğini iddia ederek ABD ve Barzani'ye desteğini sunmuş oldu.
Murat yetkin'in "Yiyecek bulamayacaklar" demek uygun olmadı başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Irak'taki Kürt bağımsızlık referandumu konusunda dün yaptığı konuşmada açıklık getirmesi gereken iki önemli nokta var.
Birincisi, kendisini Barzani'nin "yanlışa düşmeyeceği" konusunda kimin, nasıl yanılttığı. İkincisi de referandum yüzünden Türkiye'de milyonlarca akrabası olan Kürt halkını "yiyecek bulamayacaklar" diye uyarması; özellikle bu ikincisi Türkiye'nin hatta AK Parti'nin şimdiye kadarki siyasetiyle çelişmiyor mu?
Erdoğan'ın dün "Açıkçası biz son ana kadar Barzani'nin böyle bir yanlışa düşeceğine ihtimal vermiyorduk, demek yanılmışız" demesi bir özeleştiridir.
Bu özeleştiri, 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi ardından Cumhurbaşkanının "Rabbim ve milletimiz bizi affetsin" diyerek yaptığı özeleştiriden farklıdır. Orada açıkça "Kandırıldık" sözleriyle eski müttefiki Fethullah Gülen ve gizli örgütlenmesinin yüze gülüp arkadan iş çeviren kötü niyetini suçlamıştı. Bu defa kolektif bir değerlendirme hatası konusunda özeleştiri yapıyor.
Doğrusu ben de bir aşamaya dek Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) lideri Mesud Barzani'nin daha önce de yaptığı gibi Bağdat'tan bir takım tavizler alarak referandumu yapmayacağına, belki erteleyeceğine inanıyordum.
,Bu inancım İsrail'in Barzani'nin Irak'tan bir Kürdistan kopartma kararını desteklemesiyle sarsılmaya başladı. Çünkü ABD'den gelen–o da "Şimdi sırası değil" yollu- itiraza karşın, hasbelkader diplomasi muhabiri sıfatımla, Binyamin Netanyahu'nun Donald Trump yönetimine rağmen böyle bir çıkış yapmış olacağına emin değildim.
Neticede ben bir gazeteciyim, ülke yönetmiyorum, bana bilgi veren istihbaratım, genelkurmayım, emniyetin ve dışişleri teşkilatım yok. Dolayısıyla her işe bizzat koşacak hali olmayan Cumhurbaşkanının samimiyetle yaptığı bu özeleştiride Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın ve doğal olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın da sorumluluk payları olduğunu tahmin ediyorum.
O nedenle de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'nin güvenliği ve siyasi itibarını ilgilendiren bu konuya açıklık getirmesinin faydalı olacağına inanıyorum.
Diğer konuya gelince… Barzani'nin her şeyi göze alarak referandumu yaptırması (ve boykota rağmen yüzde 72 katılım sağlaması) üzerine petrol botu hattını kapatmanın bir mantığı var.
Ben ekonomik yaptırımlardan siyasi sonuç elde etme beklentisi uluslararası siyasette yeri olan bir uygulamadır; çoğunlukla sonuç vermese de bu yaptırımı uygulayanı ilgilendirir.
Ama petrol başka, ekmek başka…
Bir yandan bu yanlıştan bölge halkını değil, sorumlularını cezalandırmak söylemini kullanıp, diğer yandan "TIR'lar Kuzey Irak'a çalışmadığı anda bunlar yiyecek, giyecek bulamayacaklar" demek sanki olmadı.
Birkaç nedenden dolayı bu söylem Erdoğan ve AK Parti'ye hem dış, hem iç siyasette sorun getirebilir.
- Bu söylem Türkiye'nin Suriye iç savaşından kaçan mültecilere kucak açışındaki insani yaklaşıma uygun değil,
- Bu söylem, Türkiye'nin 1988 Halepçe katliamı sonrasında, 1991'de Körfez Savaşı sonrasında ülkemize sığınan Iraklı Kürtlere gösterilen insani yaklaşıma da uygun değil,
- Bu söylem, sadece –Cumhurbaşkanının da dün örnek verdiği üzere- Irak'ya Türkiye'ye imrenerek bakan Kürtleri değil, onların Türkiye'de yaşayan milyonlarca akrabasını da incitebilir,
- AK Parti Türkiye'de Kürt seçmenden HDP'den fazla oy alıyorsa, bunda muhafazakar, dindar Kürtlerin ve Irak Kürtlerinin lideri Barzani'ye yakınlık duyan Kürtlerin de payı olmuştur.
Siyaseten aleyhinde tutum alan kitleleri yiyeceksiz bırakma uyarısıyla yola getirmeye çalışmak ne Türkiye'nin, ne de AK Parti'nin şimdiye kadar ki çizgisiyle uyumlu. Dolayısıyla eğer çevresinde bu uyarının sonuç getireceğini vaz eden kişiler varsa, Cumhurbaşkanının konuya bu dikkatle bir daha bakmasında fayda olabilir.
Bir de şu var: AK Parti teşkilatının bir süredir, sayıları 3 milyon civarındaki Suriyeli göçmen giderek siyasi risk oluşturduğuna dair Ankara'ya işaret verdiği yolunda bir kulis bilgisi mevcut. Savaştan kaçan mültecilere insaniyetle kucak açan güneydoğu halkı, Suriyeli göçmenlere tanınan bazı ayrıcalık ve önceliklerin yanı sıra, kalıcı olabileceğine dair haberlerden rahatsızlık duymaya başlamış, bu bilgilere göre. Bu rahatsızlık da AK Parti yapısına bir süredir yansıtılıyormuş.
Suriyeli mültecilerin bölgedeki seçmen üzerindeki siyasi riski ortaya çıkmışken bir "yiyecek" gibi insani ve hayati bir konuda Kürt seçmen bünyesinde AK Parti'ye fatura edilebilecek siyasi risk oluşabilir. AK Parti Diyarbakır Milletvekili ve eski Ticaret ve Sanayi Odası başkanı Galip Ensarioğlu'nun daha referandum olmadan önceki itirazı yabana atılmamalı.
İşte bu nedenlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini ve Türkiye'yi de haksız duruma düşürmemesi için "yiyecek bulamayacaklar" söylemine açıklık getirmesinde fayda var.