Ayetin öğrettikleri

Yasakların genel kavramı...

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :13 Temmuz 2010 , 00:00 Güncelleme Tarihi :14 Ekim 2010 , 11:25
Ayetin öğrettikleri

İÇİNDEKİLER



Özgürlük ve yasağın çocuğu
İnsanlar, haklı olarak daha çok özgürlüklerin değerinden ve gereğinden söz etmeyi yeğlerler. Yasakları kimse sevmez. Ancak unutmamak lazımdır ki, medeniyet; özgürlük ve yasak ailesinin çocuğudur. Yasağın bulunmadığı yerde, özgürlüğün yaşanması mümkün değildir. Çünkü birileri kalkar, özgürlükleri yok edebilir. O halde, özgürlükleri engelleyici davranışlara yasak koymak gerekir. Kısacası, yasaksız bir medeniyet olmaz. Olsa olsa, anarşi olur. Yasaksız yaşam, kuralsız trafik gibi bir kargaşa ve kaza curcunasına benzer olaylara yol açar. O nedenle, yasaklar da özgürlükler kadar önemli ve değerlidir. Bugünkü kanunlarımızda yasaklar ve cezalar olduğu gibi, dinde de yasaklar ve cezalar vardır. Ancak, bin 400 yıl önce konulan dini yasaklar, her çağda yeniden değerlendirilmeli ve yorumlanmalıdır.

Bazı şeyler zamanla yasak olmaktan çıkacağı gibi, bazen de yeni yasaklar ortaya çıkabilir. Mesela, İslam'ın ilk dönemlerinde resim ve heykel yapmak yasaktı. Çünkü putperestliği çağrıştırıyordu. Ama bugün böyle bir çağrışım yoktur. Dindeki yasaklara, bir başka ifade ile günah denilmektedir. Tabii günah kavramı oldukça geniştir. Mekruya da, harama da günah denilebilmektedir. Biz günah, yasak ve zararlı kavramlarını birbirini tamamlayıcı olarak düşünüyoruz. Şimdi, Nahl Suresi'nin 90. ayetinde geçen 3 yasağı yeniden yorumlamaya çalışalım:

Edepsizliği yasaklar
Söz konusu ayette zikredilen 3 yasaktan birincisi, fahşa kelimesi ile ifade ediliyor. Fuhuş kelimesi ile aynı kökten gelen fahşa kelimesinin anlamı, çirkin işler, edepsizlik, hayasızlık, kötü davranışlar şeklinde açıklanabilir. Bizzat fuhuş yapmak da dahil bütün, ahlak dışı fiilleri bu fahşa kavramı içinde sayabiliriz. Görülüyor ki Kur'an, fahşa kelimesi ile bütün ahlak dışı, edep dışı olan her türlü çirkin ve kötü davranışları yasaklıyor. Dolayısıyla da Müslümanlar'ın ahlaklı, edepli, terbiyeli ve medeni olmalarını istiyor. Ahlak dışı davranışların bir kısmı, zaman ve şartlar içinde değişebilir ve yeni ahlak dışı tavırlar da ortaya çıkabilir. Mesela, henüz bizim çocukluğumuzda, bayanların bugünkü davranışlarının büyük bir bölümü hiç de iyi karşılanmazdı. Bayanların yalnız sokağa çıkmaları, çarşı pazar dolaşmaları, hatta erkeklerin arasında çalışmaları çok yadırganır ve din adına büyük suçlama konusu yapılırdı. Bugün ise bunlar ve daha niceleri, normal karşılanmaktadır. Demek oluyor ki, zaman, şartlar ve anlayışlar değiştikçe, dini bakış açıları da değişmektedir.

Allah, münkeri yasaklar
İslam tarihinde saptırılan ve gerçek anlamı örtülen kavramlardan biri de Nahl Suresi'nin 90. ayetinde geçen münker kelimesidir. Bir de bunun zıddı olan maruf kavramı vardır. Onun da aynı biçimde anlamı hem saptırılmış, hem de örtülmüştür. "Allah, münkeri yasaklar" ne demektir? Meallere, tefsizlere bakarsanız, kötü şeyler, dinin yasakladığı şeylerdir. Maruf ise, iyi şeyler, dinin emirleri demektir. Hoca efendiler de vaazlarında aynı biçimde "Emri bilmaruf ve nehyi anil münker" diye Arapça'sını tekrarladıktan sonra, "Dinin emri olan marufu emretmeliyiz, dinin yasakları olan kötü şeyleri de yasaklamalıyız" şeklinde vaaza devam ederler.

Hemen ifade edelim ki, bu anlayış ve anlatım tarzı eksik ve yanlıştır. Halkın kabul ettiği, benimsediği şeylere maruf, halkın reddettiği, benimsemediği şeylere münker denilir. Demek, halkın benimsediği ve kabul ettiği, uyguladığı şeyleri Yüce Allah da kabul ediyor ve emrediyor. Aynı biçimde, halkın kabul etmediği, benimsemediği, kötü gördüğü şeyleri, Allah da kabul etmiyor ve onların yasaklanmasını istiyor. Burada bir şeyin altını özenle çizelim: Halkın iyi ve kötü gördüğü şeyler, zaman ve şartlar içinde değişebilir, böylece yeni yeni maruf ve münkerler ortaya çıkabilir. Halka verilen değer Görülüyor ki gerçek İslam, insanlara, halka büyük değer veriyor.

Halkın benimsediği şeyleri emrediyor, halkın kabul etmediği şeyleri ise yasaklıyor. Bugün, insanlığın uygulamaya çalıştığı demokrasinin özü de bu değil midir? Evet, demokrasi halkın isteğine göre yönetim, halkın isteğine göre kanun ve düzen demektir. Bizim milli hakimiyet dediğimiz ve Cumhuriyet'in temeli saydığımız ilkelerimiz, sonuçta halkın arzuları istikametinde kurulan bir rejim demektir. Hatta Cumhuriyet de maruf ve münkerin hayata geçirilmesinin bir başka yüksek biçimidir. Üzülerek söyleyelim ki, İslam tarihinde birçok benzeri gibi, maruf ve münker kavramlarının da anlam ve uygulamaları saptırılmış ve örtülmüştür. Bu yanlışları elbirliği ile düzeltmenin zamanı çoktan gelmiştir. Saldırıyı yasaklar Nahl Suresi'nin 90. ayetinde ifade edilen üçüncü yasak da bağydır. Bu kelime isyan, saldırı, şuna buna sataşma, yol kesme ve yönetime baş kaldırma gibi manalara gelir. Buna göre Kur'an-ı Kerim, devlete isyan etmeyi, yol kesip insanları soymayı, insanlara saldırmayı, zarar vermeyi yasaklıyor. Bu yasak, sosyal düzenin, huzur ve asayişin sağlanması amacına yönelik önemli ve gerekli bir kanundur.

Bugün bütün devletler de bu türlü isyan ve saldırganlıkları, ciddi olarak yasaklamakta ve suçlularına da ağır cezalar vermektedir. Kur'an-ı Kerim de bu gerçeği dile getirmektedir. Yüce Allah öğüt veriyor İşte, Kur'an-ı Kerim'in bize sunduğu sadece bir ayetteki yüce İslam'ın altın ilkelerindeki 3 emir ve 3 yasak: Allah adaleti emrediyor, ihsanı, güzellik yapmayı ve akrabaya vermeyi emrediyor. Allah, edepsizliği, halkın çirkin gördüğünü, isyan ve saldırganlığı yasaklıyor. Allah böylece bize öğüt veriyor, "Ola ki düşünesiniz" diyor.