Geçmişte, Milli Selamet, Refah, Fazilet partilerinde siyaset yaptığını, barajlardan en çok şikayet etmesi gerekenlerin kendileri olduğunu ifade eden Arınç, o zamanlar baraj altında kaldıklarını, seçim barajının yanında birinci ve ikinci bölgelerde de ayrı seçim barajlarının bulunduğunu, Anayasa Mahkemesi'nin 1995'de bu barajları kaldırıp yüzde 10'luk barajı sabit tuttuğunu anlattı.
Arınç, şöyle konuştu:
"Biz kurulduğumuz zaman barajdan şikayet etmedik. Çünkü biz iktidar olmak niyetiyle ve düşüncesiyle kurulmuştuk ve hamd olsun 15 aylık partiyken bütün barajları yıktık geldik. O barajlardan gelen partilerin hepsi de parlamento dışında kaldı.
Şimdi davayı açan partiler Saadet Partisi, Demokratik Sol Parti ve Büyük Birlik Partisi. Bunların potansiyelleri nedir? Yüzde 1 civarında oy aldılar geçen seçimde. Barajı kaldırırsak bu partiler ne olacak? Yüzde yüz oylarını artırsalar yüzde 2 olacak. Peki yüzde 2'lik parti iktidar mı olacak, olmayacak. Hiç baraj kaygımız yok ama bir kurnazlığın bir hesabın ortaya çıkması bakımından söylüyorum.
Öyle partiler var ki Türkiye'de 104 tane, tabelası bile yok, ismini bile kimse hatırlamıyor. Geçenlerde de tek kişilik partiler kuruldu. Bizden ayrılan 2-3 milletvekili maşallah 'Bilmem ne partisinin genel başkanı' densin diye kendisine yanına 29 kişi daha buldu bir parti kurdu. 3 gün sonra 7 tanesi ayrıldı ama o hala devam ediyor. Ne söyleyecek, ne konuşacak, ne kıymeti var. Ortaya çıksa 40 tane adamın selam vermeyeceği bir insan ne diye parti kurar? Nefis denen bir şey var. Maalesef bunun peşinde koşuyorlar. Bu davayı açan partiler bence piyon olarak kullanılmışlar. Çünkü kendi oylarının bir misli bile arttığında yüzde 2'leri bulamayacakların biliyorlar. Bu partilerde seçmen kalmadı. Bu partilerin seçmenleri başka partilere destek oluyorlar yıllardan beri. Amaç nedir? Çok partili siyasete tekrar geri dönüş. 'İstikrarlı hükümet giderse, koalisyonlar gelirse bu hükümetten kurtulmuş olacağız' diyorlar. Yani 'AK Parti tek başına iş başına 12-13 senedir tuttu, bu adamlar kalıcı, bu hükümeti yıkmak için bizim çok fazla partinin parlamentoya girmesi, oyların parçalanması lazım. Biz ancak bunlardan bu şekilde kurtulabiliriz'. İstikrarı düşünen Anayasa Mahkemesi'nin yıllardan beri hem AİHM'den hem de kendisinden verilen kararlara bakarak bu talepleri reddedeceğini ümit ediyoruz. Aksi takdirde parlamento yasama organı mutlaka gerekeni yapacaktır. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin kararı yasa koyucu bir hüküm ifade etmiyor. 'Hak ihlali var' derse biz yasama organıyız, istikrarı sağlayacak tedbirleri alır ve milleti yüz üstü bırakmayız.
Yani, 'Ne kadar çok parti varsa oylar onlara dağılsın, onlar parçalı bir siyaset, parlamentoyu getirsinler, hükümet daha az oyla iktidar olsun. 367 alıp da Anayasa'yı değiştirmesin, 300'ün altında kalsın bir omuz daha vurursak içinden 3-5 kişiyi daha çalarız, hükümeti düşürürüz'... Hesap bu."