SETA Genel Koordinatörü Duran: UMH tüm Libya'yı kontrol edebilir

SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, "(Trablus Havalimanı'nın kurtarılması) Eğer bu tempo devam ederse Hafter güçlerinin dağılması kaçınılmazdır. Bu durumda Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin ülkenin tamamında kontrolü sağlaması imkanı doğar. Bu imkan belirdiğinde Hafter, Trablus'ta sivilleri öldürürken onu destekleyen BAE, Fransa, Rusya, Yunanistan ve Mısır, 'Bu işi ateşkesle durduralım, tekrar bir siyasi süreci başlatalım.' noktasına getirebilirler" analizinde bulundu.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :05 Haziran 2020 , 12:38 Güncelleme Tarihi :05 Haziran 2020 , 14:22
SETA Genel Koordinatörü Duran: UMH tüm Libya’yı kontrol edebilir

Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Türkiye'nin askeri ve siyasi olarak desteklediği Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin, Vatiyye Askeri Hava Üssü'nün ardından Trablus Havalimanı'nı da darbeci Halife Hafter'in elinden kurtardığını belirterek, "Eğer bu tempo devam ederse Hafter güçlerinin dağılması kaçınılmazdır. Bu durumda UMH'nin ülkenin tamamında kontrolü sağlaması imkanı doğar." dedi.

Türkiye ile savunma alanında işbirliğine giderek ülkede güvenlik ve istikrarı sağlamada önemli mesafeler kat eden meşru Libya yönetimi ve ordusunun başarıları devam ederken, Libya Başbakanı Fayiz Serrac, dün Başkan Recep Tayyip Erdoğan ile Ankara'da önemli bir görüşme gerçekleştirdi.

Başkan Erdoğan ile ortak basın toplantısında konuşan Libya Başbakanı Serrac, "Türkiye'nin (Libya sorununda) tarihi ve cesur tutumundan dolayı teşekkürlerimizi ilettik. (Libya'da) Düşmanı tamamen ortadan kaldırıncaya kadar mücadele edeceğiz. Gayrimeşru güçlerin lideri (Hafter'e) bundan sonraki süreçte müzakere olanağı vermeyeceğiz. Libya'nın yeniden imarı sürecinde Türk şirketlerini Libya'da görmek istiyoruz." mesajlarını verdi.

Libya yönetimini ortadan kaldırmak üzere, başkente girmesine ramak kalan Hafter'in ilerleyişi, Türkiye'nin savunma işbirliği sayesinde önlenmişti. Libya ordusu, 12 Ocak'ta Berlin Konferansı'nda sağlanan ateşkese uymayan Hafter güçlerine karşı, 25 Mart'ta Barış Fırtınası Harekatı'nı başlatmıştı. Başkentin güneyi, Misrata açıkları ve Trablus'un batısı yönünde eş zamanlı ilerlemeler kaydeden Libya ordusunun başarısında SİHA'ların sağladığı hava desteği oldukça etkili oldu.

Libya ordusu, 18 Mayıs'ta ülkenin batısındaki stratejik Vatiyye Hava Üssü'nü Hafter'den geri alırken, SİHA'lar, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE), gayrimeşru güçlere verdiği çok sayıda hava savunma sistemini de imha etti. Mayıs ayında Trablus'taki sivillerin korunması amacıyla başkentin güneyindeki Hafter güçlerinin püskürtülmesine başlandı. Çok sayıda stratejik askeri kamp ele geçirildi. 

Bu sırada Rus paralı askerleri olarak bilinen Wagner unsurları bölgeden ayrıldı. Libya ordusu son olarak Trablus Havalimanı'nı geri aldı.

"AŞİRETLER YÖNLERİNİ UMH'YE ÇEVİRMEYE BAŞLADI"

Prof. Dr. Burhanettin Duran Libya'da yaşanan son gelişmelerle ilgili yaptığı değerlendirmede, Hafter'i destekleyen Rusya, Mısır, BAE, Yunanistan, Ürdün ve Fransa gibi ülkelerin, Türkiye'nin Hafter'i tümüyle yenilgiye uğratacağını gördükleri anda ateşkes çağrılarını artıracaklarını ve daha fazla diplomasi vurgusu yapacaklarını söyledi.

Duran, Birleşmiş Milletler ve birçok ülke tarafında meşru olarak kabul edilen Fayiz es-Serrac hükümetinin ülkenin tamamını temsil etmesi gerekirken, darbeci Halife Hafter ve onu destekleyen ülkeler yüzünden Libya'nın kaosa sürüklendiğini ifade etti.

Hafter'in, Mısır, Fransa, Rusya ve BAE gibi ülkeler tarafından desteklenmesinin sorunu derinleştirdiğini kaydeden Prof. Dr. Duran, "Türkiye'nin Kasım 2019'da Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Serrac hükümeti ile imzaladığı iki mutabakatla hem askeri güvenlik hem de Doğu Akdeniz'deki yetki alanlarının paylaşımı ortaya koyuldu. Türkiye'nin ve BM'nin hükümete verdiği destek normalde bütün ülkelerin alması gereken bir pozisyondu." diye konuştu.

UMH'yi, İtalya ve Katar'ın da desteklediğini ancak gerçek anlamında Libya'ya tam desteğin Türkiye'den geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Duran, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin, Libya'ya müdahalesi savaşın seyrini değiştirdi. Hafter güçleri BAE, Mısır, Ürdün ve Rusya'dan gelen silahlarla bir de Rusya'nın Wagner paralı asker şirketinin müdahalesiyle bir üstünlük sağlamıştı ve Trablus düşmek üzereydi. Eğer Türkiye'nin müdahalesi olmasaydı Trablus düşecek ve Libya dış aktörlerin çıkarlarını önceleyen askeri bir yönetime teslim edilecekti. Bu durumda Libya ve Libya halkı önümüzdeki 50 yılını ipotek etmiş olacaktı. Türkiye'nin müdahalesi dengeyi tamamen değiştirerek, sivil ve demokratik zeminde bir siyasi çözümü mümkün kıldı.

Türkiye'nin varlığıyla, Nisan 2019'da Hafter'in birçok bölgeyi abluka altına alarak Trablus'u düşürme hamlesi geriletilmeye başlatıldı. Adım adım Türk SİHA'ları, Türk askerlerinin saha bilgisinin devreye girmesiyle ve diplomatik anlamda Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın gayretiyle Libya'da hava değişmeye başladı. Bu da Serrac hükümeti güçlenirken, Hafter'e taraf olan koalisyonun içinde sorunların ortaya çıkmasına neden oldu. Tarafsız ya da Hafter'e yakın birçok askeri, toplumsal ya da kabilevi aktör, yönünü UMH'ye çevirmeye başladı."

"TRABLUS ABLUKADAN KURTARILDI"

SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Trablus'un batı kıyısı ve Tunus ile olan kısımının temizlendiğini, Vatiyye Askeri Hava Üssü'nün işgalden kurtarıldığını, son olarak da Trablus Uluslararası Havaalanı'nın Hafter güçlerinin elinden alındığının bilgisini verdi.

UMH'ye bağlı Libya Ordusu'nun bundan sonraki hedefinin Hafter güçlerinin batı operasyonlarının karargahının bulunduğu Terhune kenti olduğunu belirten Prof. Dr. Duran, "Terhune kentinin Hafter milislerinden temizlenmesinin ardından Trablus'un güvenliğine yönelik tehdit tamamen ortadan kalkacak. Böylece Sirte yine gündeme gelecek. Bu şu anlama geliyor: Nisan 2019 şartlarına geri dönmeye çalışan UMH, Hafter'in bir yıllık kazanımlarını boşa çıkarmış olacak." ifadelerini kullandı.

RUSYA'NIN BÖLGEYE SAVAŞ UÇAKLARINI GÖNDERMESİ

Rusya'nın savaş uçakları göndermiş olmasının, ABD'nin Afrika Komutanlığı'nın açıkladığı üzere meselenin yeni bir boyuta geçme ihtimalini ortaya çıkardığını anlatan Prof. Dr. Duran, şöyle devam etti:

"(Yeni ihtimal nedir?) derseniz o da uçaklarla Trablus güçlerinin bombalanması ve Türkiye'nin oluşturduğu savunma, taarruz hattının püskürtülmesidir. Fakat bunun uluslararası camia tarafından nasıl göründüğü ayrı bir mesele olarak duruyor. Ocak ayındaki Berlin Konferansı, onun öncesinde Moskova'daki zirve önemliydi. Geldiğimiz noktada ise önce ateşkeslerle sonra diplomasiyi harekete geçirmek yönünde faaliyetler artacaktır. Bunun çerçevesi çok belli. Eğer bu tempo devam ederse Hafter güçlerinin dağılması kaçınılmazdır.

Libya'da dengeler bir anda değişebilir. Hafter'in etrafındaki koalisyon hızla dağılabilir. Bu da UMH'nin ülkenin tamamını kontrol altına alması anlamına gelir. Fakat bunu da belli güçlerin istemediği kanaatindeyim. BAE, Fransa, Rusya, Yunanistan ve Mısır da bunu engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Bunun içerisinde uçaklarla yapılabilecek saldırılar da dahil olmak üzere... Görünen şey şu: 'Nisan 2019'da saldırının başladığı noktaya gelinmeye yaklaştığımız için 'bu işi ateşkesle durduralım, tekrar bir siyasi süreci başlatalım.' Hafter'i bir şekilde tekrar masada tutmanın gayretini arayalım ya da en azından bazı güçlerin, yani daha önce saydığım ülkelerin menfaatlerini koruyacak bir masa kurulmasını 'temin edelim' gayretine girebilirler. Çünkü Libya'nın tamamının Türkiye'nin kontrolüne geçmesini hiçbir Avrupa ülkesi, ABD ve Rusya istemeyecektir. Dolayısıyla bunu sınırlandırmak için ellerinden geleni yapacaklardır."

"ASKERİ VE MORAL ÜSTÜNLÜĞÜ UMH TARAFINDA"

Sahada görülen ilerleme ve en son Trablus Havalimanı'nın ele geçirilmesi ile moral, hava, harekat ve taaruz üstünlüğünün batı tarafında, yani Trablus tarafında olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Duran, petrol bölgelerinin doğuda ve büyük kısmının Hafter'in kontrolünde olduğunu kaydetti.

Petrol kuyularına yönelik ticari emelleri olan ülkelerin, Türkiye'yi bölgede istemediğini ifade eden Prof. Dr. Duran, "Türkiye'nin, Libya hükümeti ile beraber petrol aramaya başlayacak olması, Doğu Akdeniz'deki yetki alanlarının paylaşılması ki bunlar çok hızlı gelişiyor. Bunlar tabii ki birçok ülkeyi rahatsız ediyor. Öncelikle Fransa, Kuzey Afrika'da Türkiye'yi bu kadar güçlü görmek istemiyor. Onların eski kolonyal dönemden kalma bir takım çıkarları var ve bunu rahatlıkla yürütmek istiyorlar. Türkiye buraya güçlü bir şekilde gelirse bunların önüne ket vurmuş, set çekmiş olur, bunu istemiyorlar. İtalya normalde Türkiye'nin müdahalesinden memnun ancak Türkiye'nin tamamen başarılı olmasını o bile istemez. Mısır burada çok net. Libya'da petrol var ve kendisi Libya üzerinde bir nüfuz kurmak istiyordu ve bunu Hafter üzerinden yapacaktı. Türkiye'nin kontrolünde olması Mısır'ın sınırlandırılması anlamına gelir. Zaten Sisi hükümeti ile Türkiye arasındaki ilişkinin sorunlu olması da diğer bir boyut." değerlendirmesinde bulundu.

"RUSYA İKİ TARAFLI OYNUYOR"

Prof. Dr. Duran, Rusya'nın, Libya konusunda iki taraflı oynadığını, her ne kadar 'iki tarafla da ilişkilerini sürdürdüğünü' söylüyor olsa da Hafter'i desteklediğinin bilindiğini belirterek şöyle devam etti:

"Dolayısıyla Rusya, Hafter'in kaybetmesini bir itibar kaybı olarak görecektir. Diğer aktörler açısından baktığımızda Tunus, Cezayir, Katar ve belki İtalya'nın, Türkiye'nin güçlü olmasından, Libya hükümetini korumasından memnun olduğunu görüyoruz. Bunun dışındaki aktörlerin, Türkiye'yi dengelemek için masaya müdahil olmaları yakındır. Bu aşamada, Türkiye'nin, Hafter'i tümüyle yenilgiye uğratacağını gördükleri anda çok daha fazla diplomasi ve diğer kaynaklar üzerinden bastıracaklardır. Ateşkes çağrılarının anlamı bu. Ama sahada hızlı bir gelişme olur, Hafter'in hızlı dağılması söz konusu olursa durum değişir, bu da ihtimal dahilindedir. Ama ben en azından şimdilik bunu ön görmüyorum.

O zaman da Serrac hükümetine kendi lehlerine, çıkarlarına olacak şekilde hızlı bir şekilde sarıldıklarını ve kendi nüfuzlarını oluşturmaya çalıştıklarını göreceğiz. Şimdiden Amerikalı şirketler devreye girmeye çalışıyorlar. İtalya'da bir takım hareketlenmeler var. Saha şu an henüz Hafter'in tam bir yenilgiye doğru gittiğini söyleyebileceğimiz bir yerde değil.

Ama Rusya ve BAE'nin desteğiyle ağır bir bombardımanla hava sahasını ele geçirip Trablus'ta sivilleri de katledecek bir işe kalkarlarsa bu sefer de Libya'daki iç savaş çok ileri noktalara taşınabilir. Aşiretlerin konumu ne olur, nasıl pozisyon alırlar, Libya'nın kendine has yapısından dolayı bu da önemli bir detay. Neticede bu kadar bombardıman, Libya halkının kaldırabileceği bir şey değil. İç savaş olmasına rağmen Libya'da sivil kayıplar nispeten daha az Yemen'e, Suriye'ye kıyasla. Dolayısıyla bu da aleyhte olabilecek bir şeydir. Burada muhtemel olan senaryo ağır bombardıman uçaklarıyla yapılabilecek saldırıların ucunu göstererek Türkiye'yi ve UMH'yi kendilerini güçlendirecek şekilde masaya çekmeye çalışacaklardır. Her geçen gün sahadaki mücadele giderek masadaki mücadeleye, bilek güreşine doğru ilerliyor diyebiliriz."

"DOĞU AKDENİZ'DE YUNAN YAYILMACILIĞI ENGELLENİYOR"

SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Türkiye'nin yeni Osmanlıcı veya yayılmacı olduğu yönündeki argümanların asılsız olduğuna da dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı:

"Doğu Akdeniz'de ve Libya'da gerçekte ne olduğuna bakıldığında şu görülecektir ki Türkiye bir kere BM ve uluslararası hukukun yanında yer almıştır ve ağırlıklı olarak Libya halkının desteklemiş olduğu bir aktörü, meşru hükümeti desteklemektedir. Bir diğer konu Türkiye, Doğu Akdeniz'in en önemli ülkelerinden birisi olarak Doğu Akdeniz'de kendisi olmadan bir paylaşım olamayacağını taraflara göstermiştir. Libya ile yapılan anlaşma Libyalıların faydası olacak şekilde bir petrol anlaşması ya da Akdeniz'deki yetki alanlarının paylaşımını konu etmektedir. Bu asla Avrupalı ülkelerin yaptığı gibi kendi çıkarlarına yonttukları bir şekilde değildir. Türkiye'nin varlığı ile Doğu Akdeniz'de adil bir paylaşımın önünün açılacağı, Yunan yayılmacılığının engellenebileceği bir denklem ortaya çıkacaktır ve bir anlamda Avrupa'nın istikrarına ve güvenliğine katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla Türkiye'nin istikrar kuran yaklaşımının aslında Avrupalı aktörlerin de çıkarına olduğunun görüleceğini umut ediyorum."