Sabah Gazetesi yazarlarından Hasan Basri Yalçın, bugün köşesinde SETA'nın hazırladığı medya raporunu ele aldı. Özellikle son dönemde yabancı basın kuruluşlarının Türkiye'de açtığı şubelerin incelendiği raporla ilgili olarak bazı sözde gazetecilerin "andıç" ve "fişleme" iddialarına tepki gösteren Yalçın, "Hepimizin resimlerini ve listelerini yayınlayan ve bize yandaş damgası vurmaktan çekinmeyen birçok gazeteci kılıklı militanın bu kadar ciyaklamasını anlamıyorum." dedi.
İşte Hasan Basri Yalçın'ın "Kim neye yandaşmış? Görelim" başlıklı o yazısı:
SETA geçtiğimiz hafta bir rapor yayınladı. Rapor son dönemlerde dikkat çeken bir konuya odaklanıyor. Birçok yabancı basın kuruluşu Türkiye/Türkçe şubelerini açıyor. SETA ise bir düşünce kuruluşu olarak bu yabancı basın kuruluşlarının Türkçe servislerinin yapısını ortaya çıkarmaya çalışmış. Sen misin bunu yapan?
Basın özgürlüğünden girildi. Fişlemeden çıkıldı. Mesele andıç suçlamasına kadar geldi. Kendisi 28 Şubat'ta andıç yayınlamış kimseler bile SETA'ya akıl vermeye kalkıyor. Öncelikle şunu söyleyelim. Durduk yere bir kurumu itibarsızlaştırmak üzere bu tür sahte suçlamalarda bulunmak zaten başlı başına bir sorun.
Dahası var. Andıç dediğiniz öyle olmaz. 28 Şubatçıların yüz karalarından biri olan andıcın temel özelliği yalan olması ve istihbarat sızdırmasına dayanmasıydı. Özellikle seçilmiş gazeteciler hakkında askeri istihbaratçılar sahte raporlar hazırlamış ve bunları gazetecilere sızdırmıştı. Gazeteciler de bu andıca dayanarak o insanları hainlikle suçlamıştı.
SETA'nın raporuna baktım. Yalan bulamadım. İstihbarat işareti göremedim. İhanet suçlaması da yok.
Ya ne var? Basit bir raporlama. Ne kadar yabancı servis varsa hepsi listelenmiş ve bunların siyasi tutumları çıkarılmaya çalışılmış. Yine rapor bize şunu gösteriyor. Bu yabancı basın kurumlarının Türkçe servislerinin neredeyse tamamı muhalif tutumlarıyla bilinen gazetecilerden oluşuyor. Rapor bu anlamda ortaya bir resim koyuyor. Soruyu soruyor.
Ve bence asıl tartışılması gereken bundan sonrasıdır. Türkiye'de neden bu kadar çok yabancı kaynaklı servis var? Neden bunların çoğunluğu muhalif isimlerle çalışıyor? Bu ikisi de oldukça meşru ve toplumun cevabını bilmek istediği sorulardır.
Ülkede yirminin üzerinde haber kanalı var. Bunların kimisi azılı muhalif kimisi hükümete yakın kimisi de ortadan bir çizgi tutturduğu iddiasında. Sonuç ne olursa olsun ortada oldukça kısıtlı bir reklam pastası var. Kendileri birer özel teşebbüs olma iddiasındaki bu kurumlar zaten dar olan reklam pastasından ne kadar para kazanmayı umuyor. Lafı uzatmayalım. Beş para kazanamazlar.
Peki bu değirmenin suyu nereden geliyor? Onu da eğip bükmeye gerek yok. Herkes biliyor. Bu servisler Türkiye'den yaptıkları yayıncılıkla para kazanma niyetinde değil. Aksine para harcayarak Türkiye'de siyasi ve toplumsal etki yapma hedefi güdüyor.
Bu konuda tek hedef Türkiye de değil. Aynı basın kuruluşları dünyanın dört bir tarafında bu tür operatif servisler kullanıyor. Hepsi böyledir demiyorum. Ama sizler de hangilerini kast ettiğimi biliyorsunuz.
Asıl mesele şu. Hiçbir ülkede bu kadar yoğun bir odaklanma bilmiyorum. Bilen varsa söylesin. SETA da bu ülkeye hizmet etmeye çalışan bir kuruluş olarak ülkemize yönelik bu ilgiyi merak eder ve bununla ilgili araştırma yapar.
Hepimizin resimlerini ve listelerini yayınlayan ve bize yandaş damgası vurmaktan çekinmeyen birçok gazeteci kılıklı militanın bu kadar ciyaklamasını anlamıyorum. Ama onlara kendi derdimi anlatayım. Benin neye yandaş olduğum belli. Ben bu ülkeden yanayım. Bu ülkeye çalışıyorum. Herkes de kendinin kime yandaşlık ettiğine ve neye hizmet verdiğine baksın. Eğer fark edemiyorsa SETA'nın raporunu da bir incelesin. Belki aradığı cevabı bulur.