Malumunuz Davutoğlu, Başbakanlık görevini bıraktıktan sonra Başkan Erdoğan'a ve AK Parti'ye bağlılığını tekrar tekrar izhar eden açıklamalarda bulunmuştu.
Ancak siyasî ikbal noktasında ışık göremeyenin gözünü hırs bürüyor. Bu sefer de parti kurma hazırlıklarına başladı. Fakat hızını alamayıp kendisiyle çelişmek pahasına art arda fecaat açıklamalarını sürdürüyor.
Sözde siyasete ahlâk getireceğini iddia eden bu şahıs, FETÖ'nün fuatavni karakteriyle yarışırcasına şöyle demiş:
"Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz.
Bugün insan yüzüne çıkamazlar, açık söylüyorum. Neden mi? Gelin hafızanızı bir yoklayın. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olacaktır." Kayyım atamalarına, Abdullah Gül ile birlikte aynı saat aynı dakikada tweett atarak karş çıkan eski Başbakan, FETÖ tutuklusu Baransu'nun "turbun büyüğü heybede" sözünü andırırcasına tehdit etmiş.
Böyle diyen kişi bir de eski Başbakan olunca, bize de "Konuşmazsan adam değilsin" demek kalıyor. Zira bu söz üzerine tüm PKK'lı ve FETÖ'cü hesaplar coştu; "Çözüm sürecini Erdoğan bozdurdu" ile başlayıp "Urfa'da uykusunda infaz edilen polisleri Erdoğan öldürttü"ye kadar varan saçmalıklarını boca ettiler.
Herkesin yüzü kösele olmuş, isteyen güvenli evinden gün yüzüne de çıkabiliyor.
O halde hatırlatayım: 7 Haziran-1 Kasım arasında Davutoğlu, "AK Parti ile koalisyon yapar mısınız" diye sormak için HDP'yi bizzat ziyaret etmişti. Üstelik HDP'nin o zamanki lideri, partisi 7 Haziran'da %13 alınca, zafer sarhoşluğu ile Erdoğan için "Asmayacağz, yargılayacağız" demişti.
Yine hatırlayalım; 1 Kasım'daki seçim zaferi öncesi hendek terörü ile mücadelede yol alınmaya başlanmıştı. Bu süreçte Davutoğlu ne yaptı; milletvekili dokunulmazlığı hakkında görüşmeleri için iki kurmayını HDP'ye yolladı. O dönemlerin hepsinde fikrimi açıkça belirtmiş nadir kâlemlerden biri olarak şunu sormuştum:
"AK Parti'yi temsilen Naci Bostancı ve Ayhan Sefer Üstün'ün son anda HDP ile de görüşmeye gönderilmesi ve Sırrı Süreyya Önder'in bir ceket bile giymeden onları karşıladığı görüntüsünü vermek ne kadar doğruydu? Daha da önemlisi gerekli miydi? Bu görüşme halka ve güvenlik güçlerine nasıl bir mesaj verdi?" Aradan bir hafta geçtikten sonra da Davutoğlu ne dedi: "2013 Mayıs'ındaki koşullara geri dönülmesi halinde çözüm süreci yeniden başlar." Erdoğan, basın önünde bu sözlere katılmadığını en sert biçimde belli etti ve Davutoğlu bir ay sonra artık Başbakan değildi.
O yüzden Sayın Davutoğlu, lütfen konuşun. Konuşun ki "büyük resim" netleşsin.
Konuşun ki siz görevi bıraktıktan bir ay sonra neden darbe olduğunu herkes daha iyi anlasın.