Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde, Camiler ve Din Görevlileri Haftası Programı'nda konuştu. Erdoğan'ın açıklamalarının satırbaşları şöyle:
"Ülkemizin dört bir yanındaki din görevlilerimizi temsilen bu gazi mekana teşrif eden siz kıymetli hocalarımıza teşekkür ediyorum. Sizlerin aracılığıyla yurtiçinde ve yurtdışında görev yapanlara selamlarımı gönderiyorum. Tüm imamlarımızın, müezzinlerimizin, hocalarımızın, vaiz ve vaize, müftülerimizin, din hizmetleri görevlilerimizin Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nı tebrik ediyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, 81 ilimizin tamamında Asya'dan Avrupa'ya ilim ve irşat çalışmaları yürüten gözbebeği kurumumuzdur. Camiler ve Din Görevlileri Haftası sizlerin bu çalışmalarınızın bilinmesi açısından bir fırsat teşkil ediyor. Toplumun bir kesimi Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevinin camiyle sınırlı olduğunu düşünüyor. Eğitim ve irşat faaliyetlerinde, milli bünyemize yabancı sapkınlıklarla mücadelede önemli görevler üstleniyor. Milletimizin birlik ve beraberliğini korumasında Diyanet'in katkıları göz ardı edilemez
DEAŞ belasının atlatılmasında da Diyanet'in payı büyük olmuştur. 15 Temmuz'un savuşturulmasında, FETÖ'nün açtığı yaraların kapanmasında Diyanet İşleri Başkanlığımız ön saflarda yer almıştır. Koronavirüse karşı yürüttüğümüz mücadelede de görev aldı. O sıkıntılı dönemi diğer ülkelere nazaran daha rahat atlattık.
Bu kurallara uymamak kul hakkına girmektir. Hiçbir vatandaşımın böylesi ağır bir vebalin altına girmeyeceğine inanıyorum. Diyanet camiamızdan toplumun bilinçlenmesinde oynadığı rolü devam ettirmesini bekliyorum.
"BİRÇOK MÜJDEYE MAZHAR OLDUK"
Bizim inancımızda dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek, yarın onu biçeriz. Dünya tarlasında iyilik, güzellik eken, ahirette iyilik, güzellik toplar. Bu hayatın albenisine kendisini kaptırıp, nefsinin esiri olan dünyasını ve ahiretini kaybeder. Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta da sabretmektir. Kur'an-ı Kerim bizlere her zorlukla birlikte bir kolaylık olduğunu müjdeliyor.
Rabbimizin birçok müjdesine mazhar olduk. Karadeniz'de tarihimizin en büyük doğalgaz rezervini keşfettik. Daha büyük keşifler için inancımızı artırdı. Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarında da güzel haberler almayı ümit ediyoruz.
Ayasofya'yı asli kimliğine döndürmenin bahtiyarlığını yaşadık. Tekrar camii hüviyetine kavuşması milletimin en büyük hayallerinden biriydi. Bizler de ilk gençlik yıllarımızdan itibaren ezan-ı Muhammedi'yi dinlemenin ümidiyle yaşadık. 86 yıllık mücadelenin en tatlı meyvesidir.
"ACIMASIZCA ELEŞTİRİLERE YANIT VERDİK"
Türkiye'nin kendi hükümranlık haklarını kullanarak attığı bu adım, dünya siyasetinde yeni bir dönemin habercisidir. Bağımsızlığı üzerindeki gölgeyi kaldırmıştır. Kariye'nin yine camiye çevrilmesi aynı şekilde ardı ardına bizler için müjdeydi. Ayasofya'nın hemen sonrasında açılışını yaptığımız Sümela Manastırı da ülkemizin inançlarla ilgili hiçbir kompleksinin olmadığını göstermiştir. Ayasofya kararı üzerinden Türkiye'yi eleştirenlere de en güzel cevabı verdik.
Batı dünyasında tam zıttı bir atmosferin hakim olduğunu görüyoruz. Batı ülkelerinde ırkçılık, ayrımcılık ve İslam düşmanlığı yayılıyor. Müslümanlara ait işyerleri faşist grupların hedefleri oluyor. Müslüman kadınlar sokakta, çarşıda, okulda sözlü ve fiili tacize maruz kalıyor. Türk ve Müslüman olduğu için hakları gasp edilenlerin haberlerini alıyoruz. Neo-Nazi terörü bizim vatandaşlarımız kadar Afrikaları, Asyalı göçmenleri, Musevileri de hedef alıyor. DEAŞ benzeri ideolojinin Avrupa'yı zehirlediğine şahit oluyoruz. İsveç'te Kur'an yakılması, Norveç'te yırtılması, Fransa'da Hz. Peygamber hakkında karikatürler yapılan saldırılardan birkaçıdır. Geçen yıl Yeni Zelanda'daki terör saldırısı insanlık olarak karşı karşıya kaldığımız tehdidi gözler önüne sermiştir. Batı dünyası bu kanser hücresiyle yüzleşmemiştir. Camilere ve Müslümanlara ait işyerlerine saldıran caniler soruşturmaya dahi uğramıyor. NSU gibi örgütler önemsizleştirilmeye çalışılıyor. Bugün birçok batı ülkesinde ırkçılık ve İslam düşmanlığı görmezden gelinmektedir. Avrupa ülkeleri terör üyeleri faillerine göre tavır takınmaktadır. 2012'deki Brevnik katliamı gibi gereken dersi çıkarmadığı anlaşılıyor. Bizim gibi hakikatleri haykıran siyasetçiler itibar suikastına uğradı. Türk ve İslam düşmanlığının arkasında yatan sebeplerden birisi de budur. Türkiye'yi susturunca hataların görülmeyeceğini sanıyorlar. Deve kuşu kafasını gömünde yok sayılmıyorsa, sorunlar da görmezden gelince yok sayılmıyor. Bugün görmezden geldikleri sorunlar yarın daha büyük felaketler olarak karşılarına çıkacaktır.
MACRON'A TEPKİ: HADSİZLİK, EDEPSİZLİK
Müslümanlara saldırmak, Avrupalı siyasetçilerin başarısızlıklarını örtmek için kullandıkları bir yöntem haline gelmiştir. İç siyasette sıkışan, dış politikada çuvallayan liderler İslam'ı hedef göstererek kifayetsizliğini gizlemeye çalışıyor. Bu isme son olarak Macron katılmıştır. 'İslam krizde' açıklaması açık bir provokasyondur.
Fransız devlet başkanı olarak, İslam'ın yapılandırılmasından bahsetmesi hadsizliktir, edepsizliktir. Devlet eliyle sözüm ona dinde reform totaliter toplumların alameti farikasıdır. Fransız toplumunun içinde bulunduğu krizi perdelemek istemektedir.
Fanatizmle mücadele değil, İslam'la ve Müslümanlarla hesaplaşmak olduğu anlaşılıyor. Müslümanlara dinsiz bir dindarlık dayatılmak isteniyor. Oryantalizmin yeni bir versiyonu olan bu zihniyet DEAŞ ve FETÖ'nün önünü açıyor. Hiç kimsenin Müslümanların can ve mal emniyetini, inanç özgürlüğünü riske atma hakkı yoktur. Onlarca insanını ırkçı teröre kurban vermiş bir ülke olarak bu tür provokasyonlara sessiz kalamayız. Dinimize ve inancımıza yönelik hadsizliği sineye çekemeyiz.
Devlet başkanları insanların kutsallarıyla ilgili konularda söz söylerken kılı kırk yarmalı. Macron'un cahili olduğu meselelerde konuşurken daha da dikkat etmesi gerekiyor. Kendisinden artık sömürge valisi gibi davranmak yerine, sorumlu bir devlet adamı gibi davranmasını bekliyoruz.
Türkiye olarak asimilasyona ne kadar karşıysak, entegrasyonu bir o kadar savunuyoruz. Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın kimliklerini koruyarak, sağlıklı entegrasyonu destekleyen çalışmalara hazırız. DEAŞ gibi sapkın akımların Türk toplumuna sirayet edememesinde din görevlilerimizin yürüttüğü irşat çalışmalarının büyük önemi olmuştur. Batılı liderlerin popülizm uğruna yanlış yollara sapmamalarını temenni ediyoruz. Hoşgörüsüzlük ne kadar artarsa artsın biz hoşgörüyü yüceltmeye devam edeceğiz."