CHP istedi, 27 Mayıs darbeci teröristleri Anayasa Mahkemesi’ni kurdu!

Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasına yönelik teklifin Cumhuriyet Halk Partisi tarafından gündeme getirildiği öğrenildi. 27 Mayıs darbesinin hemen akabinde de Anayasa Mahkemesi (AYM) kuruldu.

Giriş Tarihi :15 Ekim 2020 , 20:57 Güncelleme Tarihi :16 Ekim 2020 , 00:00
CHP istedi, 27 Mayıs darbeci teröristleri Anayasa Mahkemesi’ni kurdu!

CHP'nin, 12 Ocak 1959 tarihinde gerçekleştirdiği 14. Kurultay'daki seçim bildirgesinde "Kanunları denetleyecek Anayasa Mahkemesi kurulacaktır" ifadelerinin yer aldığı, 27 Mayıs 1960 darbesinin hemen ardından da Anayasa Mahkemesi'nin kurulduğu bildirildi.

CHP, "KANUNLARI DENETLEYECEK ANAYASA MAHKEMESİ KURULACAKTIR"

12 Ocak 1959: CHP'nin, 14. Kurultayı'nda "düzen değişikliği programı" olarak nitelendirdiği "İlk Hedefler Bildirisi" kabul edildi ve seçim bildirisinde, "Mahkeme bağımsızlığı ve yargıç güvencesi sağlanacak, Yüksek Hakimler Şurası kurulacaktır", "Radyo ve üniversite özerkliği sağlanacaktır", "Kanunları denetleyecek Anayasa Mahkemesi kurulacaktır" ve "Cumhurbaşkanı tarafsızlığı sağlanacaktır" ifadeleri kullanıldı.

Takvim Gazetesini telefonuna indir | Android

Takvim Gazetesini telefonuna indir | App

DARBECİLER, 27 MAYIS'TA YÖNETİME EL KOYDU

27 Mayıs 1960: TSK içerisindeki darbeci bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs'ta sabaha karşı yönetime el koydu. Saat: 04.36'da Ankara Radyosu'ndan okunan bildiriyle ''ihtilal'' duyuruldu.

Bildiride, şu ifadeler yer aldı:

"Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."

Milli Birlik Komitesi, Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetlerini askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Tüm tutuklular Yassıada'da hapsedildi.

9 Temmuz 1961: Milli Birlik Komitesi tarafından hazırlanan 1961 Anayasası darbeden 13 ay 13 gün sonra halk oylamasına sunuldu. 1961 Anayasası'nda Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Askeri Yargıtay kurulmasına yönelik maddeler yer aldı.

ANAYASA MAHKEMESİ KURULDU

22 Nisan 1962: Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri, yargılama ve çalışma usulü ile kararlarının niteliği 1961 Anayasası'nın 145 ila 152. maddelerinde düzenlendi, buna bağlı olarak 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ise tarihinde kabul edildi.

CHP: CHP'NİN HEDEFLERİ 27 MAYIS ANAYASASI İLE GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR

CHP, programında yer alan hedeflerin darbeciler tarafından uygulandığını resmen açıklandı.

CHP Genel Merkezi'nin resmi internet sitesinde yer alan "CHP'nin Tarihi" başlıklı bölümde, "'1959 yılındaki 'İlk Hedefler Beyannamesi', Ortanın Solu'na giden dikkat çekici bir kilometre taşıdır: Anayasa tartışmaları, Senato, Anayasa Mahkemesi, sendikal örgütlenme, çalışanlara grev hakkı tanınması, seçim sisteminin demokratikleştirilmesi (nispi temsil sistemi)… Bu hedefler, 27 Mayıs Anayasası ile gerçekleştirilmiştir" ifadeleri yer alıyor.

28 YIL KESİNTİSİZ CHP'DE GÖREV YAPTIĞINI AÇIKLAYAN YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN, İKİ DÖNEM ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINI YAPTI

Yekta Güngör Özden, 28 yıl aralıksız CHP'de görev yaptıktan sonra 1979'da Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na seçildi. Özden, Anayasa Mahkemesi'nin Başkanlığını iki kez yaptı. Özden, "1951 sonundan 18 Ocak 1979 yılına kadar aralıksız, CHP'de çoğu hukuksal değişik görevlerde bulundum" dedi.

Özden, Türk Solu dergisinde yayımlanan yazısında, Türk Solu hareketinin partileşmesi üzerine dergiden ayrıldığını açıklarken ilginç itiraflarda bulundu. Özden, yazısında 28 sene aralıksız CHP'de görev aldığını, partide hukuki görevlerde bulunduğunu itiraf etti.

İŞTE O YAZI

Yekta Güngör Özden, "Yolunuz açık olsun" başlıklı yazısında şunları dile getirdi:

"Demokratik siyasal yaşamın yadsınmaz öğesi bildiğim siyasal partilerin gereğine, yararına, partili olmanın genç yaşlardan başlayarak çağdaş yurttaşlık niteliğine katkısı olduğuna içtenlikle inanıyorum. 1951 sonundan 18.1.1979 yılına kadar aralıksız CHP'nde çoğu hukuksal değişik görevlerde bulundum. Emekliye ayrıldıktan sonra genel başkanlığını kabûl zorunda kaldığım Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi ile Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın genel başkanı olduğu Bağımsız Cumhuriyet Partisi'ni birleştirerek güçlü ve örnek bir yapı ile siyasal yaşama özlenen katkılarda bulunma girişimim imzasından dönen kimi üyelerin engellemesiyle karşılaşınca üyelikten ve Genel Başkanlıktan ayrılarak 14.2.2004'de siyasette hiçbir görev almamaya karar verdim. Özenle tuttuğum sözümü bundan böyle tutacağımdan kimsenin kuşkusu olmamalıdır..

Parti kurmamı isteyen 362 Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcisinden 7-8 kişisi dışındakilerin ilgisizlik ve karşıtlığı, güven ve dayanışma konularında ne durumda olduğumuzu açıklayan unutulması olanaksız bir çelişki örneğidir. Atatürkçü iktidarlar için Atatürkçü partiler koşuldur. Bu gerçeği gözardı ederek kişisel amaçlar ve dış etkilerle saldırılarını artıran aymaz ve bağnazlarla doyumsuzların ve kıskançların yüzünden umulan sonuçlar alınamadı. Demokrasi ile disiplini birbirinden ayıramayan, bencilliği ve gösteriyi önde tutan, unvan için koşuşanlar özverili çabaların sahiplerini kırdılar."

19 SENE ANAYASA MAHKEMESİ'NDE GÖREVDE BULUNDU

Yekta Güngör Özden, 11 Ocak 1979'da Cumhuriyet Senatosu tarafından Anayasa Mahkemesi asil üyeliğine seçildi, 2 Mart 1988 tarihinde Başkanvekilliğine, 8 Mayıs 1991'de ilk defa, 25 Mayıs 1995'te ikinci defa Başkanlığa getirildi ve 1 Ocak 1998 tarihinde emekli oldu. Özden'in adı Anayasa Mahkemesi Başkanı iken "SHP-CHP birleşik partisinin genel başkanı olarak" telaffuz edildi. Özden, emekliliğinde CHP'de aradığını bulamayınca, emekli ordu mensupları ile bir araya gelerek Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi'ni kurdu, ancak halkın desteğini alamayınca seçimlere bile katılamadı.

ARSLAN: ANAYASA MAHKEMESİ, 'TÜRKİYE'DE EGEMEN BENİM' DEDİ

Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, Polis Akademisi'nde öğretim üyesi olarak görev yaptığı dönemde Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararları eleştiren açıklamalarda bulundu.

Prof. Dr. Zühtü Arslan, 2008 yılında yaptığı açıklamada; Anayasa Mahkemesi'nin 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra kurulduğunu hatırlatarak, "İngiltere, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde anayasa mahkemeleri yok Almanya, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde anayasa mahkemelerinin tüm üyelerini parlamento belirliyor" dedi.

Zühtü Aslan, "Anayasa Mahkemesi kurulduğundan bu yana, anayasalara rağmen, sürekli anayasa değişiklikleri konusunda yetki alanını genişletiyor. Anayasa Mahkemesi; 'Türkiye'de egemen benim' dedi. Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin demokratik hiçbir temsili niteliği yok" ifadelerini kullandı.

İŞTE O RÖPORTAJ

Prof. Dr. Zühtü Arslan, 2008 yılında Anlayış Dergisi'ne yaptığı acıklamalar şöyle:

ARSLAN: SİYASAL ALANA MÜDAHALE EDEN BİR MAHKEME VAR

Peki, şekil şartlarına ilişkin anayasal hüküm bu kadar yoruma açık mı?

(…) Anayasa Mahkemesi kurulduğundan bu yana, anayasalara rağmen, sürekli anayasa değişiklikleri konusunda yetki alanını genişletiyor. Yani yargısal aktivizmi benimseyen, kendisine Anayasa ile verilen yetkileri genişleterek, hatta verilmeyen yetkileri de kendisine tanıyarak sürekli siyasal alana müdahale eden bir mahkeme var karşımızda.

ANAYASA MAHKEMESİ, "TÜRKİYE'DE EGEMEN BENİM" DEDİ

Gerek Anayasa Mahkemesi'nin gerekse yüksek yargının diğer organlarının kararları, sanki sadece hukuki bir tartışma söz konusuymuş gibi ele alınıyor. Meselenin bir de ekonomi politiği yok mu? Türkiye'deki egemenlik ilişkileriyle bunun bir ilişkisi yok mu?

(Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerindeki değişiklikleri iptal kararı) Bu son karar, aslında Türkiye'de egemenin kim olduğu sorusuyla yakından ilgili. Anayasa Mahkemesi bir anlamda bu kararla "Türkiye'de egemen benim" dedi. Çünkü biliyorsunuz, egemen herhangi bir tartışmalı konuda son sözü söyleyebilendir. Burada da şu tartışma gündeme geldi: Üniversitelerde başörtüsü serbestliği laikliğe aykırı mıdır, değil midir? Anayasa koyucu irade "Aykırı değildir" dedi. Tam tersine başörtüsü serbestliği laikliğin bir gereğidir, nitekim demokratik laik ülkelerde böyle bir yasak yoktur, dedi. Ve Meclis dörtte üç çoğunlukla anayasa değişikliği yaptı. Ancak Anayasa Mahkemesi dedi ki, daha önce verdiğim kararlarda olduğu gibi başörtüsü serbestîsi laikliğe aykırıdır; dolayısıyla Anayasa'nın değiştirilemez hükümlerinden birisi olan 2. maddeye aykırıdır. Sonuç olarak, bu tartışmada son sözü Meclis iradesini iptal eden Anayasa Mahkemesi söylemiş oldu.

(…) Soru çok basit: Atanarak göreve gelen çok az sayıdaki üye, demokratik yollarla seçilerek işbaşına gelmiş mesela 550 kişinin iradesini nasıl etkisiz kılabilir? (…) Halbuki anayasa yargısına yer vermeyen köklü demokratik rejimler de var. İngiltere, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde anayasa mahkemeleri yok. Ancak bu ülkelerde hukuk devleti ilkesi, demokrasi pekişmiş durumda ve temel haklar önemli ölçüde korunuyor.

ALMANYA, POLONYA VE MACARİSTAN'DA ANAYASA MAHKEMELERİNİN TÜM ÜYELERİNİ PARLAMENTO BELİRLİYOR

Sorun sadece anayasa yargısının varlığı sorunu değil. Türkiye'deki anayasa yargısının yapısıyla anayasa yargısına sahip olan Batılı demokrasilerdeki yapı da aynı değil..

Evet, Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin demokratik hiçbir temsili niteliği yok. Batı'da anayasa yargısına yer veren ülkelerde bu mahkemenin üyelerini önemli ölçüde parlamentolar belirliyor. Hatta Almanya, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde anayasa mahkemelerinin tüm üyelerini parlamento belirliyor. Almanya'nın Nazi geçmişini düşündüğünüzde bu çok daha önemli hale geliyor. Nazi tecrübesi yaşamış bir ülkede bile siyasilere bizdeki gibi güvensizlik yok. Bizde ise özellikle 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra anayasal düzeni belirleyen duygusal faktör, siyaset ve siyasetçi korkusu oldu. Bu korku beraberinde siyasete ve siyasal kurumlara güvensizliği getirdi. Anayasa Mahkemesi'nin üyelerinin hiçbirini parlamentonun belirlememesinin temel sebebi bu.

CHP'nin, 12 Ocak 1959 tarihinde gerçekleştirdiği 14. Kurultay'daki seçim bildirgesinde "Kanunları denetleyecek Anayasa Mahkemesi kurulacaktır" ifadelerinin yer aldığı, 27 Mayıs 1960 darbesinin hemen ardından da Anayasa Mahkemesi'nin kurulduğu bildirildi.

CHP, "KANUNLARI DENETLEYECEK ANAYASA MAHKEMESİ KURULACAKTIR"

12 Ocak 1959: CHP'nin, 14. Kurultayı'nda "düzen değişikliği programı" olarak nitelendirdiği "İlk Hedefler Bildirisi" kabul edildi ve seçim bildirisinde, "Mahkeme bağımsızlığı ve yargıç güvencesi sağlanacak, Yüksek Hakimler Şurası kurulacaktır", "Radyo ve üniversite özerkliği sağlanacaktır", "Kanunları denetleyecek Anayasa Mahkemesi kurulacaktır" ve "Cumhurbaşkanı tarafsızlığı sağlanacaktır" ifadeleri kullanıldı.

Takvim Gazetesini telefonuna indir | Android

Takvim Gazetesini telefonuna indir | App

DARBECİLER, 27 MAYIS'TA YÖNETİME EL KOYDU

27 Mayıs 1960: TSK içerisindeki darbeci bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, 27 Mayıs'ta sabaha karşı yönetime el koydu. Saat: 04.36'da Ankara Radyosu'ndan okunan bildiriyle ''ihtilal'' duyuruldu.

Bildiride, şu ifadeler yer aldı:

"Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."

Milli Birlik Komitesi, Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetlerini askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Tüm tutuklular Yassıada'da hapsedildi.

9 Temmuz 1961: Milli Birlik Komitesi tarafından hazırlanan 1961 Anayasası darbeden 13 ay 13 gün sonra halk oylamasına sunuldu. 1961 Anayasası'nda Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Askeri Yargıtay kurulmasına yönelik maddeler yer aldı.

ANAYASA MAHKEMESİ KURULDU

22 Nisan 1962: Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri, yargılama ve çalışma usulü ile kararlarının niteliği 1961 Anayasası'nın 145 ila 152. maddelerinde düzenlendi, buna bağlı olarak 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ise tarihinde kabul edildi.

CHP: CHP'NİN HEDEFLERİ 27 MAYIS ANAYASASI İLE GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR

CHP, programında yer alan hedeflerin darbeciler tarafından uygulandığını resmen açıklandı.

CHP Genel Merkezi'nin resmi internet sitesinde yer alan "CHP'nin Tarihi" başlıklı bölümde, "'1959 yılındaki 'İlk Hedefler Beyannamesi', Ortanın Solu'na giden dikkat çekici bir kilometre taşıdır: Anayasa tartışmaları, Senato, Anayasa Mahkemesi, sendikal örgütlenme, çalışanlara grev hakkı tanınması, seçim sisteminin demokratikleştirilmesi (nispi temsil sistemi)… Bu hedefler, 27 Mayıs Anayasası ile gerçekleştirilmiştir" ifadeleri yer alıyor.

28 YIL KESİNTİSİZ CHP'DE GÖREV YAPTIĞINI AÇIKLAYAN YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN, İKİ DÖNEM ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINI YAPTI

Yekta Güngör Özden, 28 yıl aralıksız CHP'de görev yaptıktan sonra 1979'da Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na seçildi. Özden, Anayasa Mahkemesi'nin Başkanlığını iki kez yaptı. Özden, "1951 sonundan 18 Ocak 1979 yılına kadar aralıksız, CHP'de çoğu hukuksal değişik görevlerde bulundum" dedi.

Özden, Türk Solu dergisinde yayımlanan yazısında, Türk Solu hareketinin partileşmesi üzerine dergiden ayrıldığını açıklarken ilginç itiraflarda bulundu. Özden, yazısında 28 sene aralıksız CHP'de görev aldığını, partide hukuki görevlerde bulunduğunu itiraf etti.

İŞTE O YAZI

Yekta Güngör Özden, "Yolunuz açık olsun" başlıklı yazısında şunları dile getirdi:

"Demokratik siyasal yaşamın yadsınmaz öğesi bildiğim siyasal partilerin gereğine, yararına, partili olmanın genç yaşlardan başlayarak çağdaş yurttaşlık niteliğine katkısı olduğuna içtenlikle inanıyorum. 1951 sonundan 18.1.1979 yılına kadar aralıksız CHP'nde çoğu hukuksal değişik görevlerde bulundum. Emekliye ayrıldıktan sonra genel başkanlığını kabûl zorunda kaldığım Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi ile Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ın genel başkanı olduğu Bağımsız Cumhuriyet Partisi'ni birleştirerek güçlü ve örnek bir yapı ile siyasal yaşama özlenen katkılarda bulunma girişimim imzasından dönen kimi üyelerin engellemesiyle karşılaşınca üyelikten ve Genel Başkanlıktan ayrılarak 14.2.2004'de siyasette hiçbir görev almamaya karar verdim. Özenle tuttuğum sözümü bundan böyle tutacağımdan kimsenin kuşkusu olmamalıdır..

Parti kurmamı isteyen 362 Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcisinden 7-8 kişisi dışındakilerin ilgisizlik ve karşıtlığı, güven ve dayanışma konularında ne durumda olduğumuzu açıklayan unutulması olanaksız bir çelişki örneğidir. Atatürkçü iktidarlar için Atatürkçü partiler koşuldur. Bu gerçeği gözardı ederek kişisel amaçlar ve dış etkilerle saldırılarını artıran aymaz ve bağnazlarla doyumsuzların ve kıskançların yüzünden umulan sonuçlar alınamadı. Demokrasi ile disiplini birbirinden ayıramayan, bencilliği ve gösteriyi önde tutan, unvan için koşuşanlar özverili çabaların sahiplerini kırdılar."

19 SENE ANAYASA MAHKEMESİ'NDE GÖREVDE BULUNDU

Yekta Güngör Özden, 11 Ocak 1979'da Cumhuriyet Senatosu tarafından Anayasa Mahkemesi asil üyeliğine seçildi, 2 Mart 1988 tarihinde Başkanvekilliğine, 8 Mayıs 1991'de ilk defa, 25 Mayıs 1995'te ikinci defa Başkanlığa getirildi ve 1 Ocak 1998 tarihinde emekli oldu. Özden'in adı Anayasa Mahkemesi Başkanı iken "SHP-CHP birleşik partisinin genel başkanı olarak" telaffuz edildi. Özden, emekliliğinde CHP'de aradığını bulamayınca, emekli ordu mensupları ile bir araya gelerek Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi'ni kurdu, ancak halkın desteğini alamayınca seçimlere bile katılamadı.

ARSLAN: ANAYASA MAHKEMESİ, 'TÜRKİYE'DE EGEMEN BENİM' DEDİ

Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, Polis Akademisi'nde öğretim üyesi olarak görev yaptığı dönemde Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararları eleştiren açıklamalarda bulundu.

Prof. Dr. Zühtü Arslan, 2008 yılında yaptığı açıklamada; Anayasa Mahkemesi'nin 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra kurulduğunu hatırlatarak, "İngiltere, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde anayasa mahkemeleri yok Almanya, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde anayasa mahkemelerinin tüm üyelerini parlamento belirliyor" dedi.

Zühtü Aslan, "Anayasa Mahkemesi kurulduğundan bu yana, anayasalara rağmen, sürekli anayasa değişiklikleri konusunda yetki alanını genişletiyor. Anayasa Mahkemesi; 'Türkiye'de egemen benim' dedi. Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin demokratik hiçbir temsili niteliği yok" ifadelerini kullandı.

İŞTE O RÖPORTAJ

Prof. Dr. Zühtü Arslan, 2008 yılında Anlayış Dergisi'ne yaptığı acıklamalar şöyle:

ARSLAN: SİYASAL ALANA MÜDAHALE EDEN BİR MAHKEME VAR

Peki, şekil şartlarına ilişkin anayasal hüküm bu kadar yoruma açık mı?

(…) Anayasa Mahkemesi kurulduğundan bu yana, anayasalara rağmen, sürekli anayasa değişiklikleri konusunda yetki alanını genişletiyor. Yani yargısal aktivizmi benimseyen, kendisine Anayasa ile verilen yetkileri genişleterek, hatta verilmeyen yetkileri de kendisine tanıyarak sürekli siyasal alana müdahale eden bir mahkeme var karşımızda.

ANAYASA MAHKEMESİ, "TÜRKİYE'DE EGEMEN BENİM" DEDİ

Gerek Anayasa Mahkemesi'nin gerekse yüksek yargının diğer organlarının kararları, sanki sadece hukuki bir tartışma söz konusuymuş gibi ele alınıyor. Meselenin bir de ekonomi politiği yok mu? Türkiye'deki egemenlik ilişkileriyle bunun bir ilişkisi yok mu?

(Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerindeki değişiklikleri iptal kararı) Bu son karar, aslında Türkiye'de egemenin kim olduğu sorusuyla yakından ilgili. Anayasa Mahkemesi bir anlamda bu kararla "Türkiye'de egemen benim" dedi. Çünkü biliyorsunuz, egemen herhangi bir tartışmalı konuda son sözü söyleyebilendir. Burada da şu tartışma gündeme geldi: Üniversitelerde başörtüsü serbestliği laikliğe aykırı mıdır, değil midir? Anayasa koyucu irade "Aykırı değildir" dedi. Tam tersine başörtüsü serbestliği laikliğin bir gereğidir, nitekim demokratik laik ülkelerde böyle bir yasak yoktur, dedi. Ve Meclis dörtte üç çoğunlukla anayasa değişikliği yaptı. Ancak Anayasa Mahkemesi dedi ki, daha önce verdiğim kararlarda olduğu gibi başörtüsü serbestîsi laikliğe aykırıdır; dolayısıyla Anayasa'nın değiştirilemez hükümlerinden birisi olan 2. maddeye aykırıdır. Sonuç olarak, bu tartışmada son sözü Meclis iradesini iptal eden Anayasa Mahkemesi söylemiş oldu.

(…) Soru çok basit: Atanarak göreve gelen çok az sayıdaki üye, demokratik yollarla seçilerek işbaşına gelmiş mesela 550 kişinin iradesini nasıl etkisiz kılabilir? (…) Halbuki anayasa yargısına yer vermeyen köklü demokratik rejimler de var. İngiltere, Hollanda ve İskandinav ülkelerinde anayasa mahkemeleri yok. Ancak bu ülkelerde hukuk devleti ilkesi, demokrasi pekişmiş durumda ve temel haklar önemli ölçüde korunuyor.

ALMANYA, POLONYA VE MACARİSTAN'DA ANAYASA MAHKEMELERİNİN TÜM ÜYELERİNİ PARLAMENTO BELİRLİYOR

Sorun sadece anayasa yargısının varlığı sorunu değil. Türkiye'deki anayasa yargısının yapısıyla anayasa yargısına sahip olan Batılı demokrasilerdeki yapı da aynı değil..

Evet, Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin demokratik hiçbir temsili niteliği yok. Batı'da anayasa yargısına yer veren ülkelerde bu mahkemenin üyelerini önemli ölçüde parlamentolar belirliyor. Hatta Almanya, Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde anayasa mahkemelerinin tüm üyelerini parlamento belirliyor. Almanya'nın Nazi geçmişini düşündüğünüzde bu çok daha önemli hale geliyor. Nazi tecrübesi yaşamış bir ülkede bile siyasilere bizdeki gibi güvensizlik yok. Bizde ise özellikle 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra anayasal düzeni belirleyen duygusal faktör, siyaset ve siyasetçi korkusu oldu. Bu korku beraberinde siyasete ve siyasal kurumlara güvensizliği getirdi. Anayasa Mahkemesi'nin üyelerinin hiçbirini parlamentonun belirlememesinin temel sebebi bu.