Son dakika: AK Parti MKYK sonrası Ömer Çelik’ten Kılıçdaroğlu'na 'Gara' tepkisi: Görülmemiş bir provokasyon!

Son dakika haberi… AK Parti MKYK Başkan Erdoğan liderliğinde toplandı. Toplantı sonrası AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik önemli açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu'nun terör örgütü PKK'nın vatandaşlarımızı şehit etmesi sonrası Başkan Erdoğan'ı hedef almasına tepki gösteren Çelik, "CHP adına konuşan genel başkan çıkıp da '13 şehidin sorumlusu Erdoğan' dediği zaman Türkiye'nin terörle mücadelesine doğrudan saldıran provokasyondur." dedi. Çelik ABD'nin 'eğer'li kınamasına da tepki gösterdi.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :18 Şubat 2021 , 18:07 Güncelleme Tarihi :18 Şubat 2021 , 23:22
Son dakika: AK Parti MKYK sonrası Ömer Çelik’ten Kılıçdaroğlu’na ’Gara’ tepkisi: Görülmemiş bir provokasyon!

İÇİNDEKİLER

AK Parti MKYK Başkan Erdoğan liderliğinde toplandı. Toplantı sonrası AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik önemli açıklamalarda bulundu.

Çelik'in açıklamalarından satırbaşları:

BATI'NIN ÇİFTE STANDARDI
Terör örgütünü hedef göstermek, lanetlemek yerine dikkatleri başka yere çekmeye çalışıyorlar. Batı'daki bu çifte standardı çok gördük. Örneğin Türkiye'de DEAŞ saldırısı olduğunda Avrupa'nın önemli binalarına Türk bayrağı yansıtılıyordu. Ama PKK terörü olduğunda binalarına Türk bayrağını yansıttıklarını görmedik. PKK terör örgütünü estetize etmek gibi bir şeyleri var.

PKK ELVERİŞLİ BİR MAŞA
PKK elverişli bir maşa. Birisi çıkıp Kürt çocuklarının geleceğini buraya bağlamak istiyor. Emin olun Kürt çocuklarının geleceğini buraya bağlayanların gözünde PKK'lıların yöneticilerinin hayatı bütün Kürt çocuklarının hayatından daha kıymetlidir. Böylesine bir katliam siyaseti yapıyor. Bölgedeki Kürt çocuklarının geleceği onların hiç umurunda değil.

Bütün bunlar olurken çıkıyor bu terör örgütü 'Bu katliamı biz yapmadık, Türk ordusu bombalamayı gerçekleştirirken oldu' derken baştan aşağı yalan söylüyor. Maalesef TBMM'de milletvekili siyaseti yapanlar bunu bir cinayet mekanizmasına çeviriyor. Orada şehitlerimizin naaşları alındıktan sonra, yapılan otopside de göründüğü gibi, bir bombalama ile vücut bütünlükleri dağınık değil. Sıkılan kurşunlarla hayatlarını kaybetmişler, şehadet mertebesine erişmişler.

KILIÇDAROĞLU'NA TEPKİ: PROVOKASYON
Meşru konuşan kimselerin yapması gereken terör örgütünü lanetlemektir. O süslü, estetize edilmiş, kalabalıklaştırılmış, başka laflarla zenginleştirilmiş lafların önemi yok. Türkiye'de köklü bir parti olan CHP adına konuşan genel başkan çıkıp da '13 şehidin sorumlusu Erdoğan' dediği zaman Türkiye'nin terörle mücadelesine doğrudan saldıran provokasyondur.

Ana akım partilerin hiçbirisinden geçmişte böyle skandal bir söz duyulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti'ne söylediği söz, PKK terör örgütüne söylenen sözlerden daha ağırdır. Bu üzerinde düşünülmesi gereken, üzüntü verici, vahim ve trajik sapma. Ne CHP'ye oy vermiş, gönül vermiş vatandaşlarımız böyle bir şeyi arzular ne de vatandaşlarımızın tamamı arzular. Bu görülmemiş bir provokasyondur. Siyasi ahlâkın, basiretin neresine sığar? Devlet adamlığının yerine girmiyorum, artık bunları geçtik, gittik.

"BURADA ŞEHİTLERİMİZİ ÖLDÜREN TERÖR ÖRGÜTÜNE ALAN AÇAN BİR YAKLAŞIM VAR"
Cumhurbaşkanımızın buna cevap verdiği zaman söylenen söz şu, Kılıçdaroğlu tarafından 'Ben şehitlerimizin hakkını savunmaya devam edeceğim'. Şehitlerin hakkını savunmak hepimizin boynunun borcudur. Burada şehitlerimizi öldüren terör örgütüne alan açan bir yaklaşım var. Terör örgütüne söylenecek laf Türkiye'nin devlet başkanına söylenirse böyle bir hak savunmuş olunur mu?

Rakamlarla konuşmak doğru değil; fakat dünyanın her tarafında rehinelerin kurtarılmasında operasyonların riski çok yüksektir. Devlet hayatı açısından pek çok metot denendikten, hayatlarını kurtarmak için her türlü hassasiyet karşısında ortaya çıkan tablo karşısında tartışmamız gereken konu terör örgütünün bölgemizde yaratmaya çalıştığı derinliği yok etmek üzere bütün dünyaya demir bir yumruk gibi bir mesaj vermek olması lazımdı.

Burada bütün dünyaya karşı kabine, muhalefet, iktidar partisi, muhalefet partileri tek bir yumruk olarak nasıl mesaj veririz arayışı içerisinde olunmalıydı. Ama çıkıp da PKK terör örgütüne söylenecek laf Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına söylendiği zaman siyasi kıblesini kaybetmiş, bütün siyasi değerlerden boşalmış bir tabloyu önümüze getiriyor. Orada birtakım sorular soruyor. O soruların hangisi mantıklıdır, hangisi mantıksızdır cevap veririz.

"BU SİYASET HAYATIMIZDA GÖRÜLMÜŞ EN BÜYÜK SKANDALLARDAN BİR TANESİDİR"
Ama en tepeye 13 şehidin sorumlusu Erdoğan'dır diyerek Cumhurbaşkanını suçlayacaksın, böylesine bir sapma, sapkınlık içine gireceksin ondan sonra şehitlere sahip çıkıyorum diyeceksin. Bu siyaset hayatımızda görülmüş en büyük skandallardan bir tanesidir. Keşke sağlıklı bir değerlendirme, makul, akıllıca muhalefet edeceği yerle düşmanlık edebileceği yeri ayırt edebilen bir yaklaşım görseydik.

Tabii ki muhalefet bir haktır, istediği meseleyi irdeleyebilir, hesap soruyorum diye birtakım argümanlar geliştiriyor olabilir. Ama siz yabancıların, birtakım düşmanlarımızın bile söylemediği şekilde Cumhurbaşkanını itham ederseniz. Katliam siyaseti yapanlarla aynı yerde durmak gibi bir durumdur bu. PKK terör örgütü 'Türk ordusu bombaladığı için oldu' diyor. Baştan aşağı yalan olduğu otopsi raporlarında gözüküyor. Onların misyonu bu. Ama bizim rakibimiz olsa da CHP'nin sayın Kılıçdaroğlu tarafından bu hale düşürülmesi siyaset hayatı için iyi değildir.

Sonuçta Türkiye terörle mücadelesini aynı irade ve kararlılıkla sürdürecektir. Son operasyonda kara desteği olmayan gerçekleştirilmesi örgütte yarattığı travmayı, sarsılmayı istihbarat örgütlerimiz takip ediyor. Bu ülkemize birilerinin sadece bir terör örgütünün saldırısı değil, bölgemizdeki haritaları değiştirmek isteyen, terör devletçikleri kurmak isteyen yürüten birilerinin bize karşı yürüttüğü bir vekalet savaşıdır. Türkiye Cumhuriyeti gereken cevabı en sert bir şekilde verecek. Kim ne derse desin bedeli ne olursa olsun sınırlarımızda bir terör devletçiği kurulmasına müsaade etmeyeceğiz.

Bundan sonrasında arzu ederiz ki, terör konusunda Türkiye'nin tek ses vermesi konusunda daha sağlıklı bir yaklaşım duyalım."

ABD'nin son zamanlarda iki tane açıklamasına tepki gösterdik. Müttefikimiz olarak Türk demokrasisine saygı duymasını bekliyoruz. Türkiye'ye talimat, istikamet verir gibi açıklamalarını doğru bulmuyoruz. Türkiye'nin demokrasisine, yargısına saygı bekliyoruz.

Bu meselelerde 'eğer PKK terör örgütü yaptıysa' diye ifade kullanılmasıdır. ABD Dışişleri Bakanı tanıdığımız birisidir, tam da onun dışişleri bakanlığı döneminde böylesine bir açıklama yapılmış olması ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır. Eğerle başlarsanız cümleye diğer söyledikleriniz hiçbir anlamı yoktur. Bu bizim hükümetimizin, silahlı kuvvetlerimizin beyanına inanmamak demektir.

Siz bu silahlı kuvvetlerin beyanına inanmazsanız müttefiklik ilişkisi nasıl sürdürülecek. Bununla ilgili beyanı 15 Temmuz gecesinde de gördük. Ne demişlerdi 'taraflara itidal tavsiye ediyoruz'. Biri devlet diğeri terör örgütü. Taraflara itidal tavsiye edilir mi? Daha sonra yapılan açıklamalar toparlayıcı nitelikteydi. Toparlayıcı bir dil kullanılmasını önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz. Öteki türlü kullanılan dil Türk-ABD ilişkilerini sabote edilmesi anlamına gelecektir.

Biz de bu çerçevede bize saldıran terör örgütleri söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanımız da ifade etti, ama, fakat, lakin diyerek cümle kurulmasını kabul etmiyoruz. Ama kelimesi kullanıldığı zaman işin içine siyasi münafıklık giriyor. Burada net olarak şu da görülmüştür, son operasyon bir kere daha göstermiştir. PYD/YPG terör örgütü PKK'dan emir almaktadır. Organik ilişki bile demeyeceksiniz, aynı şeydir. Amerikalı dostlarımız orada terör örgütünün nasıl hareket ettiğini avuçlarının içi gibi biliyorlar. Sonradan söylenen toparlayıcı ifadeleri makul buluyoruz.

Doğu Akdeniz'le ilgili olarak istikşafi görüşmelerin başlamasını doğru değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştik. Miçotakis dostluk forumu adı altında bir toplantı gerçekleştirdi. Soru şudur; Akdeniz ülkesi olan, bu sorunların merkezi olan Türkiye Cumhuriyeti niye davet edilmemiştir. Kuzey Kıbrıs Rum kesimindeki toplantıda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti niye yoktur? Herhangi bir soruna çözüm bulunması mümkün değildir. Netice itibariyle orada Yunanistan Dışişleri Bakanı tarafından yapılan açıklamalar Türkiye'ye dönük olarak husumet üreten yaklaşımlardır.

Yunan-Rum ikilisinin Türkiye'nin karşısında olan devletleri yanında yer alarak bir hayal kuruyorlarsa , bu hayalin adım atmasına müsaade etmeyiz, bu hayalin kabusa döndüğünü bildirmek isteriz. Türkiye orada uluslararası bir konferans önerdi. Samimi ve kapsayıcı işbirliği için bölge, kıyıdaş ülkelerin katılımıyla böyle bir konferansın düzenlenmesi gerektiğini sayın Cumhurbaşkanımız ifade ettiler. Yunanistan buna yanaşmazken dostluk forumu adı altında kendi maksimalist çıkarları için kullanırsa bu AB'nin Akdeniz için birlik projesini sabote eden bir şeydir.

Türkiye ile işbirliği, dostluk, kazan kazan temelinde, KKTC ile işbirliği doğru sonuçlar doğurur. Yunan sahil birliği, Frontex'in göçmenlerin botunu batırarak, Türkiye'ye iterek yaptığı şeyler o insanları öldürmeye dönük teşebbüstür. İçişleri Bakanlığımız, sahil güvenliğimiz bunları sık sık açıklıyor. Bu konularda hiç kimse insan hakları vermeye kalkmasın, Fransa'da hava sıcaklığı düşünce oradaki göçmenler elbiselerini yakmaya çalışmıştır.

MKYK toplantımızda ilerleyen kongre süreçlerimizi de değerlendirdik. Kadın ve gençlik kolları kongreleri konusunda bilgi alındı. Bu çerçevede toplantımız devam ediyor.

SORULAR VE YANITLAR

İLETİŞİM BAŞKANI ALTUN'U HEDEF ALAN HDP'YE SERT TEPKİ
"İletişim Başkanlığı'nın görevlerinden bir tanesi Türkiye'ye dönük kara propagandalarla mücadele etmek. Bu kara propagandaların büyük kısmı FETÖ, PKK ve DAEŞ terör örgütünün çeşitli dijital yapılanmaları ve başka mekanizmalarıyla gündeme geliyor. Bunları deşifre edince Fahrettin Bey ve İletişim Başkanlığı'ndaki arkadaşlarımızı hedef alıyorlar. Terör karşısında ikiyüzlülükleri deşifre edilince bunları yapıyorlar. Böyle 'hesap sorarız' vs. gibi ifadeler onu söyleyenlerin kendi söyleyip, kendi duyacağı ifadeler. Asıl hesap millete, tarihe, vicdana hesap vermesi gerekenler kendi yaptıkları şeyleri örtbas etmek için birtakım işlere giriyorlar. İletişim Başkanlığı kara propagandayla mücadeleye devam edecek, bundan sonra arttırarak devam edecek."

İlk bilgi gece saat 02.00'de Milli Savunma Bakanlığımız adına verildi. Bu bilgiyi AA geçti, MSB web sitesinden bütün dünya detaylarıyla duydu. Ondan sonra ayrıntıları Malatya Valisi çıktı açıklama yaptı. Bunun neyi sorgulanıyor? Bakanlar bu meseleyi anlatmaktan kaçınıyormuş gibisinden tavır sergiliyorlar. Bakanlarımız gittiler siyasi parti liderlerine bilgi verdiler, yüce meclise bilgi verdiler. Mesele nettir. İlk açıklama gece 02.00'de yapıldı. Odaklanılması gereken şey PKK terör örgütünün lanetlenmesi, ona karşı tek bir yumruk gibi görüntü verilmesi gerekirken tamamen iç siyasete dönük bir duruma dönüştürülmeye çalışıyor. Bu son derece yanlış. Operasyonun irdelenmesi, sorgulanması. Yumuşak güç unsuru olarak ve sert güç unsuru olarak şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinin yasalarına, geleneklerine uygun şekilde bu evlatlarımızın hayatı kurtarılması için her şey yapılmıştır. Bunları duyurarak, gazetelere ilan vererek mi yapacaksınız? Bu evlatlarımızın canını kurtarmak için diplomasi alanına giren, sert güç alanına giren yani operasyon alanına giren her imkan peşinde koşulmuştur. Yıllarca bunun için gayret sarfedilmiştir.

Kim hangi ölçeğe göre bakanların telaşlı olduğunu söylüyor. CHP'lilerin söylediği, bu şehadetlerin Türk ordusunun bombalaması sonucunda olmadığı, terör örgütünün katliamı sonunda olduğunu söylemişler. Bunu durduk yerde söylemiyorlar. Çünkü PKK terör örgütü her zamanki yalanlarından bir tanesini söyledi. Buna cevap vermesinler mi? Ayrıca yüce meclise, siyasi partilere bilgi verilirken bir gayret içinde olmaları niye eleştirilsin? Bu kadar saygısız, nezaketsiz bir ziyaret değerlendirilmesi olabilir mi? Nihayetinde size gelip bilgi veriyorlar. Hiçbir cümlesine katılmasanız bile, çıkar söylerseniz. Çıkıp telaşlıydılar, şöyle böyle diye saygısızca değerlendirileilir mi? Nihayetinde bunlar ne için yapılıyor? Siyasi partilerin en azından tepe yöneticileri açık bir şekilde tartışılmayacak şekilde bilgi sahibi olsunlar.

İnsan belli bir idrakle, izanla, insafla konuşur. Ayrıca her iki bakanımız terörle mücadelenin ilgili kurumların başında olan kişiler. Hergün emir veren kişiler. Neden telaşlanacaklar? Cesaretlerini onlar mı sınayacaklar? Burada gösterilen nezaket ifadelerinin PKK terör örgütünün yargılanması gereken bir süreçte neden göstermediklerini anlamakta güçlük çekiyoruz. Silahlı kuvvetlerin kullandığı teçhizat, kullandığı yöntem, mağaraya müdahale ederken kullandığı yöntem. Onlarca teori dolaşıyor. Karşısında terör örgütü bunları not alıyor. Silahlı kuvvetler buraya tekrar gelince nasıl tedbir alırız diye bakıyor. Siz çıkıp da orada verilen bilgiyi söyle bir psikolojiyle geldiler derseniz, anlamlı ve doğru yaklaşım olmaz.

Başka bir tanesi çıkıyor, terör örgütünü kutsayanlardan bir tanesi. Diyor ki, 'hesap vermeye geleceklerdi, hesap soruyorlar' diyor. Size neyin hesabını vereceklerdi bakanlar? Sen terör adına hesap sormaya kalkarsan o da anayasa adına, millet adına sana hesap sorar. Mesele bundan ibarettir.

"CUMHURBAŞKANIMIZIN ŞEHİT AİLELERİ KONUSUNDAKİ HASSASİYETİNİ ŞEHİT AİLELERİNE SORSUNLAR"
Cumhurbaşkanımızın şehit aileleri konusundaki hassasiyetini şehit ailelerine sorsunlar. Bunu eleştirenlerin ise şehit cenazelerinde karşılaştıkları tavrı biliyoruz. Cumhurbaşkanımız şehadet haberleri geldiği zaman değil, zaman zaman yine şehit ailelerini aramaya gayret eder, sorunlarıyla yakından ilgilenir, arkadaşlarımıza talimat verir. Biz şehit aileleriyle tek bir aileyiz. Bahsettiğiniz ifade o kişilerin içinde bulundukları ifadelerin birbiriyle karıştırılmasından kaynaklanıyor. Orada kastedilen şey uzun zaman alıkonulmuş olmalarıdır. Cumhurbaşkanımızın kastettiği şey uzun zamandır kurtarılması gereken evlatlarımız PKK tarafından alıkonulduğuna dönüktür. Katilce bir yaklaşımla şehit edilmişlerdir."

Sözde soykırım meselesiyle ilgili parlamentolar bu işe karıştığı andan itibaren siyasi mesele haline gelir. Bu ne Ermenistan'ın ne de Ermenilerin işine yarar. Diaspora'dakiler bunu bir ekonomi, endüstri haline getirmişlerdir. Yarın ilişkiler normalleşse bunların hepsi parasız, misyonsuz kalacakları için bulundukları ülkede parlamentoyu kararlar almaya zorlayarak ilişkilerin daha kötüleşmesini sağlamak. Hangi ülke bu sözde soykırım üzerine karar alıyorsa, Ermenistan'ı ve Ermeniler'i rehin tutmak için yapıyor bunu. Normalleşme olmasın diye yapıyorlar. Bu normalleşme kapısı açılmışken Ermenistan adım atmasın, bölge barışı faydalanmasın diye yapılan sabotaj girişimleridir. İlişkilerimizin kötüleşmesine yol açar, ikincisi yaptıkları iş bölge barışına katkı sağlamak değildir.

"FRANSA'DAKİ İSLAM YASASINI YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ"
Fransa'daki İslam yasasını yakından takip ediyoruz. Fransa içindeki siyasetçiler ve entelektüeller tarafından büyük bir tepkiyle karşılaşılıyor. Bakın Fransa hükümeti ne hale geldi? Le Pen bile bu yasanın aşırı olduğunu söylüyor. Fransa İçişleri Bakanı 'Le Pen İslama benim kadar tavır almıyor, benim kadar mücadele etmiyor'. Fransız demokrasisine bir faydası olmayacak, kamu idaresine, toplumsal barışına katkısı olmayacak, dinamit gibi işlev görecek. Bu yasa tasarısında belli bir dini grubu, davranışı, yemek yeme biçimini bile terörize eden yaklaşım var. Burada Fransız demokrasisine yazık oluyor. Fransa önemli müttefikimiz. İşbirliği yaptığımız pek çok alan var. Bu yasayla sabote etmemeleri gerekir."

"Silahlı kuvvetler terörle mücadele konusunda çok yüksek deneyime sahip bir ordu. Onun hangi teçhizatı kullandığını, hangi yöntemi kullandığını açıklarsanız son derece saçma sapan bir durumu ortaya çıkarır. Bir sonraki operasyonda terör örgütünün daha çok tedbir almasına yol açar bu. Herkesi hassasiyete davet ediyoruz. Bir tanesi çıkmış, üstelik milletvekili 'orada niçin müzakereci yoktu' diyor. Orada o evlatların canını kurtarmak için ne gerekiyorsa vardı. Bir tanesi çıkmış 'Esenboğa'da uçak kaçırma olayı olsa, böyle mi müdahale edilecek' diyor. 35 km. derinliği olan, kara desteği olmayan bir müdahale bu. Milli Savunma Bakanımızın askeri geçmişi konusunda bir tartışma yok. Ne yaptıklarını biliyorlar. Bunları söylediğimizde birşeyi örtbas etmek gibisinden söylüyorlar. Gidin NATO toplantısında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkinliğinin vurgulandığını görürsünüz. Bu konuda konuşan herkesten hassasiyet istirham ettiğimizi, bundan sonra yapılacak operasyonlarda asker, polis, jandarmamızın daha büyük güçlüklerle karşılaşmaması için bu hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum. Allah şehitlerimize rahmet eylesin, mekanları cennet olsun. Anne ve babalarının ellerinden öpüyoruz. Aziz hatıralarını aynı bayrağımız gibi tepede tutacağımıza namus sözü veriyoruz.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN