İzlenen bu siyaset bir paçozlaşma örneği olarak görünse de aslında bu bilinçli bir tercihti ve öncekiler gibi "milli ve yerli duruşa" saldırıydı. Başkan Erdoğan'ın deyimiyle "çıldırmalarının" ve unutmamalarının nedeni de Albayrak'ın, hem Enerji alanında hem de IMF'ye teslim etmediği Maliye alanında izlediği siyasetti. Bu siyasetin küresel düzeyde kimleri rahatsız ettiğine bakın, CHP'yi bugün yönetenlerin kimlere hizmet ettiği anlaşılır.
Bu yüzden de CHP yönetimi, Türkiye'nin kuşatıldığı son 5-6 yılda "umut veren" bir siyasi çıkışa imza atmadı ve tartışılmadı.
Peki, neyle tartışıldı?
Türkiye'nin bölgesinde izlediği milli siyasetine karşı çıkışıyla, "kontrollü darbe" yaklaşımıyla, Başkan Erdoğan'a "diktatör" veya "Sözde Cumhurbaşkanı" deyişiyle, hatta en son PKK'nın katliamını görmezden gelmesiyle tartışıldı.
Bu CHP'nin savrulduğunun işaretiydi. Öyle ki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sonunda PKK gibi bir terör örgütünü aklayan noktaya bile geldi. Bu siyasi körleşmenin tap noktasıydı. Bir ülkenin anamuhalefet partisi, bu kadar pervasızca toplumun hatta insanlığın karşısında yer alamazdı.
İşte bu noktada FETÖ yönetimi devreye girdi ve Albayrak saldırısı başladı. Bir anlamda gündem değiştirerek, Kılıçdaroğlu'nun terörü aklayan çıkışının üstü örtülecekti. Oysa artık çok geçti, solun yıllarca savunduğu "milli enerji ve maden" politikasını hayata geçiren Albayrak'a vicdanları kanatan saldırılar bile, onları kurtarmaya yetmeyecekti.
Ok yaydan çıkmış, CHP yine baltayı taşa vurmuştu. Artık buradan dönüşü de çok zor görünüyor.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN