Hakikat ötesi (Post-Truth) kavramı günümüz koşullarında öznel görüşlerin ve duyguların kamuoyunun belirlenmesinde nesnel gerçeklerden daha belirleyici olması durumunu ifade eder. Hakikat ötesi olgusunun çıkış noktası, yalanın ya da çarpıtılan ve yeniden tasarlanan gerçekliğin medya eliyle normalleştirilmesi, hedef kitlelerin hakikat yerine ihtiyaç hissettikleri ve duymaktan hoşnut oldukları kurgusal gerçeklikleri tercih ve talep etmesidir.
2016'da Oxford Sözlüğü'nün "Post-Truth"u yılın kelimesi olarak tespit etmesinin ardından hakikat ötesi ifadesi özellikle siyaset ve toplum kavramlarıyla birlikte anılmış ve kullanılmıştır. Yalanın estetik veya kabul edilebilir hale getirildiği hakikat ötesi siyaset ve söylemi oluşturanlar, yayanlar ve buna tapanlar, tahrif edilmiş gerçekliği hakikatin üstünde konumlandırarak insan aklını ve kalbini iğfal etmek suretiyle kendi sermaye, güç ve etki alanlarını mümkün olan en üst seviyeye taşımayı arzulamaktadır.
Hakikat ötesi dönemde dezenformasyon, kötücül siyasetin iletişimsel boyutta devamıdır. Bu yönüyle dezenformasyon sadece toplumu yanlış yönlendirme ve bilgiyi çarpıtma kampanyası değildir. Özellikle yeni dijital dönemde dezenformasyonun amacı ve sonuçları bu sınırların dışına çıkmış, bir ülkeye ve topluma zarar verebilecek boyutlara ulaşmıştır. Dolayısıyla alınacak tedbirler açısından da bir savaşın gerektirdiği kararlılık ve tutarlılık gösterilmelidir.
Dezenformasyon; uygulanması kolay, uygulandığı zaman da karşı konulması zor, yıkıcı bir silahtır. Yalanın organize ve enstrümantal haliyle mücadele, yalanı ortaya çıkaranlara ve bu yalanı bilinçli şekilde yayanlara karşı kararlı bir duruşla başarı kazanabilir. Yalanı ve dezenformasyonu masumane bir yanılgı olarak göstermeye çalışanlar da bu yanlıştan kendilerini kurtarmak zorundadır. Yalanla mücadele, aktif sosyal medya kullanıcılarının da kişisel sorumluluk alanıdır. Alışverişinde kötü bir ürünü almak istemeyen her vatandaş, bilgi alışverişinde de aynı hassasiyeti göstermek, yanlış ve yanıltıcı bilgiye karşı pro-aktif bir mücadelenin parçası olmak zorundadır.
Bununla birlikte, muhalif siyasi oluşumlar ve basın kurumları verdikleri iktidar mücadelesinin Türkiye'ye karşı açılan bir dezenformasyon savaşının parçası olmaması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Ülkemize karşı verilen bilgi ve etki savaşını iç siyasal düzlemde iktidara karşı kullanmaya çalışan çevrelere yönelik gerekli müeyyidelerin uygulanması halkımızın iktidara verdiği görev ve sorumluluklar arasındadır.
MUHALEFETİN HAKİKAT ÖTESİ SİYASET ANLAYIŞI
Hakikatin kimyasını bozan, genetiğini değiştiren siyasal aktörler, kişiler ve medya organları Makyavelist bir tarzla toplumları zehirlemektedir. "Post-Truth" çağda genetiği değiştirilmiş hakikat, hakikat değildir. Türkiye'de muhalefet partileri tam da bu noktada Makyavelist şekilde siyaseten girdikleri çıkmaz sokakta debelenirken, başta sosyal medya platformları olmak üzere tüm mecralarda yalan haber ve çarpıtılmış bilgi üzerine inşa edilmiş bir siyaset tarzı benimseyerek kamuoyunu manipüle etmeyi amaç edinmişlerdir.
Yalan haberler ve masa başında üretilen sahte bilgilerle toplumun bir kısmı manipüle edilerek kamuoyu polarize edilmekte, gerçek ile sahte arasındaki kalın çizgi ortadan kaldırılarak zihin karışıklığına neden olunmaktadır. "Post-Truth"un asıl görevi burada başlamaktadır. Meydana getirilen muğlaklık ve bulanıklık, kitleleri etkiye açık hale getirmekte, kararsızlığa sürüklemektedir. Dolayısıyla hangi bilgiye ve habere inanacağı konusunda arayışa giren bireyler, kendi düşüncelerini destekleyen, kendi duygularını güçlendiren ve onaylayan hakikat ötesini benimsemektedir. Muhalefetin dezenformasyona dayalı kısır siyasetiyle birlikte gerçekmiş gibi sunulan bilgi, haber, söylem ve politikaların kısa ve orta vadede yalan olduğu ortaya çıksa da ilk andaki etki ve kitleleri manipüle etme kapasitesi, sahte içeriğin hakikatin yerini almasına neden olmaktadır.
Türkiye'de bu yıl temmuz ayı sonunda başlayan orman yangınları sırasında sosyal medya platformlarında başlatılan negatif içerikli "Help Turkey" adlı kampanyayla Türkiye'yi basiretsiz ülke konumunda göstermeye çalışan ve aynı dönemde bir İngiliz bakanın Afgan göçmenlerle ilgili geçici mülteci merkezleri hakkındaki makalesini "Türkiye'de mülteci merkezi kurulacak." şeklinde yalana dönüştüren medya organları ve siyasal aktörler, en güncel "Post-Truth" örneklerine imza atmışlardır. Muhalefet partileri ve bir kısım muhalif medya, ilgili makalede Türkiye'nin adının geçmemesine ve hatta Türkiye ima dahi edilmemesine rağmen baştan sona yalan olan bir haberle negatif algı oluşturarak kamuoyunu aldatmaya çalıştı. Yalan haberi yapan BBC Türkçe tekzip yayınlayarak haberi silmesine rağmen, muhalefet partileri bu yalanı deklare etmeyi sürdürdü ve manipülasyonda ısrar etti. Oysa Sayın Cumhurbaşkanımız bu süreçte Afganistan konusunda yoğun bir diplomasi yürütmekte, düzensiz göçle mücadelede devletimizin tüm imkanları kullanılmakta, sınır güvenliğimiz kolluk kuvvetlerimiz tarafından teknolojinin de yardımıyla en iyi şekilde sağlanmaktadır.
DEZENFORMASYONLA STRATEJİK MÜCADELE
Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsünün 2018 yılında yayınlanan Dijital Haber Raporu'nda yer alan, 37 ülkede yapılan araştırmaya göre, Türkiye yüzde 49 ile en fazla dezenformasyona maruz kalan ülke konumundadır. ABD'de ise bu oran yüzde 31 seviyesindedir. We are Social'ın Ocak 2021 verilerine göre, 18 yaş ve üzerindeki internet kullanıcılarının internette karşılaştıkları bilgilerin yanlış, yalan ve yanıltıcı olabileceğine yönelik çok ciddi düzeyde endişe duydukları tespit edilmiştir. ABD'de internet kullanıcılarının yüzde 67,5'i, İngiltere'de yüzde 62,9'u, Türkiye'de yüzde 61,6'sı internetten aldıkları bilgilerin gerçek mi sahte mi olduğu yönünde büyük bir kaygı duymaktadır. Güncel veriler gösteriyor ki kullanıcılar, internetten edindiği bilgilere karşı septik bir yaklaşım sergilemektedir.