Ecevit ise 15 Mayıs 1979 tarihinde TÜSİAD için şunları söylüyordu:
"Büyük sermaye çevrelerinin paralı, tehditli ve uyarı muhtıralı duyuruları ile Türkiye'de hükümet öldürülemez. Öldürülebilse bile, böyle bir hükümetin cenazesini kimse taşıyamaz."
TÜSİAD 'HÜKÜMETİ ÖLDÜRDÜ'
Ancak kasım ayında TÜSİAD'ın dediği oldu. Ecevit'in deyimiyle "hükümet öldürülmüştü." cenazesini ise taşıyacak kişi bulunmuştu: Süleyman Demirel.
Ecevit hükümeti düştükten sonra 12 Eylül 1980 darbesine kadar sürecek olan Süleyman Demirel hükümeti kuruldu. 2001 yılında başbakanlık koltuğunda oturan Bülent Ecevit, TÜSİAD'ın Kıbrıs Türklerine karşı olan tavrını da grup toplantısında böyle eleştirdi. Ve Türkiye'nin yakın tarihine geçmiş olan o kara gün. 12 Eylül 1980. 12 Eylül bir silindir gibi geçti demokrasinin üzerinden... Dönemin ABD Merkezi Haberalma Ajansı CIA Türkiye masası istasyon şefi Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter'a darbeyi şu sözlerle haber verdi: "Bizim çocuklar başardı."
Kimdi o çocuklar? Muhtıra gibi ilanlardan 12 Eylül'e gidilmemiş miydi? Türkiye 12 Eylül darbesine sürüklenirken açıktan askeri yönetim çağrıları yapanlar vardı. Darbenin belki de tek kazananıydı patronlar. Darbeyle birlikte grevler yasaklandı, ücretler donduruldu, işçi hakları ve sendikal haklar bir çırpıda ortadan kaldırıldı. İşçi sendikaları, mallarına el konularak kapatıldı, yöneticileri tutuklandı, işkence tezgahlarına yatırıldı. 23 bin 677 dernek darbeciler tarafından kapatılmıştı ama TÜSİAD açıktı. Dahası, TÜSİAD, 12 Eylül döneminde, 16 Haziran 1981 tarihli bakanlar kurulu kararı uyarınca "Kamu yararına çalışan dernek" statüsü kazandı. Yani 12 Eylül ile birlikte patronlar ne istiyorsa o olmuştu. TÜSİAD'ın yıllık raporlarında ve özellikle de 1979-80 raporlarında iş çevrelerinin dile getirdiği düşünceler, hiçbir değişiklik yapılmadan, 12 Eylül'ün ekonomik politikaları haline geldi.
KOÇ'TAN EVREN'E MEKTUP
Türkiye'nin en büyük 500 şirketinin 1980 yılında toplam bilanço karları 124 milyar iken 1984 yılında 655 milyara çıktı. İşçi ücretleri ise 1970'lerdeki seviyesine ancak 1989-1991 arasındaki grev hareketinin kazanımları ile gelebildi. Sendikal hareket geriye itilmiş, işçi hakları yok sayılmış, Her şey piyasa ekonomisinin işleyişine tabi kılınmıştı. Sanki bir ülkenin ahını alan bu kanlı darbe İstanbul sermayesi için yapılmıştı. Öyle ki Türkiye'nin en zengin ailesinin başındaki isim Vehbi koç, Darbeci Kenan Evren'e bir mektup yazmış ve ona teşekkür etmişti. Yıllar sonra aralarında 78'liler girişiminin bulunduğu 12 Eylül'ü Yargılama Platformu, Beyoğlu'ndaki TÜSİAD binası önünde haykırıyordu. 'Paşaların patronu TÜSİAD da yargılansın!'
Şimdi 1971'e dönelim yeniden TÜSİAD'ın kurulduğu yıl. Profesör Necmettin Erbakan'ın da siyaset sahnesinde güçlendiği yıldı. İlk mesajını o gün kuruluş amacını duyururken Batılı değerler vurgusu ile veren TÜSİAD ile Erbakan'ın yolu kesişmişti. 26 yıl sonra TÜSİAD'ın korktuğu olmuş aslında. 70'li yıllarda ivme kazanan siyasi hareket Bugün karşısında hükümet ortağıydı.
"TÜSİAD VE SSK ÜLKENİN KANINI EMİYOR"
Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, 30 Temmuz 1996 tarihinde, TÜRK-İŞ Başkanı Bayram Meral'in yüzüne karşı bu cümleyi sarf etmişti. Çillerin, TÜSİAD'ı bir menfaat grubu olarak nitelemesi, belki de 28 Şubat'a giden yolda bazı kararların daha hızlı alınmasına neden olmuştu. TÜSİAD, o günlerde Refah Partisi-DYP koalisyonuna karşı açıkça cephe almıştı. Ülkenin kaynaklarını korumak isteyenlerle kaynaklara göz dikenlerin hikayesiydi bu aslında.
28 ŞUBAT'TA BÜYÜK ROL OYNADILAR
Zaten 28 şubat sürecinde küresel ekonomik çevrelerle iç içe olan 'Büyük sermaye'nin temsilcisi TÜSİAD büyük rol oynadı. Necmettin Erbakan'ın genel başkanı olduğu Refah Partisi, tüm medya baskısına rağmen 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmayı başarmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini Erbakan'a vermemek için çok uğraşsa da sonunda mecbur kaldı. Refah'ın hükümeti kurması ve Erbakan'ın başbakan olmasıyla birlikte Türkiye'de toplu bir cinnet senaryosu sahneye kondu. TÜSİAD önce Ecevit hükümetini düşürürken kullandığı 'ilan silahını' çekti. Sonra kontrolündeki medyayı ateşe verdi. Şeriat, laiklik, cumhuriyet gibi kavramlar manşetlerden düşmedi. TÜSİAD'ın ve onun kontrolündeki medyanın, desteği ile seçimle gelen iktidar, korku senaryoları ve nihayetinde askeri tanklarla yıkıldı.
28 Şubat sürecinin sivil ayağı tarihe "5'li çete" olarak geçti. Sefer görev emri almış ihtiyat birliği gibi darbecilerin yanında saf tutan iş dünyasından beş 'sivil' toplum örgütü. İki işçi sendikası, iki esnaf örgütü ve bir işveren sendikası. Darbenin 'sivil' ayağını oluşturan bu 5'li çetenin finansörü TÜSİAD'tan başkası değildi. 28 Şubat'ta o 28 Şubat'ın ardından Refah Partisi kapatıldı, yöneticilerine siyasi yasak konuldu. Başarılı bir algı operasyonuydu, çünkü bütün fatura o gün darbe yapılan insanlara kesildi. Onlarca banka batırıldı, Türkiye milyarlarca dolar zarara uğratıldı. Gayrı Safi Milli Hasıla'nın üçte biri buharlaştırıldı.
O dönem TÜSİADın hedeflerinden bir diğeri de Anadolu kaplanlarıydı. Yani TÜSİAD'ın iş dünyasındaki tekelini kıran MÜSİAD. Anadolu kaplanları merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın projesiydi. 1985-1991 döneminde canlandı. Ve mayıs 1990'da Müstakil İşadamları Derneği adı altında bir araya geldi Anadolu Kaplanları. TÜSİAD'a doğru akan önemli kaynakların bir kısmının Anadolu kaplanlarına yön değiştirmesi ekonomide yeni dinamikleri tetikledi. TÜSİAD karşısında Anadolu Kaplanları aktif pozisyona geçti. Ve MÜSİAD'ın hedef alındığı manşetler peş peşe geldi. Gazeteler "Genelkurmay'dan MÜSİAD'a ambargo" manşetleri atıldı.
MÜSİAD üyelerinin ürünlerinin askeri ihalelere sokulmaması tebliğleri yayınlandı. Hızla büyüyen Anadolu sermayesi tasfiye edilmek isteniyordu. İstediklerini de aldılar. 28 Şubat sürecindeki baskılarla MÜSİAD üyeleri yüzde 20 küçüldü. TÜSİAD'ın 28 Şubat darbesinde rolünü yıllar sonra Yine bir TÜSİAD üyesi yüzlere vurdu. Tarih 24 Ocak 2014 TÜSİAD'ın 44. Olağan Genel Kurulu yapılıyordu. 17 yıl aradan sonra TÜSİAD'a dönen işadamı İshak Alaton bir konuşma yapmak istedi. TÜSİAD'ın 28 Şubat'a destek verdiğini yayınladığı bildiri ile darbeye yeşil ışık yaktığını söyledi. Bunun TÜSİAD'dan uzaklaşmasına neden olduğunu anlattı. Sözleri salonda buz gibi bir hava estirdi. Alaton'un sözü Divan Başkanı Hüsnü Özyeğin tarafından kesildi. Kürsüden indirilen Alaton konuşmakta ısrarcı olunca oylama yapıldı ve konuşma yapmasına karar verildi. Yeniden kürsüye çıkan Alaton, "Utanç verici bir yönetim. Sizin adınıza ben utanıyorum. raporu TÜSİAD reddetti. o günün yönetim kurulu ibra edilmedi. TÜSİAD'ın tarihinde ilk defa yönetim kurulunun ibra edilmediği bir utancı yaşadım. Ben bugün bunu dile getirmek istedim. Başkan benim sözümü kesti. hepinizden özür diliyorum" dedi.
"BÜYÜK SERMAYE VE HOLDİNGLERİN YER ALDIĞI BİR BASKI GRUBUYUZ"
TÜSİAD tarihinde ilk ve son kez azınlık oylarıyla seçilen Ali Koçman bir söyleşisinde TÜSİAD'ın rolünü aslında en açık ifadeyle dile getirmişti. 1980-1985 yılları arasında TÜSİAD başkanlığı yapan ali koçman, açık açık "Büyük sermaye ve holdinglerin yer aldığı bir baskı grubuyuz" demişti. Bu itiraf elbette TÜSİAD'ı rahatsız etti, büyük bir patırtı koptu. Tarih 11 Aralık 1998... TÜSİAD Ankara'da iş adamları ve siyasetçilerin buluştuğu bir toplantı düzenledi. Toplantıya katılan Başbakan Mesut Yılmaz'ın TÜSİAD Onursal Başkanı Rahmi Koç'a söyledikleri, TÜSİAD'ın hükümetler üzerindeki etkisinin ne denli büyük olduğunu ortaya koyuyordu. Ve koalisyon hükümetlerin ne kadar aciz ve kırılgan bir yapıda olduğunun da itirafıydı bu.
AK PARTİ İKTİDARI BOYUNCA NASIL BİR STRATEJİ İZLEDİLER?
Peki darbeyle kurulmuş her darbenin destekçisi olmuş bu yapı AK Parti iktidarı boyunca nasıl bir strateji izledi? Türkiye bugünlerde bir kez daha Başkan Erdoğan'ın temsil ettiği sivil siyasetle, gazete ilanıyla hükümet düşüren TÜSİAD arasındaki günlere tanık oluyor. Aslında bir döngü. 14 yıl önce, Cumhurbaşkanlığı seçimleri bahane edilerek düzenlenen Cumhuriyet mitinglerinin ilki gerçekleştirilmişti. Mitingi düzenleyenler arasında bulunanların darbecilerle bağlantıları daha o günden tespit edilmişti, mitingler, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan'ın seçileceği, laik cumhuriyetin "irticacı AK Parti" tarafından şeriata dönüştürüleceği korkusu yayılarak düzenlenmişti. Mitingler daha sonra darbe çağrılarının yapıldığı birer kürsüye dönüştü. Mitinglerle birlikte hava dönünce TÜSİAD büyük bir u dönüşü ile AK Parti ile arasına mesafe koymaya başladı.
CUMHURİYET MİTİNGLERİNE DESTEK
TÜSİAD cumhuriyet mitinglerine açıkça destek verdi. Dönemin TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ, "Tandoğan Mitingi'ni de Çağlayan Mitingi'ni de bu gidişe dur demenin bir ifadesi olarak görebiliriz. Türkiye'nin aydınlık yüzünün kendini ortaya koyması olarak değerlendirebiliriz" sözleri ile darbe çığırtkanlığının yapıldığı cumhuriyet mitinglerine TÜSİAD desteğini açıklamış oldu. Bugüne kadar Türkiye'de demokrasi siyaset ne zaman güçlense TÜSİAD harekete geçti.
GEZİ VE 17-25 ARALIK...
Üstelik küresel güç merkezleriyle birlikte. Bu 12 Eylü'de de böyle oldu 28 Şubat'ta da. Adı hep darbelerle anılan TÜSİAD Gezi kalkışmasında da 17-25 aralık darbe girişiminde de hep karşı cephede yer aldı.
ŞİMDİ DE FAİZ BASKISI
Sözde yatırımcı özde tefeci TÜSİAD, Başkan Erdoğan'ın faiz zehrine karşı üretim ekonomisi modeline geçme projesinden rahatsız oldu. "Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli" şeklinde siyasi talimat kokan açıklamada "Erken faiz indirimi ile oluşan politikaların istikrarsızlık yaratacağına dair görüşlerimizi hem kamu kurumları hem de kamuoyuyla pek çok kez paylaştık." ifadeleriyle faiz indiriminden duyulan rahatsızlık dile getirildi. Sözde yatırımcı iş adamlarının oluşturduğu derneğin üretim değil faiz istemesi manidar! Açıklama zamanlama açısından da dikkat çekiyor. Erken seçim baskısı yapan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun dün TÜSİAD Başkanı ile görüşme gerçekleştirdiği biliniyor.