"BİR PARTİ GENEL BAŞKANI 'BEN ARACI MİLLETVEKİLİ GÖNDERİRSEM PARTİM ZARAR GÖRÜR' DEMİŞ"
"Yaşadığınız acabalar da var. Böyle bir durum sürüyor değil mi?" sorusuna Hakkı Kiraz, "8,5 saat hop kalkıyorsun hop oturuyorsun. O acabalara gelince, bir ara baktım arkadaşları sağ olsun tabii bizi teselli etmek için gerekenleri yapıyorlar. Devamlı irtibat halindeyiz. 'Tamam' dediler, bir şahsı söylediler, ismini söylememe gerek yok, bir milletvekilini çağırmışlar. Gelsin aracı olsun diye. 'Biz bırakırız, olayı sonlandırırız.' 'İyi' dedik. Bir ara inanın hoşuma da gitmedi değil. 'Olur' dedim, ya belki olabilir. Yani neticede bazı şeyler oluyor böyle. Kendimizi en kötüsüne hazırladık. 'Olacaksa olacak' dedim. 'Burada kaderimiz buysa olacak.' Ben halen, 7 sene geçti, kapı bazen çalındığı zaman acaba diyorum geldi mi?" yanıtını verdi.
Kiraz şöyle devam etti:
"Bir de böyle bir olay var. İşte bir milletvekilinin adını söylediler. O milletvekili de bütün bir önceki eylemlerde, şurada burada hep onlarla böyle kol kola kenetlenmiş vaziyette eylemlere katılmış. 'Olabilir, arkadaşlarıdır, olsun' dedim. Ama dediler ki milletvekili telefonunu kapatmış, tekrar kaçmış. Mensubu olduğu partinin Genel Başkanını aramışlar, 'Ben gönderirsem partim zarar görür' demiş. Bir an için orada bir durdum. 'Yahu' dedim, farz edelim Gezi olaylarında 'Demokrasi havarisiyiz' deyip mangalda kül bırakmayan nice nice insanlar, 'Biz insanız, biz insan hakları savunucusuyuz' diyen insanlar çıktılar, bir ağacın kesilmesini bahane ederek Türkiye'yi neredeyse yok etmeye çalıştılar. Meydanları yıktılar. O kadar insan. Yani böyle bir şey olabilir mi? Fakat burada bir can var, çıt yok. Ama söz konusu onlar olunca işte, 'Ben Avrupa'da, şu üniversitede insan hakları konusunda master yapmışım, ben uzmanım', işte gazeteciler olsun, şu-bu olsun falan, baktım hiçbirisinden ses yok. O an için şöyle bir düşündüm, bütün samimiyetimle söylüyorum, her zaman da iftiharla söylüyorum, kim nasıl anlıyorsa anlasın. 'Ya' dedim, 'bu devlet iki tane teröristle pazarlık yapmaz ve yapmamalıdır da. Ben yapmasını da istemiyorum. Eğer şayet bu insanın veya bu insanların aracılığıyla yapılacak pazarlık sonucu oğlumun ömrü uzayacaksa onu da istemiyorum. Bu devlet boyun eğmesin. Namerde muhtaç olmaktansa ben mertçe ölmeyi tercih ederim."
"BİZ OĞULSUZ KALABİLİRİZ' DEDİĞİM ZAMAN DÜNYAM YIKILDI"
"O milletvekilinin size ulaşma çabasında olmadığını görünce mi böyle düşündünüz?" sorusuna Hakkı Kiraz, "Tabii, açıkçası öyle. Bir de 'Hanım gel' dedim. Tabii bunu söylemek şu anda, burada kolay. Ama bir de hanımımla çocuklarla sağda solda telefonlarla konuşuyorum devamlı, yürek durmuyor." karşılığını verdi.
Konuşması sırasında zaman zaman duygusal anlar yaşayan Kiraz, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Hanım eğer kaderimizde bu varsa biz bu kaderi öpüp başımıza koyalım, namerde de muhtaç olmayalım' dedim. Zaten biz ayetin mealine iman etmişiz. Ecel gelmişse hiç kimse ne bir saniye ileri ne bir saniye geri getirebilir. Niye ben boyun eğeyim? Zaten adamlar da yok piyasada. Bir de devlet bunlara boyun mu eğsin? 'Biz oğulsuz kalabiliriz' dedim. Aynen bunu hanımımla konuşuyoruz. Tabii anne yüreği dayanır mı? Ben konuşuyorum, benim yüreğim gerçekten öyle miydi? Ben kan yutuyordum, ciğerlerim parçalanmış. Hanımın halini görüyorum, içime bakıyorum. Ama gene de dedim ki 'Bu devlete karşı yapılmış bir saldırıdır. Biz oğulsuz kalabiliriz. Torunlarımız yetim kalabilir, gelinimiz dul kalabilir, kızlarımız ağabeysiz kalabilir, ailemiz de Selim'siz kalabilir, normaldir. Binlerce Selim'imiz olur, binlerce daha torunumuz olur. Bu duyarlı millet bizim evladımız olur. Ama şayet devlete zarar gelirse, devlete halel gelirse, devlet yok olursa, biz de yok oluruz. Biz devletsiz yaşayamayız, bir de onurumuz vardır' dedim. 'Onurumuzu da koruyalım, oğlumuz ölebilir ama onurumuz… Biz bir oğul daha bulabiliriz ama onurumuz yok olursa biz onurumuzu bulamayız tekrar. Allah şahidim olsun, Allah benim kalbime, eşimin kalbine öyle bir ferahlık verdi, öyle bir rahatlama geldi bize. Eşim döndü, 'Doğru söylüyorsun' dedi. 'Verince bize mi sorulmuştu sanki, alınca da bize sormaz, bize soracak da değil' dedi. Ama Allah bizim sabrımızı almasın bizden, sabrımızı artırsın. Elhamdülillah o gün bir, bugün iki çok sabırlıyız. Yüreğimiz yanıyor mu? Özlemiyor muyuz? Çok özlüyoruz. Hiç gece olmasını istemiyorum. Geceler bitmiyor."
"BİZ AĞABEY-KARDEŞ GİBİYDİK"
Baba Kiraz, "Yüreğinizdeki har devam ediyor mi?" sorusunu da "Hiç soğumamış. Ben bazen kendi kendime diyordum ki 'Yahu acaba biz mi abartıyoruz?' Bizim Selim'le baba oğul ilişkimiz yoktu. Biz ağabey kardeş gibiydik. Burada oturuyor, gece saat 03.00'e kadar memleket meselelerini konuşuyorduk. Benim sağımdı, solumdu, her tarafım, her şeyimdi. Onunla beraber, bir arkadaşımdı. Ve bizim öyle bir mutlu ailemiz var ki." diye konuştu.
Kolay bir şey yaşamadıklarını ve her şehitliğin çok önemli olduğunu vurgulayan Kiraz, "Her şehit ailesinin döktüğü gözyaşı da çok önemlidir. Fakat bizimki biraz hani farklıdır. Ben YouTube'a giremiyorum biliyor musunuz? YouTube'u aç Mehmet Selim veya Hakkı Kiraz yaz, ilk günkü olay orada duruyor. Twitter'a gir, yine aynı. İnternete gir yine aynı. Ya bu bizim cezamız mı?" diye sordu.
Devletin büyük hassasiyet göstermesine rağmen görüntülerin bu sitelerden kalkmadığını ve başka yerden yeniden yayımlandığını aktaran Kiraz, şehitlere kurşun sıkanların vatanın bütün nimetlerinden yararlandığını ve bunun kendisini acıttığını da dile getirdi.
"Böyle bir dünya yok, böyle bir ülke yok, böyle bir demokrasi de yok. Sen hiçbir teröristi savunamazsın kardeşim ya. Ama ne yapıyor, bakıyoruz televizyonda. Hiçbir şehit ailesinden bahsetmeyip sadece teröristin cezaevinde rahat etmediğini konu eden insanlar var. Ya bu vicdan mı bu hak mı bu adalet mi?" diyen Kiraz, bu insanların şehit ailelerine empati yapmaları gerektiğini ancak o vicdana sahip olmadıkların söyledi.
Havaalanında terörist yanlısı milletvekillerinin VIP'den yararlandığını, oğlu adliyede şehit olurken adliye bahçesinde 'Biz de sizi seviyoruz güzel yürekli insanlar' deyip slogan atan milletvekili olduğunu belirten Kiraz, "Bakın bir de böyle bir zihniyet var. Ama bakıyorum elini kolunu sallıyor VIP'ten geçiyor, oturuyor salonda. Kahvesini yudumluyor, pastasını yiyor ve uçak da onu bekliyor VIP'li olduğu için. Böyle bir dünya yok. Olmaması lazım ama ne yapalım yasalarımız buna cevaz veriyor. Ama biz şikayetçi miyiz? Değiliz. Devlet baki olsun, millet var olsun bu bize yeter. Biz bu devlet bu millet için varız. Her şey bu devlete feda olsun." diye konuştu.
"HASTANEDE BENİ TANIYAN BİRİ BOYNUMA SARILIP AĞLADI"
"Metanetiniz çok takdir gördü. Bir baba olarak yüreğiniz yanarken bu tür şeyleri düşünmek de çok kolay şeyler değil. İnsanlar size sahip çıktılar mı?" sorusuna Kiraz, "Yaşadıklarımız gerçekten kolay şeyler değil" dedi.
Bu millete şükran borcu olduğunu, devlete, adliye teşkilatına da müteşekkir kaldığını ifade eden Kiraz, "Benim oğlum sanki adliyede çalışıyor, hayattadır. Zaten hepsi benim kardeşim evladım. Ve o muameleyi de kendilerinde görüyorum. Devletten de o muameleyi görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızdan tutun en alt kademede çalışan devlet görevlilerine, artı halkımıza. Bu duyarlı, kadirşinas, mümtaz halkımız bizi görüyor." dedi.
Bir gün bir hastanede doktor sırası beklerken bir kişinin kendisine baktığını ve en son dayanamayıp yanına gelerek konuştuğunu anlatan Kiraz, gözyaşlarına hakim olamayarak şunları söyledi:
"Şöyle göz göze gelince geldi, 'Ağabey ben yanlış mı görüyorum yoksa sizi gerçekten tanıdım mı?' dedi. 'Siz şehit savcımızın babası değil misiniz?' diye sordu. Gözünün içine baktım, 'Evet' dedim. Evet dememle birlikte adam boşaldı, gözyaşlarını tutamadı, sarıldı boynuma. 'Biz o gün kalktık oturduk dua ettik, ama Allah dualarımızı kabul etmedi.' dedi. 'Allah duanızı kabul etti' dedim. 'Allah bizim için böyle hayırlı görmüştü, böyle oldu.' Şimdi böyle duyarlı insanlarımıza ben minnettarım. Hiçbir şikayetim yok bu konuda."
"8,5 SAAT OĞLUMUZLA İMTİHAN EDİLDİK"
Oğlunun görüntülerinin bir televizyon kanalı tarafından Avrupa'ya canlı verildiğini, Hindistan, Suriye, İtalya ve Fransa'dan arkadaşlarının arayıp "Senin oğlun mu?" diye sorduklarını anlatan Kiraz, "Düşünebiliyor musunuz, 8,5 saat oğlumuzla imtihan edildik. Döndüm dolaştım. Çok zordur. Ama 'Bize değil bu, devletedir' dedim. 'Devleteyse bizim dik durmamız lazım. Yüreğimize taş basalım' dedim hanıma" ifadelerini kullandı.
Kiraz, oğluyla olan bir anısını şöyle anlattı:
"Mersin'de bir gün bizim evde sabah namazına gideceğim, çıktım vestiyerden Selim'in montunu üzerime geçirdim gittim. Döndüğümde kapıyı açtı. Üzerimde montunu gördü direkt annesine gitti. 'Başka bir şey bulamadı mı babam' diye sordu. Annesi sorunca, 'Ne kadar kıymetli montu var, gideyim bir tane daha alayım ona, bu bana kalsın' dedim. Mesele ne biliyor musunuz? İki tane çocuğu var, okumuş, savcı olmuş, mesleğini eline almış, eşi hakim, fakat cebinde sigarasıyla çakmağı varmış. Ben o montu giyip elimi cebine atmışsam sigarayla çakmağı görmüşüm. Niye ben görmüşüm diye üzülmüş, utanmış. Bana, 'Baba ne olursa olsun keşke sen görmeseydin sigaramı' dedi. Şimdi böyle bir çocuğa ne dersin?
"OĞLUM BERKİN ELVAN'IN BABASINA, 'HİÇ ENDİŞE ETME SENİN OĞLUNUN HAKKINI KAYBETMEM' DEDİ"
"Olayda Berkin Elvan'ın ailesine ulaşılmadı mı onlar aracı olmayı kabul etmediler mi?" sorusuna karşılık, "Ulaştılar" yanıtını veren Kiraz, merhum oğlunun Elvan ile ilgili soruşturma dosyasını eve getirip, eski adliye çalışanı olduğu için kendisine de gösterip görüş aldığını belirterek şöyle devam etti:
"'Babacığım bir yanlış yapmayalım, dosyaya sen de bir bak' dedi. 'Sonuçta 15 yaşında bir çocuk kasten veya kazara ölmüş ve ben bunun dosyasına bakıyorum. Allah adına yemin ederim ki sen dahi çıksan karşıma ben seni kayırmam, kaldı ki kimseyi' dedi. Onun için çok titiz. Sonuçta 15 yaşında bir çocuktur. Yalnız annesini ve babasını, Sami'dir babasının adı, çağırmış, sağlar, benimle de görüşmemişler, ellerini vicdanlarına koysunlar, oğullarının dosyasına bakan savcı benim oğlum, Mehmet Selim Kiraz, onları çağırdığı zaman, 'Sami Amca senin oğlunun dosyasına ben bakıyorum, bakacağım, elimden geleni de yapacağım' demiş mi dememiş mi? Babasını odasına çağırmış, 'Hiç endişe de etme, Allah da şahidim olsun, kim çıkarsa çıksın karşıma ben senin oğlunun hakkını kaybetmem, sonuçta 15 yaşında bir çocuk kasten veya kazara öldürülmüş, ama senin oğlunun hatırı için de sebepsiz yere bu avukatlarınızın söylediği gibi hiç kimseyi de suçlamam haksız yere. Ben dosyayı hazırladım. Dosyayı tamamladım. Adli Tıp Kurumuna gönderiyorum. Kurumdan gelecek rapora göre iddianamem hazırdır. Davayı açacağım artık mahkeme nasıl karar verir mahkeme bilir.' demiş.
Bunu söyleyen bir adam. Babasıyla da böyle görüşen bir adam. 3 gün sonra dosyayı Adli Tıp Kurumuna gönderiyor. 3 gün sonra siz gidiyorsunuz, bu olayı yapıyorsunuz. Sizin derdiniz, davanın bitmesi mi yoksa başka bir şey mi? Tabii ki derdiniz başka bir şey ama benim oğlumun ne günahı vardı? Ben sizlere, beddua etmemişim bugüne kadar, sadece ve sadece sizi ve sizi destekleyenleri Allah'ın o mahkeme-i kübradaki adaletine havale ediyorum. Başka bir şey demiyorum. Bugüne kadar bu lafı söylememişim ha, ilk defa siz sordunuz, ben de söyledim. Sami Bey'i çağırdılar, o da gelmiş, seslenmiş de o teröristlere. 'Benim ciğerim yandı siz başkasının ciğerini yakmayın' diye. Ama dinlemediler. Demişler ki 'Seninle ilgili bir şey değil.' Niyete bakın. Sami bey, 'Vazgeçin bu işten' demiş. Ama dinlememişler. Şimdi bu böyleyken bunları savunan, 'Biz insan hakları, demokrasi savunuyoruz, savunucusuyuz, master yapmışız' diyen, mangalda kül bırakmayan sözüm ona adamlar, o gün dilini yuttu, kayıplara karıştı. Bu işte insanın yüreğini yakan bunlar işte, ama ne yapacaksın?"