Biden'ın 'Armageddon' çıkışı! Evanjelist söylem neden popüler oldu? Nükleer savaşa hazır olun mesajı mı, siyasi manevra mı?

ABD Başkanı Joe Biden, Vladimir Putin'in Ukrayna'daki savaşı kazanmak için taktik bir nükleer silah kullanması halinde dünyanın "Armageddon" ile karşı karşıya kalabileceği uyarısını yaptı. Biden'ın, ABD'de söz sahibi olan evanjelistlerin inanışına göre bekledikleri 'Armegeddon Savaşı' söylemini dillendirmesi dikkat çekti. Tartışmalarla ilgili konuşan ilahiyatçılara göre “Armageddon” Amerika’da hem teolojik hem de politik olarak çok önemli bir kavram. Amerikan toplumunun hassasiyetlerini bilen siyasetçiler için atılacak adımlar öncesi kamuoyu desteği almak adına değerli. Bunu bilen Biden, enflasyon ve enerji kriziyle yükselen Trump desteğini kesmek adına; geniş bir koalisyon oluşturmak için 'Armegeddon' söylemine sarıldı.

Giriş Tarihi :07 Ekim 2022 , 09:09 Güncelleme Tarihi :08 Ekim 2022 , 10:35
Biden’ın ’Armageddon’ çıkışı! Evanjelist söylem neden popüler oldu? Nükleer savaşa hazır olun mesajı mı, siyasi manevra mı?

ABD başkanı, nükleer savaş tehdidi hakkında çok konuşulacak bir açıklama yaptı.

New York'taki bir Demokrat bağış toplantısında konuşan ABD Başkanı Joe Biden dünyanın altmış yıldır nükleer felakete en yakın olduğu zaman olduğunu söyledi.

"PUTİN ŞAKA YAPMIYOR"
Biden, Rusya Devlet Başkanı'na atıfta bulunarak, "Oldukça iyi tanıdığım bir adam. Taktik nükleer silahların ve biyolojik veya kimyasal silahların potansiyel kullanımı hakkında konuşurken şaka yapmıyor çünkü ordusunun önemli ölçüde düşük performans gösterdiğini söyleyebilirsiniz." dedi.

ARMAGEDDON SAVAŞINA GÖNDERME
Biden konuşmasında ABD'de söz sahibi olan evanjelistlerin inanışına göre bekledikleri 'Armageddon Savaşına' gönderme yaptı.

"SONU ARMAGEDDON OLUR"
Biden, "Putin için çıkış yolunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Çıkış yolunu nerede bulacak? Rusya içinde itibarını kaybetmekle kalmayıp önemli ölçüde güç de kaybediyor. Taktik nükleer silahı kullanıp da sonunda Armageddon ile sonuçlanmama diye bir şey olduğunu düşünmüyorum." ifadelerini kullandı.

İlahiyatçılara göre 'Armageddon' Amerika'da hem teolojik hem de politik olarak çok önemli bir kavram. Ayrıca geniş ve örgütlü bir tabanı olan bir inancın da asli unsurlarından biri.

İSRAİL DESTEĞİNİN ARKA PLANI
İlahiyatçı Prof. Dr. Ali Köse şunları söyledi: Evanjelik Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın yeryüzüne geleceğine, Deccal ile savaşacağına ve 'Kıyamet Savaşı' denen bu savaşın Tel Aviv yakınlarındaki Armageddon denilen yerde olacağına inanırlar. Zaten Amerikalıların yıllardır hararetli bir şekilde İsrail'i desteklemesi bu teolojik arka plana dayandırılır. Ayrıca Evanjelik Amerikalılar, 1970'lerden itibaren kıyamet savaşının nükleer bir savaş olacağına, karşı nükleer gücün de Rusya'da bulunmasından dolayı kıyamet savaşının Rusya ile kopacağına inanırlar.

Zaten Evanjelik liderlerden Pat Robertson, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali üzerine bir açıklama yapmış ve bu Putin'in Ukrayna'dan sonra Ortadoğu'ya yöneleceğini bunun da 'Kıyamet Savaşı' (Armageddon) başlatacağını söylemişti. Tevrat'tan da referans göstermişti. Dolayısıyla Armageddon meselesi sadece siyasi değil aslen dini kökenli bir meseledir.

KIYAMETTEN ÖNCE SAVAŞ
İlahiyatçı Prof. Dr. Mehmet Evkuran şu ifadeleri kullandı: Hıristiyanlara göre kıyametten hemen önce yaşanacak, bütün dünyayı saracağına inanılan savaştır. Kıyamet bu savaşın ardından kopacaktır. Politik-teolojik tabanı güçlüdür. Amerika'da bu inanca uygun politika üreten örgütlü gruplar vardır. Amerikan politik terminolojisindeki yeri geniştir. Bazı politikaları meşrulaştırmak için simge olarak da kullanılır. Önemli bir motiftir. Başkan Biden'ın bu terimi tesadüfen kullandığını düşünmüyorum. Konuyu bilenler ve Amerikan toplumunun hassasiyetlerini tanıyanlar için yabancı bir söylem değil.

KAMUOYU DESTEĞİ İÇİN 'ARMAGEDDON'A SARILDI
Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu, Trump'ın yükselişine karşı kamuoyu desteği sağlamak isteyen Biden'ın 'Armageddon' açıklamasının ardından siyasi hesapların olacağını belirtti.

Civaoğlu şu ifadeleri köşesine taşıdı:
Madalyonun diğer yüzünde olayın ABD iç siyasetine yansıması da var. Akaryakıt fiyatlarıyla "ara seçim sonuçlarını etkilemek, Demokratları Temsilciler Meclisi'nde azınlığa düşürmek. Trump'ın yeniden başkan seçilme yolunu açmak. Peki, bu tırmanışı durdurmanın bir yolu yok mu? Wall Street Journal'a göre var. Şöyle ki. Biden, Putin'in tehditlerine karşı yurt içinde ve dışında sağlam bir koalisyon kurmalı. Tehlikeyi küçümsemek yerine, dramatize etmeli.

Ulusa tarihi bir konuşma yapmak üzere Kongre'nin ortak oturumunda kürsüye gelmeli. Acil bir NATO zirvesi düzenlemeli. Amerikalıların tamamının oy birliğiyle desteğini kazanamasa bile her iki partideki sorumluluk bilinci olan kanaat önderleri Putin Rusya'sının Amerikan güvenliğine ve dünya barışına tehdit olarak algılanmasını sağlamalı. Öylece ulusal birliğin yanı sıra NATO'yu da kapsayan birleşik tavır Moskova'ya ciddi bir mesaj göndermiş olur. Kısacası, Putin'i nükleer silah kullandırmaktan caydırmak için onu da şu soruyu kendi kendine sormaya zorlamak zamanıdır: Kiev için Moskova'yı riske edebilir miyim?" ifadelerini kullandı.

'KIYAMET SİLAHI' BARENTS DENİZİ'NDE
Hafta sonu İtalyan medyasına sızdırılan bir NATO uyarı notuna göre, Moskova'nın son teknoloji nükleer denizaltısı Belgorod, Kuzey Kutup Dairesi'ndeki ana üssünden kayboldu. Günlerdir yeri hakkında spekülasyonlar yapılan denizaltının uydu görüntüleri ortaya çıktı.

İngiliz Daily Mail gazetesinde yer alan habere göre, 'kıyamet silahı' olarak da adlandırılan denizaltı, Barents Denizi'nde görüntülendi. NATO'nun aynı uyarı notuna göre, Belgorod, nükleer bombasını test etmek için Karadeniz'e gidiyor olabilir. 15 bin tonluk, yaklaşık 185 metre uzunluğundaki denizaltı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Hiroşima'ya atılan atom bombasından 130 kat daha ölümcül silahlara ev sahipliği yapıyor.

KÜBA KRİZİNİ HATIRLATTI
Soğuk Savaş dönemini hatırlatan Biden, "Eğer işler bu şekilde gitmeye devam ederse Küba Füze Krizi'nden bu yana ilk kez, nükleer silahların kullanımına yönelik doğrudan bir tehdit var. Kennedy ve Küba Füze Krizi'nden bu yana Armageddon ihtimaliyle karşı karşıya kalmadık." şeklinde konuştu.

ABD'li yetkililer, son birkaç aydır Rusya'nın savaş alanında kayıplar yaşaması halinde kitle imha silahlarının kullanımına başvurabileceği konusunda uyarıda bulunuyordu. Ancak ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, geçen hafta Moskova yönetiminin nükleer silah kullanma imalarına rağmen ABD'nin, Rusya'nın yakında bir nükleer silah kullanmaya hazırlandığına dair hiçbir işaret görmediğini belirtmişti.

Putin, özellikle Ukrayna'daki savaşın seyrinin değişmeye başlamasıyla "Rus topraklarını korumak için elindeki her yolu kullanmaktan tereddüt etmeyeceğini" ifade etmişti.

ABD ve Avrupa Birliği (AB) daha önce Putin'in nükleer silah kullanma tehdidinin ciddiye alınması gerektiğinin altını çizmişti.

KÜBA FÜZE KRİZİ
John F. Kennedy ve Nikita Kruşçev yönetimleri arasındaki gerilim, 1962'de Küba'ya Rus nükleer silahlarının konuşlandırılması hamlesinin ardından ABD ve SSCB arasındaki soğuk savaş mücadelesini nükleer bir savaşın eşiğine getirmişti.

İki süper güç arasında meydana gelen gerilim, birçok uzman tarafından dünyanın tam ölçekli bir nükleer savaşa en çok yaklaştığı tarih olarak kabul ediliyor.

NEDİR BU EVANJELİZM VE ARMAGEDDON?
ABD'deki Hıristiyanların bir kısmını oluşturan Evanjelistler dünya hâkimiyeti' amacıyla aynı zamanda dünya çapında organize olan bir yapı! Amerikan Evangelist inancına göre, Hz. İsa çok yakında dünyaya geri dönecek ve Kıyamet Savaşı'nı (Armageddon) başlatacak. Bu savaş neticesinde Yahudiler ve evanjelikler kazanarak dünyaya hakim olacak.

EVANJELİZM NEDİR?
Hristiyanlıkta, "İncil'i öğretmek, yaymak" anlamına gelen Evanjelizm, ABD'de Hristiyanlar arasında en yaygın mezheplerden birisi olarak kabul ediliyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 25'ine (yaklaşık 80 milyon) denk gelen Evanjelikler, aynı zamanda "Hristiyan siyonistler" olarak da biliniyor.

Geleneksek olarak "daha dindar oldukları" gerekçesiyle Cumhuriyetçi Parti'yi destekleyen Evanjeliklerin içindeki beyazlar, geçtiğimiz yıllar en büyük desteği ABD Başkanı olan Donald Trump'a vermişti. Öte yandan Evanjeliklerin, ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul eden kararında da etkili olduğu değerlendirmesi yapılmıştı.

EVANJELİKLERİN TEOLOJİK DAYANAĞI
Evanjelikler, 1948 yılında Filistin topraklarına kurulan İsrail'in "İncil'in öğretileri doğrultusunda kurulmuş olduğuna", "Hazreti İsa'nın tekrar hayata bu topraklarda geleceğine" ve bu şekilde "dünyanın sonunun" geleceğine inanıyor.

"Hristiyan Siyonistlerin (Evanjelikler) inancında Tanrı'nın kutsal toprakları sonsuza kadar Yahudilere verdiğine inanılır." sözlerini kaydeden Oldmixon, "Tanrı'nın vadettiği kutsal topraklar olarak gördükleri yer, Ürdün Nehri'nin iki tarafında kalan topraklardır; yani İsrail'in yayılma politikası Evanjelikler için esastır." dedi.


EVANJELİKLERİN ABD BAŞKANLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
ABD başkanlarının Evanjelik seçmen kitlesinin desteğini alabilmek için iç politikadaki tavır ve söylemlerinin yanında dış politikadaki söylemlerine de dikkat etmek gerekiyor.

Evanjeliklerin kürtaj ve eşcinsellik-karşıtlığı, sekülerlik tartışmaları ve dini özgürlükleri kapsayan politik talepleri doğrultusunda ABD iç politikasına nüfuz etme çabalarından daha görünür olan, ABD dış politikasında özellikle de İsrail yanlısı politik duruşlarıdır.

Bu bağlamda hem iç hem de dış politikada Evanjelik Hristiyanların 2016'dan itibaren ABD Başkanı Trump'ın üzerindeki etkisini açıkça görmek mümkün olmultu.. Mike Pence, Andrew Craig Brunson, Jim Wallis, Hershael York, Jerry Falwell, John Hagee, Tony Perkins, Billy Graham gibi Evanjelik Hristiyanların da özellikle bu dönemde görünürlük kazandıkları biliniyor.

TRUMP'UN 'KUDÜS' KARARI
Evanjeliklerin İsrail yanlısı politik talepleri konusunda daha önceki başkanlık dönemlerinde görülmemiş adımlar atan ABD BaşkanI Trump, Kudüs Büyükelçilik Yasası'nı Kongre'den geçirmeyi bir seçim vaadi olarak sunuyordu. Bilindiği gibi ABD Kongresi "Kudüs Büyükelçilik Yasası"nı ilk kez 1995'te kabul etmiş ancak söz konusu yasa 22 sene boyunca (1995-2017) Bill Clinton, George W. Bush ve Barack Obama tarafından her 6 ayda bir sürekli olarak ertelenmişti. 2017'de Başkan Trump döneminde Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması kararı sonrasında İsrail-Filistin sorunu yeni bir boyut kazandı. Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) ve İslam ülkeleri tarafından verilen tepkilere rağmen herhangi bir geri adım atılmamış, Golan Tepeleri, sözde Yüzyılın Anlaşması ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn'le normalleşme anlaşmaları ile de gerilim tırmandırılmıştı.

ABD'de bireysel inancı Evanjelizm olan başkanların yanı sıra Evanjelik inancı taşımayan başkanlar da görev yapmıştır. Bu inancı taşımamalarına rağmen kendi dönemlerinde Evanjelik yanlısı politikalar güttükleri bilinmektedir. Kendisini Cyrus olarak tanımlayan ve "vaad edilen toprakların" Yahudilere verilmesi konusunda tavrı oldukça net olan Başkan Truman (1945–1953), döneminde kurulan İsrail'i ilk tanıyan devlet olan ABD'nin bu politikasını güçlü şekilde destekleyen başkanlardandır. Başkanlığı boyunca, kıyameti yaşayacağını, İsa Peygamberin gelme vaktinin yaklaştığını anlatılarında ortaya koyan Başkan Reagan (1981–1989) için 80'lerde Libya'ya yapılan müdahale dahi İsrail içindir. Evanjelik olmayan başkanlardan, mesela, Richard Nixon (1969-1974) ise Evanjeliklerin tepkilerini çekmemek için isteklerine cevap vermeye çalıştığını itiraf etmiştir.

Başkan Clinton döneminde ise İran'la kurulan ilişkilere sert tepkiler veren Evanjelikler, yine bu dönemde uygulanan yumuşak güç politikalarının da karşısında olmuşlardır. Ancak fikir ayrılıklarına rağmen Clinton dönemi Orta Doğu politikası yine İsrail yanlısı örgütlere üye görevliler tarafından şekillendirilmekteydi. Amerikan müdahaleciliğinin zirveye ulaştığı Başkan Bush döneminde ise ABD dış politikasında "Haçlı seferi", "Şer ekseni" gibi Evanjelik anlatılar ve yeni-muhafazakâr politikalar Orta Doğu politikasında epey baskın bir hale gelmiş, Irak ve Afganistan müdahalelerinde "teröre karşı savaş"ı, "İslam'a karşı savaş" olarak algılayan Evanjeliklerin politikaları iyice görünür olmuştu.

ABD'nin eski başkanlarından Obama döneminde, ABD'nin yine eski Başkanı Bush döneminde içine girdiği ekonomik zorluklar nedeniyle Orta Doğu politikasında yumuşak güç stratejisine hız verilmiş, İsrail-Filistin sorununda koşulsuz İsrail yanlısı olan ABD politikasını değiştirmek istediğini ihsas ettiren söylemlerde bulunulmuştur. Obama ABD'nin çıkarları için İsrail'in çıkarlarını arka plana atmak istemiş veya en azından öyle göstermiş ancak bunda başarılı olamamıştır.

Konuya dair İslam dünyasını ümitlendiren vaatlerini gerçekleştiremeyen Başkan Obama'nın döneminde, ABD'nin İsrail politikasında büyük değişiklikler görülmemiştir. Obama ve Netanyahu arasındaki tüm gerginliğe rağmen, ABD İsrail'e silah satışına devam kararı vermiş, İsrail füze savunma sistemi denemesi gerçekleştirmiş ve daha geniş bir savunma sistemi için Amerikan Kongresi İsrail'e mâli yardım kararını onaylamıştır. İki ülke ilişkilerinin gerildiği bu dönemde Pentagon'da 15 ay içinde 75 görüşme gerçekleştiği bilgisi oldukça dikkat çekicidir. ABD bu dönemde de önceden olduğu gibi BM kararlarında İsrail yanlısı adımlar atmış, yine İsrail'in çıkarlarına hizmet edecek fiziksel güvenlik odaklı politikalar geliştirmiş ve askeri, ekonomik desteklerde bulunmuştur. İsrail politikalarının farklılaşacağı düşünülen bu dönemde dahi rutinleşmiş ilişki kalıbının bozulmadığı görülmüştür.

Biden'ın Armageddon söylemi ise evanjelistlere bir mesaj olarak da yorumlandı.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN