İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker de CHP'ye oy vermeye devam edenlerin alışmış olduğundan ayrılamayanların ruh haleti içinde olan basit halk tabakası olduğunu söylüyordu. CHP'nin meclis kadrosu geleneksel olarak memur ağırlıklı olurken DP'nin kadrosu serbest meslek, avukat ve tüccar ağırlıklıydı.
DP iktidarı genel kanının aksine sadece köylü değil, köylü şehirli bütün kesimlerin desteklediği bir iktidar olmuştu. Ankara aristokrasisine karşı halkın "yeter söz milletin" çıkışıydı.
BUNLAR ÜLKEYE YÖNETEMEZ DEDİLER
Demokrat Parti'nin seçimi kazanmasından sonra CHPlilerin büyük bir kısmı Demokratların ülkeyi yönetemeyeceğini yönetimi yeniden kendilerine teslim edeceklerini düşünür.
İsmet İnönü, "Bir sene sonra ne olacak bilinmez. Bize müracaat eder, kabul etmem, tekliflerimi bildiririm" der.
İnönü bu konuda şu ifadeleri de kullanır: İdare edemezler. Endişem İkinci Dünya Savaşı Harbi'nden kurtardığımız memleketin üçüncü dünya harbi arifesinde idaresiz kalmasıdır.
Sabah gazetesi yazarlarından Yavuz Donat'ın 14 Mayıs 1950 seçimlerine ilişkin yazısı da çarpıcı detayları taşıyor.
Donat'ın geçtiğimiz yıl seçimlerin yıl dönümünde yazdığı yazıdan önemli bölümler şu şekilde:
Yarın 14 Mayıs... Siyasi tarihe, beyaz ihtilal olarak geçen ve siyasette yeni bir çağın başlangıcı sayılan, 1950 seçimlerinin yıldönümü.
Acı ama gerçek... "Türk demokrasisinin kara deliği" de diyebiliriz:
1950'de gerçekleşen, büyük değişimi içine sindiremeyen önemli bir kesim mevcut...
Seçkinler sınıfı... Halka tepeden bakanlar.
Günümüzde, "Beyaz Türk" olarak tanımlanıyorlar. Kibirliler... "Profesörün, mühendisin, mankenin, doktorun oyu ile köydeki sarı çizmeli Mehmet Ağa'nın oyu bir mi?" diyenler.
Sistemin gizli efendileri.
Adnan Menderes ve bakanlar idam edilince bayram yapanlar... 12 Mart 1971 Muhtırası'na alkış tutanlar... 12 Eylül 1980 öncesi, "Paşam, daha ne duruyorsunuz? Darbe yapın" diyerek Genelkurmay'ın kapısını aşındıranlar.
Evet... Acı ama gerçek... Bu kafadakiler, hâlâ aramızdalar. "Yalan" diyen parmağını kaldırsın.