Bu konuyla ilgili olarak tekrar hatırlatalım ki, 15 Temmuz 2016'daki Darbe teşebbüsü Hıyaneti'nden sonra Meclis'de oluşturulan 'Darbeleri Araştırma Komisyonu'na davet olunan eski Genelkurmay Başkanları'ndan İ. H. Karadayı'ya, Adnan Menderes'in idâmıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 Darbesi'nin 'meşruiyyeti konusundaki kanaati sorulduğunda, 'Sadece Ezan'ın arabca olarak okutturulması bile, o Darbe'nin meşruiyyeti için yeterli sebeptir..' demiştir.
DARBELERİ ÖRNEK VERDİ, 15 TEMMUZ'A DİKKAT ÇEKTİ: "ERDOĞAN'IN YİĞİTÇE DİRENEN TAVRI UNUTULMAMALI"
Ve, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylûl 1980 ve 28 Şubat 1997 Askerî Müdahaleleri'nden sonra müslüman halkın ne büyük acılar yaşadığının ve amma, müslüman halkın da seçimlerde kullandığı oylarla o oyunları nasıl bozduğunun ve 27 Nian 2007'deki Askerî muhtıra ve 15 Temmuz Darbe Hıyaneti'ne, ilk kez ve yiğitçe direnen bir Erdoğan'ın tavrının hatırlanması ve unutulmaması açısından, bu örnek üzerinde de daha bir düşünmek gerekir.
"27 YILLIK TEK PARTİ DİKTATORYASI İLE 20 YILLIK MİLLİ İRADEYİ BİR TUTMAK SİYASİ HOKKABAZLIK"
Bazıları, ekranlardaki tartışmalarda illâ da kafa bulandırmak istercesine, 'Şimdi de milletin, 20 yıllık AK Parti yönetimine aynı şekilde, yeter artık!' diyebileceği gibi abes benzetmelerde bulunmaya çalıştılar. Bunu söyleyenlerin, 1923-1950 arası 27 yıllık ve asla millet iradesinin sözkonusu olmadığı tek parti diktatoryası ile AK Parti'nin 20 yıllık ve defalarca millet iradesiyle seçilen iktidar dönemini aynı imiş gibi göstermeye kalkışmaları tam bir siyasî hokkabazlık olsa gerek.
DAVUTOĞLU VE BABACAN'A: GERÇEK YÜZLERİNİ VE KİMLİKLERİNİ GİZLEDİLER
Ali Babacan'ın BAYKAR'ı hedef alan 'dokunacağız' tehdidini ve Ahmet Davutoğlu'nun söylem ve eylemlerindeki zıt noktalara dikkat çeken Çakırgil, "Anlaşılıyor ki seçim yaklaşırken, sadece yersiz- zamansız değil, yalan olduğu da anlaşılan bazı tartışmalara, yenileri de eklenecek" dedi.
Babacan'a "Kendi beyanındaki mantık çarpıklığını, yalan ve yanlışlığını kabul edip özür dilemek yerine, suçu başkalarına atmaya çalıştı" diyerek tepki gösterdi.
Yazar Selahaddin Es Çakırgil, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile ilgili şu yorumu yaptı;
Bugün karşılaşılan tablo bize gösteriyor ki, bu gibi kişiler, on yılı aşkın bir zaman boyunca bulundukları makamlarda güven telkin eden, gerçek yüzlerini ve kimliklerini gizleyen kimselermiş meğer.
6'lı masanın bir ucûbe Devlet Başkanı heykeli yontmaya çalıştığına dikkat çeken Çakırgil, Ahmet Davutoğlu'nun "Bizi dinlemezlerse kriz çıkar, seçime gideriz" tehdidine de dikkat çekti.
İşte ilgili yazıdan öne çıkan konu başlıkları;
Davudoğlu, o sözlerine, ki '6'lı Masa'dan itiraz gelmediğini söylüyor ve yeni açıklamalarını sürdürüyordu. Buna göre, '6'lı Masa'daki Parti liderleri, adayları Cumhurbaşkanı seçilirse, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak vazife alacaklarmış.. Her Parti'ye bir Bakanlık verileceğini ve diğer bakanlıklar da '6'lı Masa' partilerinin oylarına göre taksim edilecekmiş. Yani, bu durumda, Davudoğlu, en azından kendisi Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak, 1 Bakanlık da elde edecek. 'Kılıç kana değince, kırılmadıkça yeni kan ister..' derler ya... İktidar da öyle galiba... Davudoğlu, şimdi, 'ülkeyi enkazdan kurtarmak için yola çıktıklarını' söylüyor.
"DAVUTOĞLU SIRF İKTİDARIN UCUNDAN TUTABİLMEK İÇİN..."
1961-65 , 1973-80 ve de 1989-2002 arasındaki '2'li- 3'lü- 4'lü koalisyonlar dönemlerinin ülkeye neye mal olduğunu bilenler, Davudoğlu'nun, sırf iktidarın bir kenarından tutunabilmek uğruna ciddî ciddî dile getirdiği bu tekliflerini hayretler içinde seyrediyorum. 1960'lardan beri yaşanan bütün iç siyasî sahneleri gözlemlemeye, anlamaya çalışmış birisi olarak da, asıl onların söylediklerinin, ülkeye korkunç bir enkaz getireceğini belirtmekten kendimi alamıyorum.
Hattâ, kendisi bile, 'seçtirdikleri C. Başkanı, '6'lı Masa' liderlerinden oluşacak Yardımcılarıyla zıdlaşırsa, Meclis desteğini kaybedeceğinden, kriz çıkar ve seçimin yenilenmesi durumu ortaya çıkar..' diyor. Karamollaoğlu ise, '6'lı Masa' liderlerinin, 'Cumhurbaşkanlığı Üst Konseyi' oluşturacaklarını söylüyor.
6'LI MASAYA: "BU UCUBENİN YIKILMASI KAÇINILMAZ"
Örneğine dünya siyasî düzenlerinde pek rastlanmayacak bu 'ucûbe'nin yıkılması kaçınılmaz ve altında ezilecek olanın da, yine ülke ve millet olacağı açıktır.
* Hedefim, şu veya bu kişi veya parti, grupların kazanması değil; -elbette herşey güllük-gülistanlık demeden- hele de son 20 yılda müslüman halkın, 40-50 yıl öncelerde, hayal bile etmesi zor olan nice engelleri aşmış, inandıkları değerler açısından nice kazanımlar elde etmişken, bir tökezleme ile elden çıkacağı ihtimaline işaret etmektir. 'Eğer, bu '6'lı Masa' oyuncularının hedefleri gerçekleşirse, bütün kazanımlar, KK Bey ve Meral Hanım'ın -iman derecesinde- bağlısı oldukları resmî ideoloji'nin azgınlığının geri döneceği açık olacağından, yazık!.' derim.
Bu yazı bağlamında Türk demokrasi tarihinin dönüm noktası olan 14 Mayıs'ı gelin birlikte hatırlayalım;
TARİHE GEÇEN GÜN: 14 MAYIS 1950
14 Mayıs 1950 seçimleri ile Türk demokrasisinde yepyeni bir sayfa açmıştı. Daha önceki yıllarda Atatürk'ün sağlığında denenen çok partili siyasi hayata geçiş denemeleri başarısızla sonuçlanmıştı.
Ancak 1950 yılına gelindiğinde halkın değişim talepleri ayyuka çıkmış ve 1946 yılında Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes, Refik Koraltan tarafından kurulan Demokrat Parti halkın umudu olarak görülmeye başlanmıştı.