14 Mayıs 1950'den 14 Mayıs 2023'e Menderes'ten Erdoğan'a uzanan çizgi! Çakırgil yazdı: 6'lı ucubenin yıkılması kaçınılmaz

Yazar Selahaddin Es Çakırgil, bugünkü fikriyat.com.tr'de yer alan köşe yazısında 14 Mayıs 1950'den 14 Mayıs 2023'e uzanan çizgiye ışık tutan çarpıcı bir yazı kaleme aldı. 14 Mayıs 1950'de Adnan Menderes'in 'YETER ARTIK... SÖZ MİLLETİNDİR" şiarıyla CHP'nin 27 yıllık tek parti dönemine son verdiğine dikkat çeken Çakırgil, Başkan Erdoğan'ın açıkladığı seçim tarihinin üç çeyrek yüzyıllık geçmiş siyasi hafızamızın yenilenmesi açısından önemli olduğunu vurguladı. Sadık Albayrak'ın yazıhanesinde yaptıkları sohbetten de kesitler paylaşan Çakırgil, 1951 tarihli Sebilürreşad dergisinde yer alan "Müslümanız, Müslüman kalacağız. İnkılapbezirganlarının yaygaralarına rağmen" ifadelerine dikkat çekti ve Menderes'in önemini anlattı. Selahaddin Es Çakırgil, 6'lı masanın bir ucûbe Devlet Başkanı heykeli yontmaya çalıştığını ve bu ucubenin yıkılmasının kaçınılmaz olduğunu sözlerine ekledi.

Giriş Tarihi :26 Ocak 2023 , 20:31 Güncelleme Tarihi :26 Ocak 2023 , 21:01
14 Mayıs 1950’den 14 Mayıs 2023’e Menderes’ten Erdoğan’a uzanan çizgi! Çakırgil yazdı: 6’lı ucubenin yıkılması kaçınılmaz

İÇİNDEKİLER

Türkiye 2023 ile birlikte seçim sath-ı mailine girdi. Cumhur İttifakı'nın adayı Başkan Recep Tayyip Erdoğan olarak karşımıza çıkarken Millet İttifakı'ndaki aday belirsizliği sürüyor.

Seçim takvimi de yavaş yavaş belli olmaya başladı. Başkan Erdoğan, ilk olarak AK Parti Grup Toplantısı'nda 14 Mayıs 2023 tarihini işaret etti. İlerleyen süreçte Bursa Gençlik Buluşması ve son olarak Kabine toplantısında net olarak 14 Mayıs'ın altını çizdi.

"MİLLETİMİZ DARBE ŞAKŞAKÇILARINA 'YETER' DİYECEK"
Erdoğan konuşmasında, Demokrat Parti'nin Adnan Menderes liderliğinde tek başına iktidara geldiği, CHP'nin 27 yıllık 'tek parti' yönetimine son verdiği 14 Mayıs 1950'ye atıfta bulunarak, "Milletimiz aynı gün, bu darbe şakşakçılarına 'yeter' diyecektir" ifadesini kullandı.

Erdoğan şunları söyledi:

Rahmetli Menderes 14 Mayıs 1950'de 'Yeter söz milletindir.' diyerek milletin gönlüne girmiş ve sandıktan ezici bir zaferle çıkmıştı. Aynı şekilde rahmetli Özal, darbenin gölgesinde girdiği seçimde 'Türkiye'ye çağ atlatma' vaadiyle önemli bir başarı kazanmıştı. Biz de 'Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.' diyerek özgürlük ve refah özlemi içindeki milletimizin büyük desteği ile hükümete gelmiştik. Şimdi de 'Yeter söz de karar da gelecek de milletindir.' diyerek 2023'te milletimizin desteğine talibiz.

"6'LI DARBE ŞAKŞAKÇILARI, KİFAYETSİZ MUHTERİSLER VE MÜSTEMLEKE HEVESLİLERİ..."
Sözü de kararı da geleceğini tayin hakkını da milletimize bırakmak istemeyen vesayet heveslilerine rağmen Türkiye Yüzyılı'nı başlatacağız. Milletimiz 73 yıl sonra bir kez daha aynı gün, altılı masa diyerek karşımıza çıkan bu darbe şakşakçılarına, bu kifayetsiz muhterislere, bu müstemleke heveslilerine 'yeter' diyecektir.

Demokrat Parti'yi iktidara taşıyan 1950 seçimleri tarihe 'Beyaz İhtilal' olarak geçmişti. Milletin büyük teveccühünü yakalayan Demokrat Parti, 1960 askeri darbesine kadar iktidarı elinde bulundurmuştu.



14 MAYIS 1950'DEN 14 MAYIS 2023'E...
Yazar Selahaddin Es Çakırgil, bugünkü fikriyat.com.tr'de yer alan köşe yazısında 14 Mayıs 1950'den 14 Mayıs 2023'e uzanan çizgiye ışık tutan çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Başkan Erdoğan'ın açıkladığı seçim tarihinin üç çeyrek yüzyıllık geçmiş siyasi hafızamızın yenilenmesi açısından önemli olduğunu söyleyen Çakırgil, 14 Mayıs 1950'de Adnan Menderes'in 'YETER ARTIK... SÖZ MİLLETİNDİR" şiarıyla CHP'nin 27 yıllık tek parti dönemine son verdiğine dikkat çekti.


Fotoğrafta:Sadık Albayrak'ın ofisinde yer alan Ocak 1951 tarihli Sebilürreşad dergisi

Gazeteci / Yazar Sadık Albayrak'ın yazıhanesinde yaptıkları sohbetten kesitler paylaşan Selahaddin Es Çakırgil, 1951 tarihli Sebilürreşad dergisinde yer alan bir paragrafın Adnan Menderes'in niçin idam edildiğinin izahına yetecek cinsten olduğunu söyledi.

Söz konusu derginin kapağında şu ifadeler yer alıyor;

'Müslümanız, Müslüman kalacağız...' İnkılapbezirganlarının yaygaralarına rağmen

Başbakan Adnan Menderes diyor ki;

(--Şimdiye kadar baskı altında olan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılâp softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermiyerek Ezan-ı Muhammedî'yi arabçalaştırdık. Mekteplerde din derslerini Kabul ettik. Radyoda Kur'an okuttuk. Türkiye devleti müslümandır, ve müslüman kalacaktır. Müslümanlığın icabları yerine getirilecektir.)

Yazar Selahaddin Es Çakırgil fikriyat.com.tr'de yer alan "Bir dokun, bin 'Ahh' dinle; 'Kase-i fağfur'dan..." başlıklı yazısında sözlerini şöyle sürdürdü;

"BU BİR İLAHİ MAZHARİYET"
Başbakan bu sözleri İzmir Demokrat Parti Kongresinde söylemiştir. 27 senedir hiçbir hükûmet reisi Müslümanlık hakkında bu kadar yüksek bir sevgi ve alaka göstermemiştir. Bu, ilâhî bir mazhariyettir.."



Bu konuyla ilgili olarak tekrar hatırlatalım ki, 15 Temmuz 2016'daki Darbe teşebbüsü Hıyaneti'nden sonra Meclis'de oluşturulan 'Darbeleri Araştırma Komisyonu'na davet olunan eski Genelkurmay Başkanları'ndan İ. H. Karadayı'ya, Adnan Menderes'in idâmıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 Darbesi'nin 'meşruiyyeti konusundaki kanaati sorulduğunda, 'Sadece Ezan'ın arabca olarak okutturulması bile, o Darbe'nin meşruiyyeti için yeterli sebeptir..' demiştir.



DARBELERİ ÖRNEK VERDİ, 15 TEMMUZ'A DİKKAT ÇEKTİ: "ERDOĞAN'IN YİĞİTÇE DİRENEN TAVRI UNUTULMAMALI"
Ve, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylûl 1980 ve 28 Şubat 1997 Askerî Müdahaleleri'nden sonra müslüman halkın ne büyük acılar yaşadığının ve amma, müslüman halkın da seçimlerde kullandığı oylarla o oyunları nasıl bozduğunun ve 27 Nian 2007'deki Askerî muhtıra ve 15 Temmuz Darbe Hıyaneti'ne, ilk kez ve yiğitçe direnen bir Erdoğan'ın tavrının hatırlanması ve unutulmaması açısından, bu örnek üzerinde de daha bir düşünmek gerekir.

"27 YILLIK TEK PARTİ DİKTATORYASI İLE 20 YILLIK MİLLİ İRADEYİ BİR TUTMAK SİYASİ HOKKABAZLIK"
Bazıları, ekranlardaki tartışmalarda illâ da kafa bulandırmak istercesine, 'Şimdi de milletin, 20 yıllık AK Parti yönetimine aynı şekilde, yeter artık!' diyebileceği gibi abes benzetmelerde bulunmaya çalıştılar. Bunu söyleyenlerin, 1923-1950 arası 27 yıllık ve asla millet iradesinin sözkonusu olmadığı tek parti diktatoryası ile AK Parti'nin 20 yıllık ve defalarca millet iradesiyle seçilen iktidar dönemini aynı imiş gibi göstermeye kalkışmaları tam bir siyasî hokkabazlık olsa gerek.



DAVUTOĞLU VE BABACAN'A: GERÇEK YÜZLERİNİ VE KİMLİKLERİNİ GİZLEDİLER
Ali Babacan'ın BAYKAR'ı hedef alan 'dokunacağız' tehdidini ve Ahmet Davutoğlu'nun söylem ve eylemlerindeki zıt noktalara dikkat çeken Çakırgil, "Anlaşılıyor ki seçim yaklaşırken, sadece yersiz- zamansız değil, yalan olduğu da anlaşılan bazı tartışmalara, yenileri de eklenecek" dedi.

Babacan'a "Kendi beyanındaki mantık çarpıklığını, yalan ve yanlışlığını kabul edip özür dilemek yerine, suçu başkalarına atmaya çalıştı" diyerek tepki gösterdi.


Yazar Selahaddin Es Çakırgil, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile ilgili şu yorumu yaptı;

Bugün karşılaşılan tablo bize gösteriyor ki, bu gibi kişiler, on yılı aşkın bir zaman boyunca bulundukları makamlarda güven telkin eden, gerçek yüzlerini ve kimliklerini gizleyen kimselermiş meğer.

6'lı masanın bir ucûbe Devlet Başkanı heykeli yontmaya çalıştığına dikkat çeken Çakırgil, Ahmet Davutoğlu'nun "Bizi dinlemezlerse kriz çıkar, seçime gideriz" tehdidine de dikkat çekti.

İşte ilgili yazıdan öne çıkan konu başlıkları;

Davudoğlu, o sözlerine, ki '6'lı Masa'dan itiraz gelmediğini söylüyor ve yeni açıklamalarını sürdürüyordu. Buna göre, '6'lı Masa'daki Parti liderleri, adayları Cumhurbaşkanı seçilirse, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak vazife alacaklarmış.. Her Parti'ye bir Bakanlık verileceğini ve diğer bakanlıklar da '6'lı Masa' partilerinin oylarına göre taksim edilecekmiş. Yani, bu durumda, Davudoğlu, en azından kendisi Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak, 1 Bakanlık da elde edecek. 'Kılıç kana değince, kırılmadıkça yeni kan ister..' derler ya... İktidar da öyle galiba... Davudoğlu, şimdi, 'ülkeyi enkazdan kurtarmak için yola çıktıklarını' söylüyor.

"DAVUTOĞLU SIRF İKTİDARIN UCUNDAN TUTABİLMEK İÇİN..."
1961-65 , 1973-80 ve de 1989-2002 arasındaki '2'li- 3'lü- 4'lü koalisyonlar dönemlerinin ülkeye neye mal olduğunu bilenler, Davudoğlu'nun, sırf iktidarın bir kenarından tutunabilmek uğruna ciddî ciddî dile getirdiği bu tekliflerini hayretler içinde seyrediyorum. 1960'lardan beri yaşanan bütün iç siyasî sahneleri gözlemlemeye, anlamaya çalışmış birisi olarak da, asıl onların söylediklerinin, ülkeye korkunç bir enkaz getireceğini belirtmekten kendimi alamıyorum.

Hattâ, kendisi bile, 'seçtirdikleri C. Başkanı, '6'lı Masa' liderlerinden oluşacak Yardımcılarıyla zıdlaşırsa, Meclis desteğini kaybedeceğinden, kriz çıkar ve seçimin yenilenmesi durumu ortaya çıkar..' diyor. Karamollaoğlu ise, '6'lı Masa' liderlerinin, 'Cumhurbaşkanlığı Üst Konseyi' oluşturacaklarını söylüyor.



6'LI MASAYA: "BU UCUBENİN YIKILMASI KAÇINILMAZ"
Örneğine dünya siyasî düzenlerinde pek rastlanmayacak bu 'ucûbe'nin yıkılması kaçınılmaz ve altında ezilecek olanın da, yine ülke ve millet olacağı açıktır.

* Hedefim, şu veya bu kişi veya parti, grupların kazanması değil; -elbette herşey güllük-gülistanlık demeden- hele de son 20 yılda müslüman halkın, 40-50 yıl öncelerde, hayal bile etmesi zor olan nice engelleri aşmış, inandıkları değerler açısından nice kazanımlar elde etmişken, bir tökezleme ile elden çıkacağı ihtimaline işaret etmektir. 'Eğer, bu '6'lı Masa' oyuncularının hedefleri gerçekleşirse, bütün kazanımlar, KK Bey ve Meral Hanım'ın -iman derecesinde- bağlısı oldukları resmî ideoloji'nin azgınlığının geri döneceği açık olacağından, yazık!.' derim.



Bu yazı bağlamında Türk demokrasi tarihinin dönüm noktası olan 14 Mayıs'ı gelin birlikte hatırlayalım;


TARİHE GEÇEN GÜN: 14 MAYIS 1950
14 Mayıs 1950 seçimleri ile Türk demokrasisinde yepyeni bir sayfa açmıştı. Daha önceki yıllarda Atatürk'ün sağlığında denenen çok partili siyasi hayata geçiş denemeleri başarısızla sonuçlanmıştı.

Ancak 1950 yılına gelindiğinde halkın değişim talepleri ayyuka çıkmış ve 1946 yılında Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes, Refik Koraltan tarafından kurulan Demokrat Parti halkın umudu olarak görülmeye başlanmıştı.

Nitekim 1950 yılında gizli oy açık tasnif olarak gerçekleştirilen seçimlerde 27 yıldır iktidarda olan tek parti CHP tabir yerindeyse sandığa gömüldü. Halkın değişim talebini görmezden gelen CHP'li isimler aldıkları yenilgi karşısında okuma yazma bilmeyen bir halka bu yetki verilmez" diyorlardı ancak DP'ye oy veren kitle içinde üniversite mezunu olanların oranı yüksek bir orandaydı. DP, hala hafızalardaki yerini koruyan ve milli iradenin gücünü ortaya koyan ifadesiyle 'Yeter Söz Milletindir sloganı 14 Mayıs zaferinin simgesi oldu.

1946 SEÇİMLERİNDE AÇIK OY GİZLİ TASNİF
Türkiye'de çok partili döneme 1945'te geçilmiş ve çok partili sistem ile ilk genel seçim 1946'da yapılmıştır. Bu seçimin açık oy-gizli tasnif gibi gerekçelerle usulsüz ve şaibeli olduğunu savunan DP bu seçimde ikinci oldu. 1950 genel seçimlerini ise yüzde 55 oy oranı ile kazanan DP, CHP'yi 27 yıl süren iktidarından uzaklaştırdı.

SEÇİMLERE KATILIM ORANI ÇOK YÜKSEKTİ
14 Mayıs 1950 seçimlerinde 8 milyon 905 bin 743 seçmenin yüzde 89'u oy kullandı. Katılım oranı çok yüksekti. Oyların yüzde 55.2'sini alan DP seçim sistemi sayesinde meclisteki sandalyelerin yüzde 85'ini kazanmıştı. Demokratlar 487 milletvekilliğinin 416'sını kazandı.

CHP kendi istediği liste usulü çoğunluk sistemi nedeniyle, yüzde 39,6 oy oranıyla kazandığı 69 milletvekilliğiyle TBMM'nin ancak yüzde 14'ünü elde edebildi ve mecliste zayıf bir temsil ile bulunmaya razı olmak zorunda kaldı. İnönü de yaptıkları hatanın farkına varmıştı ki bunu şu şekilde dile getiriyordu: "Şimdi fena nispette kaybettik."

'BEYAZ İHTİLAL' OLARAK TARİHTE YERİNİ ALDI
Türk siyasi tarihinde iktidarın ilk kez "barış havası" içinde ve halkın arzusuna uyarak "sükunetle" el değiştirdiği 14 Mayıs 1950 seçimleri, beyaz ihtilal olarak da adlandırılır.

27 yıllık CHP'nin tek parti iktidarının kaybetmesi "ihtilal" olarak, bunun şiddet ve kansız bir şekilde demokratik bir usul olan seçimle yapılması "beyaz" olarak nitelendirilir.

HALKI AŞAĞILAMAYA KALKTILAR
CHP içinde Falih Fıfkı Atay ve Mümtaz Ökmen gibi demokrasiye erken geçildiğini savunan kimseler, "yüzde 70'i okuma yazma bilmeyen bir halka böyle yetkiler verilir mi? Diyorlar İsmet İnönü'nün kararını eleştiriyorlardı ancak İnönü, seçimlerde başarısız olması durumunda sorun çıkarmadan iktidardan çekileceğinin ifade etmişti hatta, "Demokratlar yönünde adımlar atmasaydık itibarımız kalmazdı" demişti.

Tarihçi Kemal Karpat göre DP'nin zaferindeki asıl faktör çeyrek i CHP iktidarına karşı birikmiş olan hoşnutsuzluktu. DP'yi iktidara getiren faktör toplumun "yüzde 70'inin okuma yazma bilmemesi" değildi. Aksine en gelişmiş, en okumuş bölge ende DP en yüksek oyları almıştı"

ARİSTOKRASİYE KARŞI HALKIN HÂKİMİYETİ
CHP'li Turan Güreş'e göre CHP devlet aristokrasinin partisiydi. Cumhuriyet'in yaslanmış olduğu yaşlı kadro yeni nesillerden kopmuştu. Yeni nesiller özlemlerini kavrayamıyordu.

İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker de CHP'ye oy vermeye devam edenlerin alışmış olduğundan ayrılamayanların ruh haleti içinde olan basit halk tabakası olduğunu söylüyordu. CHP'nin meclis kadrosu geleneksel olarak memur ağırlıklı olurken DP'nin kadrosu serbest meslek, avukat ve tüccar ağırlıklıydı.

DP iktidarı genel kanının aksine sadece köylü değil, köylü şehirli bütün kesimlerin desteklediği bir iktidar olmuştu. Ankara aristokrasisine karşı halkın "yeter söz milletin" çıkışıydı.

BUNLAR ÜLKEYE YÖNETEMEZ DEDİLER
Demokrat Parti'nin seçimi kazanmasından sonra CHPlilerin büyük bir kısmı Demokratların ülkeyi yönetemeyeceğini yönetimi yeniden kendilerine teslim edeceklerini düşünür.

İsmet İnönü, "Bir sene sonra ne olacak bilinmez. Bize müracaat eder, kabul etmem, tekliflerimi bildiririm" der.

İnönü bu konuda şu ifadeleri de kullanır: İdare edemezler. Endişem İkinci Dünya Savaşı Harbi'nden kurtardığımız memleketin üçüncü dünya harbi arifesinde idaresiz kalmasıdır.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN