Adnan Oktar silahlı suç örgütünün "güncel yapılanması"na dava açıldı: 200 avukatla tuzak!

Adnan Oktar silahlı suç örgütünün, üyelerini diri tutmak ve deşifre olan örgüt üyelerinin yerine yenilerini kazandırmak amacıyla avukatlar ve sosyal medya grubu üzerinden oluşturduğu "güncel yapılanması"na yönelik soruşturma kapsamında 20 sanık hakkında dava açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Adnan Oktar'ın cezaevinde kaldığı dönemde, 15 gün gibi kısa bir sürede yaklaşık 200 avukatla olağan akışa uygun olmayacak şekilde "hukuki yardım" adı altında görüşerek örgütü diri tuttuğu yer aldı

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :15 Şubat 2024 , 12:00 Güncelleme Tarihi :15 Şubat 2024 , 12:00
Adnan Oktar silahlı suç örgütünün güncel yapılanmasına dava açıldı: 200 avukatla tuzak!

İÇİNDEKİLER

Adnan Oktar silahlı suç örgütünün, üyelerini diri tutmak ve deşifre olan örgüt üyelerinin yerine yenilerini kazandırmak amacıyla avukatlar ve sosyal medya grubu üzerinden oluşturduğu "güncel yapılanması"na yönelik soruşturma kapsamında 20 sanık hakkında dava açıldı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu, Adnan Oktar organize suç örgütünün güncel yapılanması ve faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yürüttüğü soruşturmayı tamamladı.

Soruşturma sonucunda hazırlanan 352 sayfalık iddianamede, 20 kişi şüpheli olarak yer aldı.

ADNAN OKTAR'IN ÖRGÜTSEL FAALİYETLERİNE DEVAM ETMESİ

Mahkeme kararlarıyla silahlı suç örgütünün yöneticisi olarak kabul edilen Adnan Oktar'ın bu nedenle cezaevinde bulunduğu ve bu süreç içerisinde örgütsel faaliyetlerine devam ettiği kaydedilen iddianamede, Oktar'ın özellikle avukatları ve diğer örgüt yöneticileri Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna vasıtasıyla örgütü diri tutmaya çalıştığı, talimatlarının cezaevi dışında yayılmasını sağladığı belirtildi.

Oktar'ın bunu yaparken, özellikle diğer örgüt yöneticileri vasıtasıyla yargılamanın kumpas olduğuna ilişkin kamuoyu oluşturma ve siyasi lobi desteğini alma faaliyetlerine giriştiği vurgulanan iddianamede, ana çatı davasında ceza alan ve cezaevinde bulunan örgüt üyeleriyle mektuplar ve avukatlar aracılığıyla iletişim kuran Oktar'ın, etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen örgüt üyelerini engellemeye çalıştığı bilgisi verildi.

AVUKAT GÖRÜŞMELERİYLE ÖRGÜTE ÜYE KAZANDIRMA AMACI

İddianamede, Adnan Oktar'ın özellikle içeride ve dışarıda bulunan örgüt üyeleri üzerindeki etkinliğini devam ettirmeye çalıştığı da belirtilerek, bu kişinin cezaevinde kaldığı dönemde, özellikle 15 gün gibi kısa sürede yaklaşık 200 avukat ile olağan akışa uygun olmayacak şekilde, "hukuki yardım" adı altında görüşmeler gerçekleştirdiğine dikkat çekildi.

"Bu görüşmelerinde örgüte üye kazandırmayı amaçlamış, cezaevine giriş çıkışı kanuni sınırlar çerçevesinde serbest olan avukatlık mesleğinden faydalanmak üzere cezaevi dışındaki örgütsel tavır ve davranışları yönlendirmeye çalışmıştır. Bu hususun tespit edilmesi neticesinde şüpheli hakkında avukat görüşlerinin kısıtlanması yoluna gidilmiştir." ifadeleri yer bulan iddianamede, Oktar ile ilgili ayrıca, örgütü diri tutmanın yanı sıra hem yargılanan hem deşifre olan örgüt üyelerinin yerine yeni örgüt üyeleri kazandırmayı amaçladığı ve en kolay yol olan avukatları vasıtasıyla talimatlarını aktarmaya çalıştığı dile getirildi.

Adnan Oktar'ın, özellikle cezaevinde bulunan kişilerin kendisine mektup yazması noktasında, örgüt üyesi avukatları vasıtasıyla baskı oluşturduğu ve aslında yargılamanın temelsiz olduğu izlenimini verdiği aktarılan iddianamede, Oktar'ın örgüttekilere, örgütsel bağlılık değil gönül bağı kurduklarını kanıtlamaya çalıştığı vurgulandı.

TÜM PLANLAMAYI TEK BAŞINA YÜKLENMEYEN OKTAR'IN YARDIMCILARI

Şüpheli Oktar'ın, örgütün yeni yapılanmasında tek başına tüm planlamayı ve organizeyi yüklenmemek adına daha önce haklarında cezaya hükmedilen örgüt üyesi şüpheliler Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna ile örgütü yönettiği kaydedilen iddianamede, bu kişinin özellikle örgütün çıkış noktası olan mehdiyet hususunda, çeşitli notları avukatları vasıtasıyla örgüt üyeleriyle paylaştığı ve bu şekilde örgüt baskısını devam ettirdiği öne sürüldü.

İddianamede, "Tüm bu eylemleri dikkate alındığında iddianame sonrası hukuki ve fiili kesintinin gerçekleştiği tarihten itibaren yeni bir yapılanma ve eylemlerle örgütün hiyerarşisi içerisinde üst pozisyonda yer alıp örgüt üyelerine emir ve talimat veren, örgüt üyelerini yönlendiren ve idare eden, örgüt içerisinde iş bölümünü sağlayan, koordinatör gibi hareket eden şüpheli Adnan Oktar'ın örgüt yöneticisi olarak nitelendirilmesi gerektiği aşikardır." ifadelerine yer verildi.

GÜNCEL YAPILANMADA ROL ALANLAR, AĞIRLIKLI OLARAK CEZAEVİNDEN TAHLİYE EDİLENLER

Örgütün yeni yapılanma sürecindeki faaliyetleri de iddianamede, "örgütün güncel yapılanması ve faaliyetleri", "güncel yapılanmada yer alan kişiler", "örgütün cezaevinden kontrolü ve avukat yapılanması", "güncel yapılanmada örgütsel iletişim", "örgütsel iletişimde örgütsel tedbir" ve "örgütün propaganda ve dezenformasyon faaliyetleri" şeklinde 6 başlık altında anlatıldı.

Örgütün güncel yapılanması ve faaliyetleriyle ilgili örgüt lideri, yöneticileri ve üyelerden çok sayıda kişinin tutuklu olmasına müteakip örgütün mevcut duruma göre yeni stratejiler belirleyerek güncel yapılanma faaliyetleri içerisinde bulunduğu anlatılan iddianamede, güncel yapılanmada rol alan kişilerin, ağırlıklı olarak cezaevinden tahliye edilen örgüt üyeleri ile örgütle iltisaklı olup henüz işlem görmeyen kişilerden oluştuğu, ancak örgütün bir yandan da yeni üyeler edinme yolunda amacına ulaştığı girişimlerinin bulunduğu değerlendirmesi yapıldı.

Cezaevinden kontrol ve avukat yapılanmasının da anlatıldığı iddianamede, güncel yapılanmada örgütsel faaliyet yürüten tutuksuz kişilerin, örgütteki avukat yapılanması aracılığıyla doğrudan örgüt lideri ve yöneticilerinin el yazılı talimatlarını edindiği, faaliyetlerini bu örgütsel hiyerarşiye uyumlu şekilde icra ettiği belirtildi.

ÖRGÜTSEL İLETİŞİM, AVUKATLARIN ÖRTÜLÜ GÖRÜŞMELERİYLE SAĞLANIYOR

Örgütsel iletişimin sağlanması noktasında örgüt lider ve yöneticileriyle yapılan hayatın olağan akışına aykırı sayıda ve sürede görüşmelerin, avukat-müvekkil görüşmeleri motifi altında gösterildiğine işaret edilen iddianamede, bu yöntemin aslında örgüt lider ve yöneticilerinin el yazılı talimatlarının cezaevinde bulunmayan örgüt üyelerine iletilmesi adına örtülü bir örgütsel iletişim stratejisiyle uygulandığı ileri sürüldü.

İddianamede, bu yöntemle edinilen el yazılı talimatların, tek merkezde toplanması adına sözde hukuk birimi sorumlusu kişiye ulaştırılarak arşivlendiği, böylece cezaeviyle dışarısı arasındaki örgütsel iletişimin örgütün avukat yapılanması üzerinden örtülü görüşmeler yoluyla sağlandığı bildirilerek, avukat Sinem Mollahasanoğlu'nun avukatlık ofisinde, 29 Aralık 2022'de bulunan Adnan Oktar'a gönderilen mektupların, notların, belgelerin, ana dava müştekisi Serra Muhammed Valipour'un adına düzenlenen klasördeki bilgi, belge ve talimatlarla karşılaştırıldığı, talimatların yerine getirildiğini teyit eder nitelikte olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.

"AVUKATLA ALINAN TALİMAT UYGULANIP OKTAR'A DÖNÜŞ YAPILIYOR"

Klasörler içerisinde, e-posta adresleri üzerinden 2019-2020 tarihleri arasında kurulmuş bir iletişim ağının olduğu da belirtilen iddianamede, bu iletişim ağının içerisinde yer alan kişilerin kendilerini, "İstanbul/Hukuk Grubu" olarak adlandırdıkları ve Oktar'dan "müvekkil" veya "yazar" olarak bahsedildiği dile getirildi.

Grubun yargılama dosyası içeriğine hakim olduğunun altı çizilen iddianamede, görüşe giden avukatlar vasıtasıyla Oktar'dan alınan talimatların, notlar şeklinde yazılı kayıt olarak tutulduğu, her bir talimatının hukuk grubu tarafından titizlikle yerine getirildiği, takip edildiği ve Oktar'a geri dönüşünün yapıldığı aktarıldı.

Sanıklarla örgüt avukatlarının görüştürüldüğü ve bu sayede sanıklar üzerinde hakimiyet kurulduğu bilgisi verilen iddianamede, avukatlar aracılığıyla sanıkların her birinden önce yazılı olarak beyan alındığı, iddianamedeki isnatlarla sanık beyanları üzerinde çalışmalar yapıldığı, çelişkili ve sıkıntı oluşturabilecek yerlerin düzeltildiği savunuldu.

İddianamede, sanıklar üzerinde kurulan hakimiyet ve kontrol mekanizmasıyla, savunmaların ortak mantıksal kurgular doğrultusunda şekillendirilerek dikte edildiği ve ezberletildiği, ezberlenen savunmaları mahkeme sorgusu esnasında ifade etmeleri talimatı verildiği de belirtilerek, mahkeme dosyasına sunulan yazılı savunmalarda da aynı yöntemin uygulandığı ifade edildi.

ÖRGÜTTEN KOPMA OLMAMASI İÇİN SANIKLARIN İHTİYAÇLARI KARŞILANDI

Savunmaların sanıkların özgür iradeli beyanlarına dayanmasına izin verilmediği ve yargılanan sanıkların da bu kabulle her safhada örgütsel bağlılıkla hareket ederek savunma yaptığı vurgulanan iddianamede, sanıklar üzerinde savunmalarla ilgili kurulan bu rızalı hakimiyetin dışında görüşe giden avukatlar vasıtasıyla sanıklardan alınan notlarla cezaevindeki her türlü ihtiyaçlarının takip edilip karşılandığı da anlatıldı.

Sanıkların psikolojik durumlarıyla, beslenmeleriyle, giyim ve kişisel tarzlarıyla, sağlıklarıyla ilgilenilerek örgütten kopmaların önüne geçilmeye çalışıldığı, birlikteliklerinin devamının sağlanması noktasında telkinler yapılıp tedbirler alınarak, örgütün moral ve motivasyonunun canlı tutulmasının sağlandığı, sanıkların örgütsel bağlılıkla ihtiyaçlarının örgüt tarafından karşılanmasına izin verdiği de kaydedilen iddianamede, özellikle ve önemle üzerinde durulan mektuplaşmayla her sanığın hem Oktar'a hem de birbirlerine mektup yazmaya teşvik ve telkin edildiği, mektup yazmayanların takip edildiği, mektuplarla örgütten kopmaların önüne geçilmesine çalışıldığı, bu mektupların ileride delil olarak kullanılmak amacıyla saklandığı anlatıldı.

SOSYAL MEDYADA MEHDİLİĞİ GÜNDEMDE TUTMAK İSTİYOR

Adnan Oktar'ın görüşe gelen avukatları vasıtasıyla çok sayıda dini anlatımlar, dini örneklemeler, ayetler ve hadislere atıflar, mehdi, deccal, ahir zaman anlatımlarıyla örgüt mensuplarına aktarımlar ve telkinler yaptığı aktarılan iddianamede, "Oktar'ın görüşmesi esnasında Türkiye ve dünya gündemindeki siyasi olaylar, doğa olayları gibi konularda olayların sebebini kendisinin tutuklu olmasına bağlayarak bunu dini atıflarla delillendirme çabası içerisinde olduğu, içerideki ve dışarıdaki örgüt mensuplarına aktarımını sağlayarak telkin ettiği, bununla mehdilik kavramına atıflar yaptığı, sosyal medyada mehdiliği gündemde tutmak için talimatlar verdiği anlaşılmıştır." ifadeleri yer buldu.

Şüphelilerin, talimat doğrultusunda, örgüt hakkında isnat edilen "silahlı suç örgütü" suçlamasını boşa çıkarmak amacıyla sosyal medyayı kullanarak propaganda yaptıkları da belirtilen iddianamede, algı oluşturmak adına çok yoğun faaliyetlerde bulundukları, Adnan Oktar'ın talimatları doğrultusunda cinsel suç isnatlarına yönelik "külliyen ret" kararı doğrultusunda ortak söylemde hareket ettikleri dile getirildi.

İddianamede, ana davanın müştekilerinden Serra Muhammed Valipour'un iddialarıyla ilgili yine Oktar'ın talimatları doğrultusunda yoğun bir çalışma yürütüldüğü, annesi Dilek Çelikten'in nasıl ifade vereceği ile ilgili çalışmalar yapıldığı anlatıldı.

İLETİŞİME "E-MAİL" ÖNLEMİ

Örgütün cezaevi dışındaki iletişim taktiğinin ise takibe duyarlı şekilde örgütsel tedbir uygulanarak e-mailler yoluyla gerçekleştiğine dikkat çekilen iddianamede, iletişimin bu şekilde kurulmasının nedeni olarak CMK'nın ilgili maddeleri gereğince takip sağlanamaması ve e-maillerin içeriğine yurt dışında olan serverlardan kaynaklı ulaşılamaması gösterildi.

İddianame, gönderildiği ağır ceza mahkemesince kabul edildi. Sanıklar, önümüzdeki günlerde hakim karşısına çıkacak.

CEZA İSTEMLERİ

İddianamede, şüpheliler Adnan Oktar, Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna'nın "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" suçundan 5 yıldan 12'şer yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istendi. Bu kişilerin ayrıca, Türk Ceza Kanununun (TCK) ilgili maddesi uyarınca, örgüt üyelerinin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği bütün suçlarından dolayı fail olarak cezalandırılması da talep edildi.

Adnan Oktar, Meltem Daban ve Ferhunde Eda Babuna'nın bu kapsamda, "örgütün veya amacının propagandasını yapma" suçundan 10,5 yıldan 31,5'ar yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, diğer 17 sanığın "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma", "örgüte yardım" ve "örgütün veya amacının propagandasını yapma" gibi suçlardan farklı oranlarda hapisle cezalandırılması talebi de yer aldı.

PKK, FETÖ ŞİMDİ DE ADNAN OKTAR... FİNCANCI'NIN YENİ SKANDALI

'Turnike' ismi verilen cinsel sömürü sistemiyle onlarca genç kadını ağına düşüren 80'li yıllarda çıkışa geçen, 90'larda legal-illegal bağlantılarıyla güçlenen, 2018'de hakkında gözaltı kararı çıkarılan Adnan Oktar tarafından kurulan 'Adnan Hoca Suç Örgütü'nün karanlık yüzü ile ilgili bilinmeyen birçok detay ortaya çıkmaya devam ediyor.



2018 YILINDA TUTUKLANDI
Adnan Oktar silahlı suç örgütüne yönelik 11 Temmuz 2018'de başlatılan operasyonlarda, Oktar'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alınıp tutuklanmıştı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca 8 Temmuz 2019'da hazırlanan 3 bin 908 sayfalık iddianame, İstanbul 30. Ağır Mahkemesince kabul edilerek sanıkların yargılanmasına başlanmıştı.



BİNLERCE YIL HAPİS CEZASI ALDI
Genç kızları ağına düşüren ve her türlü rezilliğin olduğu 'Adnan Hoca Suç Örgütü'nün lideri Adnan Oktar ve örgüt üyeleri bincelerce yıl hapis cezasına çarptırıldı.



PKK, FETÖ ŞİMDİ DE ADNAN OKTAR...
Youtube platformunda yayınlanan bir belgesel de suç örgütünün karanlık yüzü hakkında yeni detaylar ortaya çıktı. Söz konusu belgeselde Terör örgütlerine desteği ile bilinen Şebnem Korur Fincancı ve Adnan Oktar'ın kirli işbirliği dikkat çekti.



1999 YILINDAKİ OKTAR'A OPERASYON
Adnan Oktar ve grubuna yönelik en büyük operasyonlardan biri 1999 yılında yapılmıştı. Operasyonu İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürlüğü düzenledi. 11 Kasım 1999'da 2 bin polisle yapılan baskınlarda Oktar ve 75 müridi gözaltına alınmıştı.



FİNCANCI'YA İŞKENCE RAPORU İÇİN BAŞVURU
Suç örgütü lideri Adnan Oktar o dönem AB ile uyum yasaları çerçevesinde işkence yönelik devletin kurumlarında yapılan çalışmaları fırsat bilerek, terör sevici Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı'dan sahte 'işkence raporu' aldığı ortaya çıktı.

ÖRGÜT ÜYELERİNE KORUMA KALKANI
Sahte işkence raporu ile 1999 operasyonun sonlamasını sağlayan Fincancı, operasyondan 5 yıl sonra sadece Adnan Oktar ve suç örgütü üyelerinin beyanlarıyla emniyet hakkında işkence raporu hazırlayarak, örgüt üyelerine koruma kalkanı sağlıyor.

Belgeselde raporlarla ilgili açıklama yapan eski örgüt üyesi Özkan Mamati ifadelere yer veriyor:

Örgüt içinde benim de arkadaşım olan, mesela göz kapağı düşük bir arkadaşım vardı. Küçüklükten olmuş bunları sanki operasyonda olmuş gibi göstererek, 2005 yılında sank işkenceye uğramış gibi rapor verdi. Sonra bu kişiler ne yaptı biliyor musunuz? Çok ilginç bir rastlantı biliyorsunuz Adnan Oktar'ın Avrupa'da kendini duyurması Yaratılış Atlası ile oldu. Sonra Şebnem Korur Fincancı 'İşkence Atlası' diye bir kitap yapmaya başladı. Ne tesadüf! Bu 'İşkence Atlası' içine bu örgütte yer alan 1999 yılında gözaltına alınmış doğultan fiziksel bozuklukları olan kişileri sanki 99 yılında işkenceye uğraşmış gibi 'İşkence Atlas' içine koyuyor.




CEVAP HAKKINI KULLANMADI
Öte yandan ortaya çıkan kirli işbirliği ile ilgili sorulan sorulara Şebnem Korur Fincancı cevap hakkını ise kullanmadı.



TAKVİM.COM.TR 1999 TARİHLİ BELGEYE ULAŞMIŞTI
Adli Tıp alanında çalışmalar yapan ve bir dönem Adli Tıp Kurumunda İhtisas Kurul Üyesi olarak görev yapan Fincancı'nın bu süreçte teröristlere ilişkin raporlarında onların lehlerine hareket ettiği ve emniyet güçlerini suçlu çıkarabilmek için yoğun çaba sarf ettiği ortaya çıkarmıştı. Takvim.com.tr Fincancı hakkında 19 Ekim 1999 tarihinde hazırlanan ve dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır tarafından imzalanarak Adalet Bakanlığına gönderilen belgeye ulaşmıştı. Belgede, Fincancı hakkında çok çarpıcı bilgilerin yer aldığı görülmüştü.

TTB BAŞKANI'NIN GÖZLATINA ALINDIĞI ANLARIN GÖRÜNTÜSÜ!


"İLLEGAL SOL GÖRÜŞ SEMPATİZANI"
Belgede Fincancı'nın "illegal sol görüş sempatizanı olarak tanındığı" belirtilirken görev yeri değiştirilmesi için talepte bulunulduğu görüldü.

ADLİ TIPTAYKEN DE TERÖRİSTLERİ SAVUNMUŞ
Adalet Bakanlığına "gizli" ibareli olarak gönderilen belgede "İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Bölüm Başkanı olup, Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumunda İhtisas Kurul Üyesi olarak görev yapmakta olan Kılıçaslan-Birsen kızı 21.03.1959 doğumlu Rasime Şebnem Korur Fincancı'nın, Kadıköy İlçesi, Mühürdar Cad. İlter Ertüzün Sokak No:4/10 adresinde ikamet ettiği, illegal sol görüş sempatizanı olarak tanındığı, yasadışı örgüt mensubu ve sempatizanı olan kişilerin rapor ve tahkikatlarında lehlerine hareket ettiği, polis aleyhine tutum ve davranışlarda bulunduğu, sanıkların kati raporlarında polisi suçlu çıkarmak için aşırı çaba sarfettiği, bunun son örneğinin sözde gözaltına alındığı İstanbul Emniyet Müdürlüğünde işkence sonucu öldürüldüğü ileri sürülen Süleyman Yeter ile ilgili hazırlanan raporda görülmüştür...

YER DEĞİŞİKLİĞİ TALEP EDİLDİ
Yukarıda açıklandığı üzere objektifliği konusunda kuvvetli şüpheler bulunan Rasime Şebnem Korur Fincancı'nın görev aldığı Kurulda adaletin sağlıklı işlemesi için yapılan işlemlerde sık sık problemlerle karşılaşıldığından adı geçenin uygun görülecek başka bir görevde değerlendirilmesinin uygun olacağı hususu..." ibareleri yer aldı.

PKK'NIN KİMYASAL YALANINA BÖYLE DESTEK OLMUŞTU
HDP'nin ittifak ortağı CHP tarafından büyük destek gören Fincancı, terör örgütünün kanalında Türk Silahlı Kuvvetleri'ni 'kimyasal silah' kullanmakla suçladı.



CHP TERÖR SEVİCİYE DESTEK OLMUŞTU
Öte yandan Özgür Özel'in CHP Genel Merkezi'nde, TSK'ya kimyasal gaz iftirası attığı için içeri alınan Şebnem Korur Fincancı'nın ağırlayıp Atatürk resmi önünde poz verdiği vermişti.

TTB BAŞKANI FİNCANCI'NIN TSK'YA İFTİRA ATTIĞI VİDEO!

Teröristlerin cesetlerini incelediğini söyleyen Fincancı, "Daha önce de incelemiştim. Sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan birisi kullanılmış durumda. Çok çeşitli kimyasal silahlar var. Her ne kadar kullanılması yasak olsa da ne yazık ki çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz." ifadelerini kullanmıştı.

GEZİ ORGANİZATÖRÜ
TTB'nin İkinci Başkanı olan Ali İhsan Ökten, Gezi Ayaklanması kapsamında Adana'da yapılan eylemleri organize eden isimlerden birisi. Ökten ayrıca örgüt destekçisi STK'ların PKK'ya destek için Adana'da düzenlediği bazı gösterilere katıldı.

Ali İhsan Ökten

DHKP/C DAVALARININ MÜDAVİMİ!
TTB Genel Sekreteri Vedat Bulut'un adı da marjinal sol gruplarla anılıyor. 2016 yılında Ankara Tabip Odası Başkanı olduğu dönemde sol gruplarla birlikte gösterilere imza atan Bulut, DHKP/C'lilerin duruşmalarına katılarak örgüte destek veriyor. Bulut ayrıca Turkovac için kullandığı "ortada aşı yok, solüsyon var" açıklamasıyla tepki toplamıştı.

Vedat Bulut

ÖRGÜTÜN 'SES'İNDE YER ALDI

TTB Merkez Konseyi üyelerinden Deniz Erdoğdu, PKK'nın elebaşlarının talimatıyla kurulan 'sağlık komitelerine' ev sahipliği yaptığı iddia edilen SES Sendikası'nın Disiplin Kurulu üyelerinden. Geçmiş yıllarda PKK'ya müzahir şahıslar tarafından düzenlenen basın açıklamalarında da boy gösterdi.

FETÖ İLTİSAKLI DERNEĞE ÜYE
TTB Merkez Konseyi üyelerinden Kazım Doğan Eroğulları'nın FETÖ'ye iltisaklı bir dernekte kaydı var. Meltem Günbeği'nin de dosyası daha kabarık. Günbeği, Kandil'in talimatıyla organize edildiği için soruşturmalara konu olan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) delegelerinden. 2015 yılında HDP Edirne Merkez ilçe yönetim kurulu yedek üyeliği da yapan Günbeği, yine PKK soruşturmalarına konu olan SES'in üst kurul delegeleri arasında.

YARALI TERÖRİSTLERİ TEDAVİ ETTİ
Diğer bir Merkez Konseyi üyesi olan Onur Naci Karahancı da PKK'ya müzahir grupların düzenlediği yasa dışı gösterilere katıldı, gözaltına alınıp serbest bırakıldı. KCK iddianamesinde PKK ile doğrudan ilişkili olduğu belirtilen DTK'nın Ankara Sağlık Komisyonu içerisinde yer alan Karahancı'nın, yaralı teröristleri tedavi eden doktorlar arasında bulunduğu ifade ediliyor. Yeni Şafak'ta yer alan habere göre, yine TTB Merkez Konseyi üyelerinden Halis Yerlikaya, DTK'nın komitesinde görev yaptı. Hendek barikat olaylarının yaşandığı dönemde Şırnak/Cizre'de operasyonun yapıldığı bölgeye girmek isterken gözaltına alınan Yerlikaya'nın da yaralı teröristleri tedavi ettiği belirtiliyor. Ayrıca PKK'nın Kobani dediği Aynel Arap'ta yaşanan çatışmalarda, yaralanan teröristlerin tedavi için Türkiye'ye getirilmesinde aktif rol aldığı öne sürülüyor.


FİNCANCI'NIN 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNDE ABD BÜYÜKELÇİLİĞİ'NDE OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI
Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı, geçtiğimiz hafta yaptığı skandal açıklamayla kamuoyunda zirveye oturdu. Fincancı, PKK'nın ortaya attığı 'TSK kimyasal silah kullandı' yalanına ortak oldu ve bebek katili terör örgütü PKK'ya destek verdi. Gözaltına alınan Fincancı, geçtiğimiz günlerde tutuklandı.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNDE ABD BÜYÜKELÇİLİĞİ'NDE
Terör örgütü sözcüsü gibi konuşan Fincancı'nın geçmişteki skandalları da bir bir ortaya çıkıyor. Bunlara son eklenen ise TTB Başkanı'nın FETÖ'cü alçakların hain darbe girişimini yaptığı gün gerçekleştirdiği ziyaret oldu.

FETÖ'cü alçaklar, ABD desteğiyle darbe yapmaya kalkıştıkları ve yüzlerce vatan evladını şehit ettikleri gün Şebnem Korur Fincancı ABD Büyükelçiliğini ziyaret etti. Söz konusu ziyaret o gün ABD Büyükelçiliği'nin Twitter hesabından da paylaşıldı.

FİNCANCI'NIN GEÇMİŞTEKİ SKANDALLARI
Şebnem Korur Fincancı'nın geçmişteki diğer skandalları ise şunlar: 2014'teki bir konuşmasında sözde Ermeni soykırımını savundu. Adli tıpta teröristleri korudu.

Türk Silahlı Kuvvetleri'ne "kimyasal silah kullandı" iftirası atan Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın, Ermenice başlayıp Türklüğe kin kustuğu 2014'teki konuşması yeniden gündem oldu.

FİNCANCI'NIN ERMENİ PROVOKASYONU! VİDEO İZLE

ERMENİ PROVOKASYONU
Sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili konuşan Fincancı, "Ben bugün çokça mahcubiyet duygusu yaşıyorum. Ermeni soykırımının hala kapı arkalarında konuşulmak zorunda hissedilmesi, bu toprakların halklarının evlerinden yurtlarından sökülüp atılmasının her yıl bayram gibi kutlanabilir olması." ifadelerini kullandı.

TÜRKLÜĞÜ HEDEF ALDI
Skandal sözlerle Türk kimliğinden rahatsızlık duyan Fincancı, "Bir ilkokul adının 'Talat Paşa', caddenin 'Ergenekon' sokağın 'Türk beyi' olmasının utancıyla yaşamalıyız." dedi.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN