Erdoğan... 'Bırak' dedi
Sadık Albayrak'a, "Sağlığına yazık... Sigarayı bırak artık" diyen diğer lider... Dünürü...
Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Bu konu açılınca... Sadık Bey gülüyor:
- Sayın Cumhurbaşkanımıza, "Tamam... Bıraktım" diyorum... Ama yanından ayrılınca içmeye devam ediyorum... Görüşmemiz gerekince, gitmeden önce iki gün sigara içmiyorum... Üzerimden sigara kokusu çıksın, rahatsız etmeyeyim diye.
Anılar... Anılar
Geçen yaz yine yaylada görüşmüştük...
"Anılarımı yazıyorum" demişti... Sorduk:
- Anı yazma ne safhada?
- İki kitap olacak... Biri siyasi hatıralar...
"Vekil Değil Mütevekkil." - Diğeri?
- Basınla ilgili hatıralar... "Solaklı Deresi Neresi?" Saçlarını, Babıâli'de ağartan... Yazılarından dolayı hapis yatan Sadık Albayrak'ın hatıraları...
Roman gibi... Düşündürücü... Bir kısmı eğlenceli...
Türkiye'nin yakın siyasi tarihi.
Televizyoncu olsak... Ekrana çıkarırız...
Anlatacaklarının izlenme rekoru kıracağı kesin.
Seni uzaktan sevmek
Armut... Patates... Marul... Bezelye... Lahana...
Elma... Bahçede yok yok.
Evin girişindeki yazı:
Allah (C.C.) buyuruyor ki:
Bitkiler ve ağaçlar Allah'a secde eder (Rahman Suresi... Ayet 6).
Sadık Bey meyve topluyor...
Yiyoruz.
"Dünyada 7 bin 500 bitki var... 3 bin 500'ü Karadeniz'de" diyor:
- Yayla, bana iyi geliyor... Burada hayat buluyorum.
Sözü İstanbul'a getirecek oluyoruz... Gülüyor:
- Hani şarkı var ya... "Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" diye... Benim İstanbul sevgim de öyle.
Salıncakta sohbet
Bahçede salıncak var...
Torunlar için... Ama şu sıralar torunlar gelemiyorlar.
Sadık Bey, "Gel, sallanalım" dedi.
- Boş ver... Salıncağın ipi kopar... Düşer, bir yerimizi sakatlarız.
- İp değil, zincir...
Sağlam... Güvenilir...
Korkma... Bir şey olmaz.
Salıncakta sohbet güzelmiş... Hem sallandık hem de sohbete devam ettik... Dün...
Bugün... Öğrencilik yılları...
Erbakan'ın babasının Trabzon hâkimliği...
Askerlik günleri...
Gazeteciliğe nasıl başladığı...
O bir maratoncu
Çocukluğu... Gençlik yılları...
Açık oturumlar... Mitingler...
Gazetecilik... Cezaevi... Kitaplar...
Tam bir maraton koşucusu.
Uzun soluklu... Ama... Yılların yorgunu.
Doğa... Onu dinlendiriyor.
Elinde dürbün... Dağlara bakıyor:
- Şu uzaktaki Madur Dağı...
Savaş bölgesi... Birinci Dünya Savaşı... Şehitlerimizin mezarları orada.
Gününü okumakla, televizyon izlemekle ve bahçe işleriyle geçiriyor.
Dünü, bugünü, yarını konuşurken...
Bir ara şöyle dedi:
Hayatım boyunca olmasını istediğim ve hayal ettiğim ideallerin peşinde koştum.
Zaman ve zeminin uygun olmadığı dönemlerde bile, maratonu bırakmadım.
Allah ömür verdikçe bu yolda yürümeye devam edeceğim...
Çocuklarımla ve torunlarımla birlikte... Karşıma çıkacak çakıl taşlarını yok etmek tarihi bir görev... Ülkenin birliğini, beraberliğini, huzuru, kardeşliği, demokrasiyi koruma görevi.
Kıtmir
Sadık Albayrak'ın köpeği... Evin bekçisi... Yabancıyı yaklaştırmıyor.
Yaylaya, Sami Ayan ve Özgür Özdemir ile birlikte gittik... Onlar korktular... Kapıdan giremediler.
"Korkmayın" dedik:
- Yanınızda biz varken, Kıtmir'den zarar gelmez.
Kıtmir, akıllı... İnsanı kokusundan tanıyor... Her gidişimizde gelir, üstümüzü koklar... Sonra da bizimle oynamaya başlar.
Yaylada kaldığımız sürece... Kıtmir, yanımızdan ayrılmadı.
Vedalaşırken... Sadık Bey ile kucaklaşırken... Kıtmir de üzerimize atlamaz mı? Sarılıp kucaklaşmak için.
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN