Ocak 2011'de Tunus'ta başlayan ve tüm Ortadoğu'yu saran halk hareketleri, bölgenin yüzyıllık durağan temel parametrelerini sonsuza dek değiştirdi.
21. Yüzyıl'ın bu büyük halk direnişinin gerisindeki politik nedenlerin doğru bir biçimde değerlendirilebilmesi için zamana ihtiyacımız olduğu kesin.
Buna karşın, temaslar, değişen ittifaklar ve krizlerin arka planından gelen yeni bilgiler, analiz yapacak imkanları da beraberinde getiriyor.
Ortadoğu üzerinde gelişen olayların perde arkasına dikkatle bakanlar, petrol ile krizler arasında doğrudan bağlantı olduğunu görmektedir.
Küresel güçlerin, petrol ve doğalgaz üzerindeki gizli kavgaları, demokratik çerçeveye oturtulmaya çalışılsa bile gerçekleri gizleyememektedir.
Nitekim, Arap baharı, bazı ülkelerde halkın demokratik taleplerinin su üstüne çıkması şeklinde gelişirken, bazı ülkelerde de küresel güçlerin acımasız izlerini taşımaktadır.
Libya ve Suriye
Tunus'ta, Mısır'da, Yemen'de başarılı olan Arap Baharı, halkın demokratik talepleri doğrultusunda gelişirken, Libya'da direkt ve Suriye'de endirekt (dolaylı) biçimde petrol kavgası şeklinde gelişmektedir.
Petrol kavgası-Libya baharı gelişmelerinin seyrini izlersek:
Kaddafi'nin linç edilerek öldürülmesi dikkatle izlenmelidir.
Libya, 44 milyar varil ile Afrika'nın en büyük petrol rezervine sahip ülkesi. Libya'da, İtalyan Eni, Fransız Total, İngiliz BP, Hollandalı Shell ve Amerikan Exxon Mobil firmaları petrol çıkarıyor. Libya olaylarının perde gerisinde ABD olmak üzere, İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından kontrol altına alınarak yönlendirildiği anlaşılmaktadır.
Bu noktada, Türkiye'nin ve Başbakan Erdoğan'ın tarihi erken okumasını da kayda geçirmeliyiz.
Batı'nın yönlendirmesi kısa zamanda okunmuş, Libya hamlelerinde aktif konuma girme şansı yakalanmıştır. Başbakan Erdoğan'ın Mısır'dan Libya'ya hareket etmesinden bir gün önce Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin yanına İngiltere Başbakanı Cameron'u alarak Libya'ya gitmesinin altında, petrole el koyma girişimi vardır. Türkiye yeni ataklar yaparak, Libya'daki tarihi hak ve imkanlarını koruyabilme şansı yakalamıştır.
Rusya'nın tavrı
Libya operasyonunda fırsatı kaçıran Rusya, Suriye'de çok yönlü bir tutum izlemektedir.
Türkiye, tarihi hak ve imkanlarıyla Suriye halkı yanında yer alırken ve Batı, Suriye'de demokrasiye geçiş şartlarını yaratmak isterken, Rusya krizi kilitlemektedir. ABD de Başkanlık seçimleri arkasına saklanmaktadır.
Neden olabilir? Çünkü, şimdiki ihtilâflı durum hem Rusya'nın, hem de ABD'nin daha fazla işine geliyor.
Bölgede gerginlik ile petrol fiyatları doğru orantılıdır. Yani gerginlik artarsa petrol fiyatları artar, gerginlik azalırsa petrol fiyatları düşer.
Rakamlara bakarsak: Arap Baharı ve İran-Suriye krizi sürerken, dünya petrol fiyatları devamlı arttı:
2010: Ortalama 75 dolar, 2011: Ortalama 95-100 dolar.
Rusya, İran'ın yanında destek koymaya başladı, Suriye'yi koruyacağını ilan etti ve Nisan ayında, petrol 125 dolar düzeyine tırmandı.
2012: Rusya, Suriye kararlarını veto edeceğini açıkladı: Petrol, Nisan ayında 106 dolar, Haziran ayında 112,24 dolar seviyesine çıktı.
Hürmüz boğazı
İran'ın, "Hürmüz Boğazı'nı kapatırım" açıklamalarının, dünya petrol fiyatlarını ne kadar yukarılara çıkardığı herkesin malumu. İran (Hürmüz boğazı)-Suriye hattında devam eden ve devam edeceği düşünülen krizlerin, dünyanın çok önemli petrol ve doğalgaz üreticisi Amerika ve Rusya'nın hazinesine çok büyük destekler kazandırdığı, bu ekonomik girdilerin Başkan Obama ve Putin'in küresel güç hamlelerine ne kadar çok lojistik sağladığını görmemek mümkün
Sonuç
Şimdi bu gelişmeler bağlamında, "Suriye krizi nasıl çözülecek?" sorusuna net bir cevap verebiliriz: "Küresel güçler, ABD ile Rusya anlaşana kadar Suriye'de kan dökülmeye devam edecek; Esad de yeni bir Esad bulunana kadar yerinde kalacak..." Onlar anlaşana kadar, stok petrol ve doğalgazlarını çok yüksek fiyatlarla satacaklar. Kazanan küresel şirketler olacak, halklar kaybedecek.