TELEVİZYONLARDA sık sık "HAMAS FÜZELERLE SALDIRDI", "İRAN GECE YARISI VURACAK", "SALDIRI SAATİ BELLİ OLDU" gibi heyecan uyandıran pek çok alt yazı geçmekte.
Programlar bunun üzerine inşa edilmekte. Peki gerçekte olan neydi? Türkiye neredeydi?
Kim ne tarafta bulunuyordu?
İttifaklar nasıl şekilleniyordu?
Ankara'dan bir DEĞİŞİM ATAĞI GELECEK MİYDİ? Sorulması gereken sorular bunlar...
Açalım... İlerleyelim...
HAMAS'ın 7 Ekim'deki saldırısı kutupların belli olması açısından önemliydi.
Burada öne çıkan fakat hiç konuşulmayan bir oyuncu da HİNDİSTAN'dı.
Başbakan Modi, HAMAS'ın yaptığını net bir dille kınadı. "İsrail'deki terör saldırıları haberiyle derinden sarsıldım. Düşüncelerimiz ve dualarımız masum kurbanlar ve aileleriyle birlikte. Bu zor zamanda İsrail'le dayanışma içindeyiz" yorumunu paylaştı.
Türkiye'yi merkeze oturtarak olaylara DELHİ'de imzalanan HİNT-AVRUPA KORİDORU üzerinden bakmak şarttı. Bu imzadan hemen sonra HAMAS saldırıyordu! Trump da Elon Musk ile yaptığı sohbette işin arkasında Biden yönetiminin olduğunu ileri sürüyordu!
Devam...
Delhi'deki G20'de, Çin'in İPEK YOLU'na karşı IMEC olarak da ifade edilen HİNT KORİDORU devreye girerken HAYFA ve PİRE limanları odak olarak öne çıkıyordu. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, IMEC'i "önümüzdeki yüzlerce yıl boyunca dünya ticaretinin temeli" olarak tanımlarken en has adamını İsrail'e yolluyordu. Hintli iş adamı Gautam Adani, Çinliler'i geride bırakarak Hayfa limanını alıyor, ele geçiriyordu. Öncesinde ise YILPORT Türk şirketi olarak limana talip oluyor, Tel Aviv kapıları kapatıyordu...
Hindistan üzerinden kurulacak olan HATLA bilgi de data da hidrojen de taşınacaktı. Ticaret, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün üzerinden İSRAİL'e oradan da Yunanistan ve AVRUPA'ya ulaşacaktı. Mesele buydu!
Türkiye burada yoktu.
Sıkıntıların ana kaynağı tam bu noktaydı!
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz'ın Hindistan ziyareti sonrası İsrail merkezli Gadot Chemical Terminals ve Hindistan merkezli Adani Ports and Special Economic Zone Ltd. şirketlerince oluşturulan ortak girişim, HAYFA'nın yeni patronu oluyordu. Yeni oyunda HİNDİSTAN net olarak yer değiştiriyor, İSRAİL'in yanına park ediyordu.
1950'lerde İsrail'i resmen tanısa da 1992'ye kadar diplomatik ilişki kurmayan DELHİ, şimdi Tel AVİV'in en yakın ortağıydı!
Mesela Borkum isimli kargo gemisi Hindistan'daki Chennai'den ayrılıyor, Yemen'deki Husi tehdidinden kaçınmak için Afrika'nın çevresini dolaşıyordu. Gemide İsrail'e giden 20 ton roket motoru, patlayıcı yüklü 12,5 ton roket, 1.500 kilogram patlayıcı madde ve toplar için 740 kg. yakıt bulunduğu iddia ediliyordu. İspanyol gazetesi El Pais, Marianne Danica adlı geminin de Hindistan'ın Chennai Limanı'ndan ayrıldığını ve 27 ton patlayıcı yüküyle İsrail'in Hayfa limanına doğru yol aldığını açıklıyordu.
Dahası vardı...
Havada 30 saatten fazla kalabilen ve genellikle keşif görevlerinin yanı sıra hava bombardımanları da dahil olmak üzere çeşitli askeri operasyonlar için kullanılan Hermes 900 insansız hava araçları ilk kez 2014 yılında İsrail tarafından Gazze'de kullanılmıştı. Hermes 900 Kochav ya da Star olarak da bilinen Hermes 900 insansız hava aracı, o zamandan bu yana BU SINIFIN ALTIN STANDARDINI temsil etmektedir. Peki HERMES'lerin sahibi kimdi? Elbette Hindistan.
Ve Delhi yönetimi TEL AVİV'e GAZZE'de kullanılmak üzere silah desteği sunmuyordu. ABD yanında bir de HİNT desteğini taşıyordu! HAMAS saldırıyor, MODİ kınıyor, HERMES'ler geliyordu...
Bu parantez bile Türkiye'nin oyun dışına itildiğini ABD'nin, AVRUPA'yı HİNDİSTAN'ın yanına katarak kurmak istediği yeni kurguyu ortaya koyuyordu.
HAMAS ve HİZBULLAH bu nedenle bitmeliydi!
İran'ın bu tehlikeyi gördüğü SIR değildi. Geçtiğimiz hafta da yazdığım gibi TAHRAN KARŞILIK VEREMEZDİ. TÜM BATI KARŞISINDAYDI.
İran'ın cevap vermesi, ülkenin dağılması, ÇİN'in zaman kazanması anlamına gelecekti. Ülkelerini feda etmezlerse ya da büyük bir provokasyon olmazsa TAHRAN susup oturacaktı.
ABD, HİNT-AVRUPA KORİDORUNUN bir engele takılmaması için DONANMASINI zaten DOĞU AKDENİZ'e yolluyordu. Adres bizdik!
YPG/PKK konusundaki tavrı ile de tutumunun değişmediğini gösteriyordu.
Ankara-Şam yakınlaşmasına karşı olduklarını da gizlemiyorlardı. "Türk askeri çekilmeden görüşme olmaz" diye konuşan Esad'ın çıkışına Mili Savunma Bakanı Yaşar Güler cevap veriyordu.
Güler, REUTERS'e verdiği röportajda NATO'ya değiniyor ve şunları söylüyordu: Bundan ayrı olarak, önceliğimiz önemli bir müttefik olarak NATO'ya karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz ve müttefiklerimizle dayanışmayı güçlendirmemizdir.
Odaklanmamız gereken NATO'nun hazırlıklı, kararlı ve güçlü olmasıdır...
Bakanın NATO'yu öne çıkarması "DEĞİŞİM" işareti miydi? Bilemem.
Aklıma ilk gelen bu oldu. Önemli olduğu ortada. Türkiye IMEC'de yani HİNT-AVRUPA KORİDORUNDA olacak mıydı, olmak istediğini duyuracak mıydı yoksa IRAK'ta hayata geçirmek istediği KALKINMA YOLU PROJESİ'nde ısrar mı edecekti. Bu bize içte ve dışta tüm yaşananları tanımlayacaktı. Mesele bu çerçevede gelişecekti...
NOT: Bölgede Türkiye ve Çin'in çıkarlarına kuşatma devam edecek gibi görünüyor.