SEFALETİN ve çaresizliğin boynunu bükemediği bir millet ayaktaydı.
1922 yılı Dumlupınar.
26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nin cennetine koşuyordu güzel insanlarımız.
Her birinde yaralı askeri sırtında taşıyan diğer yaralı asker ruhu.
Ayaklarında çaputlar, ellerinde derme çatma silahlar, mataralarında alın teri ama yürekler dağ gibi.
Gökteki yıldızlar yere inmişti de gözlerinden öpüyordu her birinin.
Düşman şaşkın düşman sus pustu!
Bir millet uyanıyordu da yeniden yanıyordu söndü zannedilen ateşler.
Günlerden 30 Ağustos'tu.
***
Onurlu bir nöbetin yolculuğunda, ülkesini düşmana karşı savunmanın en kutsal mertebesindeydi güzel askerlerimiz.
İşbirlikçi işgal kuvvetlerine karşı dururken gözlerini kırpmadan ölüme selam çaktılar.
Atının üzerinde cennet yüzlü Gazi Mustafa Kemal Atatürk, söyleyecek sözü kalmadığı sanılan bir millet adına haykırıyordu.
"Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır." İşgalciler ellerindeki İngiliz marka silahları bırakıp kaçarken, arkalarına bile bakmadılar.
Güzel askerlerimden biri Türkiye haritası çizdi toprağa, eğildi öptü, bütün arkadaşları onu alnından öptü.
Düşman ölüydü düşman mahpustu.
1922 yılı Dumlupınar.
Günlerden 30 Ağustos'tu.
***
Geçmişini geleceğine yazdıranlar, geleceğin ışığını geçmişinden alanlar kazandı bu zaferi.
Ezilmeden yaşamanın özgürlüğünü iliklerimize kadar hissetmenin onuruna. Kıyamet gününe kadar bu toprakların tek sahibinin kim olduğunu göstermek adına.
***
Hiçbir ülkenin askerleri bir savaşta bu kadar anlam kazanmamıştır.
Hiçbir ülkenin tarihine böyle bir zafer yazılmamıştır.
Dünyanın her yerinde bu zaferi bilirler ve 1922 yılından bu yana o siyah beyaz fotoğrafların karşısında saygıyla eğilirler.
***
Bu zafer Cumhuriyetimizin kurulması ve mahşere kadar yaşaması için kazanılmıştır.
Türkiye haritasını değiştirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini gelecek nesillere de aktarmak için. Özgür ve bağımsız yaşamak analarımızın ak sütü gibi helal olduğu için.
O yüzden vatan için can verenlere gerçek değeri verildiğinde umutlu ve huzurlu bir yolculuk başlar.
Aydınlık öğretmenlerimizden ve çocukluğumuzdan kalan en güzel şarkıdır; "dağ başını duman almış yürüyelim arkadaşlar."
MUTLULUK TAKVİMİ
Bir çocuğun hayatında bugün melek ol.
Kendine yakış.
Düşeni tut.
Atlara dokun.
Okumadan imzalama.
Nasıl isterdim senle
Ağlayan bir bebeğin
Sesine uyanmayı
Nasıl isterdim bilsen
Bir ömür boyu senin
Nefesini duymayı
Ben söylerim
Gönül dinler
Şarkılar da hala güzel
Olmayacak dualarda
İhtimaller sana özel
Üzgünüm ikimiz için
Sen gözümün bebeği
Hala yanıyor bende
Aşkın mangal yüreği
Bazen sorup duruyorum
Deli gönlüme
Ayrılmasak evlenir miydik
Hakkı YALÇIN
Gecikmiş her adaletin vebali, ülkenin boynuna asılıdır.
Tarihe geçmek!
Ne zaman işten atılan işçilerle ilgili bir haber duysam, aklıma Japon iş insanı Shohei Nozawa'nın şirketi iflas edince diğer iş insanlarına seslenen sözleri gelir.
"Ne olur benim işçilerimi siz alın, hiçbirini açıkta bırakmayın." Parasını kaybetse de insanlığını kaybetmeyen patronluk her katta değerlidir, hele kapitalizmin zalimliğini her biçimde hissettirdiği bir dünyada.
O yüzden herkes insanlığın tarihine geçemez!