GERÇEK sanatçıların temsil ettiği değerler ve gösterdiği cesaret tamamen insancıl olmalıdır. Ama bu ülkede sanatçı tanımlaması dil değiştirdi şekil değiştirdi. İğnesi kırık gramofon plakların şöhretleriyle, şimdiki zamanın şöhretleri arasındaki farkı anlamak için küçük bir karakter tahlili yeter. "Paranın ucunu gösterin!" Saklı sandıklara sadece teselli resimlerini miras bırakanlarla çocuklarımızı yakanlar arasında sadece zaman farkı değil insanlık farkı vardır.
Şimdiki şöhretler toplumu kendi karanlığına çekerken değerleri de birlikte talan ediyorlar.
***
Sadece emekli maaşıyla yaşayan ve 15 yılı aşkın süre siroz hastalığıyla savaşan bir sinema sanatçısının son günlerini hatırlıyorum. Bir televizyon kanalına çıkmıştı da kendisini şimdiki zamana hatırlatmaya çalışırken yakılmış kartvizitini gösteriyordu.
"Bir bölümde bile bir dizide oynasam razıyım, hiç olmazsa bir ay evimi geçindiririm." O emekçiye hayatının son günlerinde bile ekmek vermediler, çünkü ekranlardaki paralanmış sistem böyle emekçileri sevmedi. Devir değişti, insanlık bile sanat olmaktan çıktı, "elime düştün" duygusu el uzatmaktan değerli
***
Şöhretli olmanın sanatla hiçbir ilgisi yoktur. Hala mobilyalara el oymacılığı yapan biri benim için sanatçıdır.
O yüzden gerçek sanat işçilerinin ölüme terk edildiği bir düzende sanattan söz edilemez. Gerçek sanatı dalgalandırmak nostaljinin işi.
Anlamak isteyenler için ilginç bir sözdür; "akrebin zehirli oluşu birini sokmuş olma suçunu hafifletmez." Şimdiki zamanın bol küfürlü filmlerini komik buluyorlar ama komik olan o filmlere sanat damgası vurulması!
Tekrar edildikçe güçlenen edepsizlikleri komik bulmanın bedeli ağırdır.
***
Sanat denince resmi, heykeli, tiyatroyu da unutmuyorum. Bir zamanlar tiyatro bir kültür imecesiydi sanat yuvasıydı. Sefertaslarıyla provalara giden onurlu sanatçılık tiyatroların da sanatın da simgesiydi.
Bir ülkede akıl ve sanattan çok servete değer veriliyorsa bilinmelidir ki orada keseler şişmiş kafalar boşalmıştır.
Yeni sanat anlayışı da budur! Bırakın filmleri reklamlarda değer bulan şöhretli züppelerin küstah bakışlarında kaç paralık sanat vardır acaba?
***
Kıt kanaat yaşayan ama onurundan zerre kadar ödün vermeyen yürekli sanatçıları özlüyor insan. İdil Biret'i şimdiki zamanın çocukları bilmez. Yetenekte ve zarafette dünyayı sallayan, en önemli piyano sanatçılarından birini yılda bir kez de olsa bu köşede anıyorum.
Maziyi yazmak geleceğe kıymak değil, geçmişteki güzellikleri duyurmaktır. Şimdiki zamanda yükselen değerler alçalırken göz gözü görmüyor ya en çok ona yanıyorum!
MUTLULUK TAKVİMİ
Hayallerinden asla vazgeçme.
Doğa konulu fotoğraf çek.
Öfkeni bastır.
Karşındakini kalbinle dinle.
Bu aşkın suçunu
Üstüme aldım
Bende heykel gibi
Duruyor yasın
Günahım sevmekse
Suçum müebbet
Ben yaşarken öldüm
Sen sağolasın
Bir ömür böyle
Seninle geçsin
Sen de öldür beni
Ortada bırak
Bende aşk için
Verecek can çok
Sadakam olsun
Sana yaşamak
Hakkı YALÇIN
Azaldıklarını sezenlerin içindeki çocuklar hala sokaklarda gezenlerdir!
Doğal emek!
Eski yıllarda en çok gülle bülbülün aşkını anlatırdı şarkılar. "Bülbül aşıkmış güle, gül naz eder bülbüle." Bir bülbülün bütün hayatını gülün etrafında harcadığı sanılır. Hayır!
Bülbüller yılda 3500 kilometre yolculuk yaparlar. Yıllardır güllere şakıdıkları o harika bestelerin bedelini böyle ödediler belki.
Şimdi yapay zekaya ver emri al şarkıyı! Emek olmadan yapılan yemek ne kadarsa o kadar!