FENERBAHÇE'nin Rize'de hedefe kilitli halini geleceğe yönelik "sadakat" duygusuyla ve iyi dileklerle tercüme edebiliriz. Rize gibi sağlam bir takıma 5 gol atmasını "kaliteli takım" yolculuğunun başlangıcı sayabiliriz.
Fred'in attığı ilk golün markasına "made in Fred" damgasını yapıştırırken, Dzeko'nun attığı ikinci golün Fenerbahçe'deki pozisyon yağmurunun gerekçesi olarak değerlendiririz.
"Rize'ye misafir gibi gelip, gecenin sahibi olmanın her takımın harcı olmayacağının" notunu da düşeriz.
***
Gecenin adamı 3 gol atan Fred gibi görünse de benim için sahadaki en değerli oyuncu İsmail Yüksek'ti. Fred'in varlığının orta alana kattığı özgürlük, İsmail Yüksek'e oyun alanını genişletmek imkanı sağlamış olsa da İsmail Yüksek'in ayaklarındaki sadelikle geceye attığı imzanın görkemi arasındaki duruş özeldir.
Fenerbahçe'de yokluğu en çok hissedilen adam Ferdi Kadıoğlu'ydu. Transfer ticaretinde "zengin ihracat" sayılan bir adamın vedasını ödeştirecek para birimi yok. Onun boşluğunu dolduracak birinin olacağını da zannetmiyorum.
***
Ben en çok Rizespor kalecisi Gökhan Akkan için üzüldüm.
Bazı geceler kaleciler kıyamet yalnızlarıdır. Maçın ilk yarısında Dzeko'yla karşı karşıya kaldığı pozisyonda yaptığı kurtarışın yediği gollerin yanında hükmü yoksa, sosyal medyada zalimler için bir insanı yok edecek malzeme çoksa, en azından kendi taraftarı bu delikanlıya sahip çıkmalıydı.
***
Ne acıdır ki zalimlikle ve nefretle beslenen bir futbol ülkesiyiz. Bunu tribünlerde, sosyal medyada ve sahaların içinde de görebiliyoruz.
"Hiçbir şey" olmayanların sosyal medyada kendilerini "her şey" zannettikleri bir ortam ve tedavisi tıbben mümkün olmayan bir nefret hastalığı var.
Sahada organik temaslarla vicdansız tekmeler arasındaki insanlık farkına da söyleyecek tek sözümüz var; "bazı hastalıkların tedavisi yok!"